- Gündem
- 28.04.2025 20:09
Türkiye ölçeğinde açıklanan üniversite yerleştirme sonuçlarına göre jeoloji dalında sadece 240 kişilik bir kontenjan çıktığını kaydeden Prof. Dr. Sözbilir, her ile 3 öğrenci düştüğünü açıkladı
SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER
Türkiye ölçeğinde 485 fay parçasının 6.0 ile 7.9 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeli olduğunu ve bu faylardan sadece 25 tanesinin son 100 yılda kırıldığını açıklayan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, farklı illerden gecen 20 tanesi için de kırılma zamanlarının geldiğini aktardı. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin yıldönümü kapsamında gazetemize konuşan Sözbilir, İzmir’de diri fayların üzerinde veya çok yakınında olan ilçeleri de sıralayarak, “Türkiye’nin afetlerden en az zararla çıkabilmek ve afetlere karşı dirençli bir toplum olabilmesi için son şansı: TARAP ve IRAP” dedi.
Öte yandan, üniversitelerde jeoloji bölümünde öğrenci yetiştirilemediğini de kaydeden Sözbilir, “Türkiye ölçeğinde açıklanan üniversite yerleştirme sonuçlarına göre jeoloji dalında sadece 240 kişilik bir kontenjan çıkmıştır. Yani her ile 3 öğrenci düşüyor” ifadelerini kullandı.
HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMADI
“Türkiye’nin afetlerden en az zararla çıkabilmek ve afetlere karşı dirençli bir toplum olabilmesi için son şansı: TARAP ve İRAP” diyen Sözbilir, 17 Ağustos1999 depreminin Türkiye için bir milat olarak kabul edilebileceğini hatırlatarak, “Bu depremden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı... ‘Türkiye bir bütün olarak neden böyle bir deprem yaşadı? Neden bu kadar can ve mal kaybı oldu? Ne tür önlemler almalıyız ki, gelecekte de böyle büyük bir deprem olduğunda en az zararla çıkalım? Deprem afetini nasıl yönetmeliyiz?’ gibi sorulara yanıt bulmaya çalıştı? Bu kapsamda 2004-2005 yıllarında deprem şurası geniş kapsamlı bir rapor hazırladı. 2011 yılında Türkiye Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP) yayınlandı. Bu planda depremden en az zararla çıkmak için yapılması gereken eylemlerin 2012-2023 tarihlerinde tamamlanması kararlaştırıldı” dedi.
VAN, ELAZIĞ, İZMİR DEPREMLERİ…
Prof. Dr. Sözbilir, konuşmasına şöyle devam etti: “Bu tarih aralığında meydana gelen 2011 Van depremi, 2020 Elazığ-Silivri ve Sisam/İzmir depremleri, Türkiye’nin afet yönetiminde başarılı olduğunu fakat afet öncesi yapılması gerekenlerde gerekli düzeye ulaşamadığını göstermiştir. Bunun üzerine afet tehlikesini anlamak ve riski azaltmak için 2019-2021 tarihleri arasında 81 ilde İl Afet Risk Azaltma Planları (İRAP) yapıldı. Ardından 8 Temmuz 2022’de Türkiye Afet Risk Azaltma Planı (TARAP) resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu planlarda olası bir afetten en az zararla çıkmak için 2030 yılına kadar yapılması gereken eylemler tanımlanmıştır. Fakat bu eylemlerin yapılabilirliği ve uygulanabilirliği; sorumlu ve ilgili kurum - kuruluş ve yerel yönetimlerde yetkin mühendislerin olmayışı, Türkiye’de diri fay ve yapı-zemin etkileşiminden anlayan uzmanların çok az oluşu gibi nedenlerle olması gerektiği gibi yapılamadığı görülmektedir.”
GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMİŞ DURUMDA
Mevcut yapı stokunun deprem davranışını önceden bilmek için de çok fazla ilerleme sağlanamadığını kaydeden Sözbilir, “Yapıların üzerinde oturduğu zeminin deprem sırasındaki davranışını önceden bilmek, zeminden gelecek bu sarsılma şiddetine binanın vereceği tepkiyi ölçmek, sismik kaynağın binaya uzaklığını önceden bilmek ve buna göre yapı stokunu sınıflandırarak kentsel dönüşümde öncelikli yerleri belirlemek gerekiyor. Ve tüm bu işlemler Deprem Master Planını ifade ediyor. Bugün Türkiye’de sadece İstanbul’da 2003 yılından beri üzerinde çalışılan ve sürekli revize edilen sürdürülebilir bir master planı var. İzmir’de ise 1998-2000 yıllarında tamamlanan ve o günün şartlarında, 1998 yılı ve öncesi yapı stokuna göre yapılan bir Deprem Master Planı var. Fakat bu plan hem olması gerektiği gibi uygulanmadığı için ve hem de o günden beri yani son 24 yılda inşa edilen yapı stokunu kapsamadığı için geçerliliğini yitirmiş durumda” bilgisini paylaştı.
JEOLOJİ DALINDA 240 KİŞİLİK KONTENJAN
“Açığı gidermek için yerbilimlerinde lisansüstü düzeyde Deprem Araştırma Enstitülerinin kurulması önemli bir adım olarak düşünülmelidir” diyen Sözbilir, “Bugün Türkiye ölçeğinde açıklanan üniversite yerleştirme sonuçlarına göre jeoloji dalında sadece 240 kişilik bir kontenjan çıkmıştır. Yani her ile 3 öğrenci düşüyor. Bunlardan ancak bir tanesinin afetlerle ilgili bir kuruma girdiğini düşündüğümüzde Türkiye ölçeğinde IRAP ve TARAP kapsamında tanımlanan eylemlerin önemli bir bölümünün yerine getirilmesi olanaksız hale gelir. Bu nedenle YÖK düzeyindeki kontenjan tanımlamaların ülkemizin öncelikli ihtiyaçları doğrultusunda yeniden gözden geçirilmesi öncelikli bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır” cümlelerini kullandı.
TOPLAM 21 ADET FAY VAR
2017 yılından beri İzmir’de Deprem Master Planının revize edilmesi gerektiğini ve deprem senaryosunun da yeni bilimsel veriler ışığında değerlendirilmesini önerdiklerini kaydeden Sözbilir, “Fakat maalesef bu aşamaya gelebilmiş değiliz. İzmir’de 17’si aktif / potansiyel aktif ve 4’ü de çizgisellik sınıfında değerlendirilen toplam 21 adet fay var. Bunlar karada İzmir iline bağlı ilçe ve köylerin içinden gecen faylar. Bir de denizaltında, Kuşadası Körfezi ve Midilli Adası güneyi, İzmir dış körfezinde ve Karaburun yarımadası açıklarındaki faylar var. Yani İzmir hem yerleşim yeri içinden sismik kaynakların geçtiği ve hem de tsunami tehlikesi içeren bir coğrafyada yer alıyor. İzmir’de yerleşim yerinden gecen faylar 5.6 ile 7.2 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeline sahip. Denizdeki faylar da 6.5 büyüklüğünü aşan depremler üretirse tsunami tehlikesi yaratabilir” dedi.
RİSK ALTINDAKİ O İLÇELER
İzmir’de; Mordoğan, Güzelbahce, Urla, Seferihisar, Menderes, Gaziemir, Güzelbahce, Narlıdere, Balçova, Konak, Pınarbaşı, Altındağ, Işıklar, Kemalpaşa, Gümüldür, Özdere, Selçuk, Kiraz, Tire Bergama, Aliağa, Dikili, Çandarlı, Menemen gibi yerleşim yerlerinin diri fayların üzerinde veya çok yakınında olduğunu da vurgulayan Prof. Dr. Sözbilir, “Bunun yanında alüvyon dediğimiz gevşek zeminler üzerindeki İnciraltı, Alsancak, Manavkuyu, Bayraklı’nın denize yakın kesimleri, Bostanlı ve Karşıyaka gibi semtler deprem şiddetini daha yüksek hissedecek yerler sınıfında değerlendirilebilir. Bununla birlikte deprem toplanma ve barınma alanları yeni yapılacak olan Deprem Master Planlarının sonuçlarına göre yeniden revize edilmelidir” açıklamalarına dikkat çekti.
SADECE 25 TANESİ SON 100 YILDA KIRILDI
Prof. Dr. Hasan Sözbilir, son olarak, “Bu planların uygulanması için doğal afet tehlikesinden anlayabilen, bu tehlikenin risklerini ortaya koyabilen ve yapı-zemin etkileşiminden anlayan jeoloji, jeofizik ve jeodezi mühendisi gibi yerbilimcilere ciddi anlamda ihtiyaç var. Bunun da tek yolu üniversitelerde 240 kişilik gibi çok düşük kontenjanların en az iki katına çıkarılması, lisansüstü düzeyde deprem ve doğal afet araştırma enstitülerinin kurulması elzem bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye ölçeğinde 485 fay parçasının 6.0 ile 7.9 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeli olduğunu ve bu faylardan sadece 25 tanesinin son 100 yılda kırıldığını, bunlardan farklı illerden gecen 20 tanesi için de kırılma zamanlarının geldiğini düşündüğümüzde yerbilimlerine verilen değerin çok daha yukarılarda olması gerektiği açıktır. 17 Ağustos 1999 depreminden çıkarılması gereken en önemli ders, doğal afet tehlikesinden anlayan, afet tehlikesinden kaynaklanacak risk ve zararların ne olduğunu önceden bilen, bunun için de gerekli olan eylemleri uygulayabilen yetkin yerbilimcilerin yetiştirilmesidir” uyarısında bulundu.