Yazarın anlam arayışı

TYB İzmir Şubesi’nin Cumartesi Kültür Sohbetleri kapsamında düzenlediği etkinliğin konuğu yazar ve araştırmacı Murat Şaşzade oldu. ‘Yazarın Anlam Arayışı’ konulu sunumunu yapan Şaşzade, yaşam içerisindeki yolculuğumuzu ele aldı

  • Oluşturulma Tarihi : 18.03.2019 12:23
  • Güncelleme Tarihi : 18.03.2019 12:23
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Yazarın anlam arayışı haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İzmir Şubesi’nin her cumartesi düzenlediği Kültür Sohbetleri’nin konuğu yazar Murat Şaşzade oldu. ‘Yazarın Anlam Arayışı’ isimli bir sunum gerçekleştiren Şaşzade, “Her şeyden önce anlam arayışı aslında insanın kendi özünü, yani hakikatini aramasıdır. Yazar anlam arayışına ‘Ben kimim?’, ‘İnsan nedir?’, ‘Nereden gelip nereye gidiyorum?’ sorularını sorarak başlar” dedi.
Bugüne kadar altı roman yazdığını kaydeden Şaşzade, “Yazdığım her romandan sonra ‘Neden yazdığım?’ sorusunun cevabını daha yoğun aramaya başladım. Hayat aslında bir yolculuktur. Somut bir çerçevede baktığımızda, hayatın doğumla başlayıp, ölümle bittiğini söyleriz. Ancak içimize bir anlam arayışı düşmüşse Batı medeniyetinin bize dikte ettiği gibi hayatın bir doğrusal (lineer) çizgide akmadığını ve bir döngüsellik izlediğini fark ederiz. Buna bağlı olarak ne bir başı ne de sonu olan bir hayatın içinde döner dururuz” diye konuştu.

HAKİKATE GÖTÜREN YOL
Romancı gözüyle bakıldığında her insanın bir anlam arayışı olduğunu belirten Şaşzade, “Bazılarımız iş hayatında doyumsuz bir şekilde kariyer peşinde koşuyor. Kariyer basamaklarını tırmandıkça bulunduğu pozisyonları beğenmiyor ve daha üst pozisyonları istiyor. Bazılarımız da her türlü lüks tüketim malına kolayca eriştiği halde yine de tatmin olmuyor. Daha iyi bir ev ve daha iyi bir araba arayışı içinde ömrünü tüketiyor. Hangi tatil beldesine giderse gitsin, yine de mutlu olmuyor. Mutluluk rolü yapıyor. Çoğumuz böylece hırslarımıza yenik düşüyoruz. Vahşi kapitalizmin ve bireyciliğin acı sonuçlarını çevremde gözlemleyebiliyorum. Kapitalizm ve rekabetçiliğin kullandığı uyaranlardan dolayı kendi iç dünyasıyla baş başa kalamayan insanın odağı dışa yöneltilmiştir. Bu yüzden kendi iç boşluğunun farkında olmayan insanlar, sürekli tüketime yönelerek ve ihtiyaç fazlası alışveriş yaparak içlerindeki boşluğu doldurmaya çabalıyorlar. Küresel sistemi yöneten güç odağı, gücünü kurduğu korku imparatorluğundan alıyor. Sistem, insanların korkularına hitap edip, onları korkularıyla terbiye ediyor. Yani, klasik ve sosyal medya yoluyla, dünyanın güvenilmez ve yaşanılmaz bir yer olduğunu zihinlerimize aşılıyor. İnsanları ekonomik krizler, bölgesel savaş, etnik çatışmalar ve terörle, açlıkla ve susuzlukla, çevre felaketleriyle tehdit ederek yalnızca tüketime odaklanmalarını amaçlıyor. Reklam ve propaganda teknikleriyle kişiye ancak tüketebildiği ölçüde değerli olabileceğini öğretiyor. Hal böyleyken bu korku çemberini kırmak ve tüketen bir robot olmaktan çıkmak için sanatı ve sanatın içinde yazmayı insanın hakikatine götüren çok sayıda yoldan biri olarak görüyorum” dedi.
‘BEN KİMİM?’
“Her şeyden önce anlam arayışı aslında insanın kendi özünü, yani hakikatini aramasıdır” diyen Şaşzade, şunları ekledi: “Yazar anlam arayışına ‘Ben kimim?’, ‘İnsan nedir?’, ‘Nereden gelip nereye gidiyorum?’ sorularını sorarak başlar. Yazmak, yazarın kendi hakikatinin peşine düşmesinin bulunmaz araçlarından birisidir. Çocukluktan itibaren önce anne baba, sonra okul, iş hayatı ve toplum tarafından kalıplara büründürülüyoruz. Bize dayatılan veya deyim yerindeyse zorla giydirilen kimlik ve rollerimizi hakikatimiz zannediyoruz. Sonunda her rol ve kimlik geçici olduğundan, bunları kaybettiğimizde hayal kırıklığına ve acı yaşayarak özümüzden uzaklaşıyoruz. Rol, kimlik, meslek ve statülerimizle kendimizi tanımladığımızda sahte bir hayat sürerek, kendimizi hiç tanımadan ölüp gidiyoruz. Her şeyden önce romanı kendimi tanımak için yazdığımı belirtmek isterim. Anlam arayışım, kendimi tanımak ve kendi hakikatimi bulmaktan geçiyor.”

İÇ İÇE GİRMİŞ DUYGULAR
Hayatın zıtlıklara dayandığını, herkesin bildiği gibi sevinç ile hüznün, gece ile gündüzün, acı ile tatlının, sıcak ile soğuğun ve sevgi ile nefretin iç içe olduğunu aktaran Şaşzade, “Bu karşıtlıkları bir hayli çoğaltabiliriz. Yazmaya polisiye-casusluk romanlarıyla başladım. Neden polisiye-casusluk türünü tercih ettiğimi düşündüğümde şu cevapları sıralayabilirim. İnsan iyi ve kötü tarafıyla bir bütünü oluşturuyor. İçimizde hem aydınlık hem karanlık tarafımız var. İyi ve kötü yönlerimiz bitmek bilmeyen bir çatışma içinde. Bu çatışmayı, yazar olarak polisiye-casusluk romanlarında aktardığımı fark ettim. Elbette ön planda insanlığı sömüren, algıları yönlendirerek manipüle eden, tüketici olmaya mahkûm eden, ulus devletleri tahrip ederek tek pazara dayalı bir dünya hâkimiyeti kurmayı hedefleyen karanlık yapıları teşhir ederek okuyucuya hizmet etmek ve farkındalık oluşturmak istedim. Romanlarımı incelediğimde ve derinliğine daldığımda ise iyi ve kötü tarafımı karakterler üzerine yansıttığımı fark ettim. Bir bakıma iyi ve kötü karakterlerin birbirlerine komplo kurmalarıyla aslında kendimle olan mücadelemi yansıtıyorum. İnsanın kendi hakikatine giden yolda ilerlemesi için bu içsel çatışmaya girmenin bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum. İyi ve kötü yönlerinizle yüzleşirseniz kendinizi aşabilirsiniz. Zaten insan anlamı, ancak kendini aşınca bulabilir. Suç ve casusluk romanlarının doğasına paralel olarak hikâye ön plana çıksa da, hikâyeye karakterler can vermektedir” yorumunda bulundu.

Kabul Ediyorum
İlkses Gazetesi olarak sistemimizde sadece sizin izinleriniz doğrultusunda bilgilerinizi kullanıyoruz. Detaylı Bilgi cookie script