Sayfa Yükleniyor...
Suriyeli mülteciler ile Kürt mevsimlik işçiler başta olmak üzere pek çok kesime yönelik saldırıların sayısında yaşanan artış toplumsal barışın önündeki temel sorunları açığa çıkarıyor. Neden olarak ‘cezasızlık ortamı’nı işaret eden yetkililer, ciddi yasal boşluklar olduğunu belirtti
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
Türkiye’de çok sayıda nefret suçu işleniyor. Ve ne yazık ki ülkemizde nefret söylemi ile suçlarının düzenlenmesiyle ilgili sorun alanları oldukça büyük. Türkiye’de nefret suçları ile ilgili kapsamlı yasal düzenlemeler bulunmadığından ciddi yasal boşluklar da ortaya çıkıyor; nefret suçları ile ilgili kapsamlı bir yasal düzenlemenin eksikliği sistematik bir biçimde bu saldırıların devam etmesine de zemin hazırlıyor. Son dönemde özellikle Suriyeli mülteciler ile Kürt mevsimlik işçiler başta olmak üzere pek çok kesime yönelik saldırıların sayısında artış yaşanması da bu cezasızlık ortamının bir ürünü…
BARIŞIN ÖNÜNDEKİ TEMEL SORUNLAR
İzmir İnsan Hakları Derneği (İHD) Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Çiçek ise toplumsal barışın önündeki temel sorunlardan birini oluşturan nefret suçlarının ortadan kaldırılması için resmi ideolojinin terk edilmesi ve resmi ideolojiye bağlı ceza mevzuatının değişmesi gerektiği kanaatinde. Buna bağlı olarak, etnik kimliğin, cinsel yönelim ve cinsel kimlik hakkının, her türlü dini inancın ve mezhebin ayrımcılığın temelleri arasında sayılması ve böylece bu gruplara yönelik nefret saldırılarının da sona ermesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurgulayan Çiçek, Türkiye’de Nefret Suçları ve Son Dönemde Yaşanan Irkçı Saldırılar Özel Raporu’nu kamuoyuna sunarak, arka plana atılan toplumsal gerçekleri gözler önüne serdi.
GÜNDELİK HAYATIN BİR PARÇASI
İHD’nin ‘2019 İnsan Hakları İhlalleri Raporuna’ göre 2019 yılı içerisinde bir kişi ırkçı saldırılar, beş kişi de LGBTİ’lere yönelik saldırılar sonucu yaşamını kaybetmiş, 27 kişi de uğradıkları nefret saldırıları sonucunda yaralanmış. 2020 yılında sadece İHD’nin tespitlerine göre 14 ırkçı saldırı olayında 3’ü Suriyeli çocuk olmak üzere 7 kişi öldürüldü. Söz konusu vakalarda en az 32 kişi de yaralandı. 2010 yılından bu yana 280 ırkçı saldırıda 15 kişinin öldürüldüğünü ve 1097 kişinin de yaralandığını görüyoruz. Buna karşın, nefret suçlarındaki gerçek verilerin İHD’nin ulaşabildiği verilerin ötesinde olduğu görülüyor. İHD ve alanda çalışan diğer kurumlara ait raporlar, nefret söylemi ve nefret suçlarının Türkiye’de gündelik hayatın bir parçası olduğunu gösteriyor.
HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR
İHD olarak taleplerin ivedilikle yerine getirilmesi gerektiği kanaatinde olduklarını söyleyen Çiçek, şunları aktardı: “Nefret suçu AGİT’in tanımladığı ‘mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek ya da hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her tür suç’ şekliyle ele alınmalıdır. Etnik aidiyet, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli ayrımcılık nefret suçları tanımının içerisine dahil edilmelidir. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ayrımcılık yasağını düzenleyen 12 No’lu Protokülü’nü 18 Nisan 2001 tarihinde imzalamış fakat parlamentoda henüz onaylamadığı için uygulamaya konulmamıştır. Bu protokolün uygulanması ırkçılıkla ve ırk ayrımcılığıyla mücadelede hayati önem taşımaktadır. İHD, bu protokolün bir an önce parlamento tarafından onaylanıp uygulamaya geçirilmesi gerektiği görüşündedir.”
CEZASIZLIK POLİTİKASI SONA ERDİRİLMELİ
İHD’nin, Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) Irkçılık ve Irkçılığa Dayalı Ayrımcılığa dair 7 No’lu Genel Politika Tavsiyesi (GPR) ile TCK’nın uyumlu hale getirilmesi gerektiği inancında olduğunu hatırlatan Çiçek, “TC Anayasası’nın ‘Kanun Önünde Eşitlik’ ilkesini düzenleyen 10. maddesine etnik grup aidiyeti, cinsel yönelim ve cinsel kimlik, her türlü inanç veya inançsızlık ve yaş gibi nedenler de dahil edilmelidir. İfade ettiğimiz gibi TCK’daki nefret suçları yeniden düzenlenmelidir. Nefret söylemini kullananlara yönelik cezasızlık politikası sona erdirilmeli ve nefret suçu mağdurlarına yönelik olumsuz yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Cezasızlık politikasıyla mücadele edilmeli ve yargıda oluşan olumsuz kültürün sona ermesi gerekmektedir. Nefret söyleminin ortadan kaldırılması için bazı vasıtalar kullanılmalıdır. Bunlar farkındalık arttırmaktan ve öz denetimden hukuk uygulamalarına kadar geniş bir yelpaze içerisinde değerlendirilmelidir” bilgisini paylaştı.
MAĞDURLARLA İŞ BİRLİĞİ YAPILMALI!
Her kademedeki yetkililerin ve siyasi liderlerin nefret söylemlerinden kaçınması gerektiği inancında olduklarını bir kez daha hatırlatan Çiçek, son olarak, “Ayrımcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı dilin sürmesi durumunda Türkiye’de nefret suçlarının bitmeyeceği kanaatindeyiz. Çünkü bu durum milliyetçi ve ırkçı gruplar üzerinde oldukça olumsuz etkiler bırakmakta ve bu etkiler saldırılara dönüşebilmektedir. Irkçı ve homofobik/transfobik suçların rapor edilmesinde, soruşturulmasında ve cezalandırılmasında kolluk kuvvetleri ve savcılık personelinin mağdurlarla işbirliği yapması ve güven içerisinde bir iletişim kurması gerektiği kanaatindedir. Bu amaçla kolluk kuvvetlerine ve savcılık personeline düzenli eğitimler verilmelidir” cümlelerini kullandı.
Haber Merkezi