- Gündem
- 01.07.2025 13:40
Prof. Dr. Murat Türkeş, Batı Avrupa’dan gelen sıcak hava dalgasının Türkiye’de yangın riskini artıracağını, özellikle Batı ve Güney bölgelerinde önümüzdeki günlerde yangın tehlikesinin daha da yükselerek dikkatli olunması gerektiğini konusunda uyarıda bulundu
KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER/ Türkiye, yaz mevsiminin henüz başında kavurucu sıcaklıklarla mücadele ederken, erken başlayan aşırı sıcaklar ve kurutucu rüzgârlar, orman yangını vakalarını da beraberinde getirdi. Özellikle temmuz ve ağustos aylarında artış gösteren yangınlar, bu yıl sıcaklıkların mevsim normallerinin çok üzerine çıkmasıyla birlikte haziran ayında da sıklıkla görülmeye başladı. Aliağa, Kemalpaşa, Karaburun, Buca, Gaziemir ve Foça gibi ilçelerde peş peşe çıkan yangınlarda yaklaşık 20 farklı noktada ormanlık alanlar zarar gördü. Son olarak Menderes Kuyucak ile Seferihisar’ın Orhanlı Mahallesi arasında alevlere teslim olan geniş bir ormanlık alanda bazı yerleşim yerleri tedbir amacıyla tahliye edildi. Özellikle yangın sezonu olan mayıstan eylüle kadar kırsalda, köylerde, orman içi yerleşimlerde, insan etkinliklerinin ormanla temasının mutlaka kesilmesi gerektiğini vurgulayan Coğrafya, Jeoloji, İklim ve Meteoroloji Uzmanı Prof.Dr. Murat Türkeş, konutlar, yerleşim alanları, sanayi siteleri gibi insan etkinliklerinin doğrudan orman ve çalılıklarla iç içe geçmiş olduğunu belirterek bu alanlarda güvenlik şeritleri, emniyet bölgeleri ve geçiş kuşaklarının mutlaka oluşturulması gerektiğini belirtti. Türkeş, ayrıca önümüzdeki günlerde Batı Avrupa’dan gelmesi beklenen sıcak hava dalgasıyla birlikte yangın riskinin daha da artacağı uyarısında bulundu.
Son günlerde sıcaklıkların düştüğünü ancak önümüzdeki günlerde Batı Avrupa’daki gelecek sıcak hava dalgasının etkili olacağına ve yangın riskinin artacağına dikkat çeken Türkeş, “Perşembe gününden itibaren Batı Avrupa’daki sıcak hava dalgası, Orta ve Batı Akdeniz’deki denizel sıcak dalgayla birleşerek Türkiye’ye doğru ilerleyecek. Dolayısıyla uzun yaz mevsimi tahmini de dahil olmak üzere– perşembe ile birlikte Türkiye’nin batı ve güney bölgelerinde, yani Akdeniz iklimi ve vejetasyonu bulunan bölgelerde yeniden artacak. Geçtiğimiz hafta ortasında ve sonunda olduğu gibi tehlike bir kez daha hızlanacak” diye konuştu.
İzmir’de yanan ormanlık alanların kesinlikle imara açılmaması gerektiğini söyleyen Türkeş, “İkinci olarak ise bu alanlar mutlaka koruma altına alınmalı. Üçüncüsü ise doğal gençleşme başta olmak üzere ormancılık teknikleriyle o yörenin yanan ağaç türleri dikkate alınarak, yani yerli türler kullanılarak buraların ağaçlandırılması ve rehabilite edilmesi gerekiyor. Çünkü doğa, böyle yapıldığında kendini onarıyor. Özellikle Akdeniz ikliminin egemen olduğu Akdeniz orman-çalı ekosistemlerinde, yangın sonrası alan koruma altına alınırsa yani hem insan hem de hayvan baskısından korunursa en azından ilk 10 yıl boyunca çok hızlı bir yenilenme süreci yaşanıyor. Bu çok bilinen bir şey. Bilinmeyen bir bilgi değil. Yüz yıldır bu böyle bilinir. Çünkü Akdeniz iklimi aynı zamanda bir yangın iklimidir. Ve Akdeniz ekosistemi, eğer insan olmazsa, bu yangınlarla birlikte evrimleşmiş, bugüne gelmiş, yanmış, yenilenmiş, tekrar yanmış… Ama şimdi geçmişten farklı olarak insan baskısı var” dedi.
Türkeş, özellikle yangın sezonu olan mayıstan eylüle kadar kırsalda, köylerde, orman içi yerleşimlerde, enerji hatlarında, sanayi tesislerinde, insan etkinliklerinin ormanla teması mutlaka kesilmesi gerektiğini vurguladı. Yerleşim çevresinde bir yeşil kuşak bulunmasının ormanları koruma açısından önemli olduğunu ancak doğrudan yerleşim yerlerini, köyleri, tatil evlerini veya siteleri ormanla bağlayan yeşillendirme yapılmaması gerektiğini söyleyen Türkeş, “Konutlar, yerleşim alanları, sanayi siteleri gibi insan etkinlikleri doğrudan orman ve çalılıklarla iç içe geçmiş durumda. Bu nedenle en küçük bir kıvılcım ister kasıtlı olsun ister ihmal sonucu yangına yol açabiliyor. Yangınların yüzde 90-95’i insan kaynaklı. Bu yüzden yangın güvenlik şeritleri, emniyet bölgeleri ve geçiş kuşakları mutlaka oluşturulmalı. Artık bunun ne kadar hayati olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Bizim artık bu alanları, bölgenin coğrafyasını, iklimini, topoğrafyasını, kültürünü, nüfus yoğunluğunu ve insan faaliyetlerini dikkate alarak planlamamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Karşıyaka’daki büyük yangının ardından imara açılan 90 hektarlık alanın İzmir’in doğal yapısı açısından büyük bir kayıp olduğunu belirten Türkiye Ormancılar Derneği İzmir Temsilcisi Ahmet Kenan Öztan, yangın sonrası yapılaşmanın ihtiyaçtan fazla olacak şekilde arttırıldığına dikkat çekti. “Bayraklı deprem konutları için yapılması planlanan binalar, yangının ardından ihtiyaçtan fazla biçimde çoğaltıldı. Yani deprem konutları bahane edildi, ormanlık alanlar ise imara açıldı” diyen Öztan, yanan bölgede yaptıkları incelemeyi de paylaştı. “1 hektara en az 2 bin 200 fidan dikilir. Bu hesaba göre 90 hektara yaklaşık 188 bin fidan sığar. Yüzde 80 fire verilse bile en az 100 bin ağaç yetişebilir. Ama şimdi betonlaşmanın yolunu açan imarla aynı alanda 100 bin konut ya da işyeri olacak,” dedi. Öztan, bölgede bulunan ağaçların yarısının 11 yaşın altında, diğer yarısının ise 20 yaşın üzerinde olduğunu belirterek “Bir kısmı yangından zarar gördü, kalanlar ise binalar için kesilecek. Oysa bu alan İzmir’in son akciğerlerinden biriydi. Ekosistem açısından son derece değerli” ifadelerini kullandı. Bu bölgenin kesinlikle betonlaşmaması gerektiğini vurgulayan Öztan, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için yanan alanların orman vasfından çıkarılmaması gerektiğini söyledi.