Yazmak, uzun soluklu bir yolculuk

Eğitimci Yazar Melike Şenyüksel ile ‘Retro Öyküler’i konuştuk. Şenyüksel, kitabın yazım sürecinden ödüle uzanışına kadar olan süreci gazetemize anlattı


  • Oluşturulma Tarihi : 22.06.2021 07:30
  • Güncelleme Tarihi : 22.06.2021 07:30
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Yazmak, uzun soluklu bir yolculuk

ONURHAN ALPAGUT/RÖPORTAJ

Yazar Melike Şenyüksel hayatı boyunca kitaplarla iç içe oldu. Edebiyat dergilerine de oldukça düşkün. Hatta öyle ki kendine küçük bir arşiv dahi oluşturmuş. Yazıya, ilk olarak şiir ile adım atmış. Sonra da kendini kısa öykülerde bulmuş. Kendisi aynı zamanda bir Türkçe Öğretmeni. Geçtiğimiz yıl ilk öykü kitabı ‘Retro Öyküler’i kaleme aldı. Edebiyat dünyasında ilgi uyandıran bu kitap Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin 2010 yılından bu yana düzenlediği Türkan Saylan Sanat ve Bilim Ödülleri Öykü kategorisinde birinci oldu. Şenyüksel ‘Retro Öyküler’in yazım sürecinden ödüle kadar uzanan hikayesini ve yazarlıkla olan ilişkisini gazetemize anlattı.

Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?

İzmir’de yaşıyorum ve üniversite eğitimim dahil hayatımın büyük bir bölümünü İzmir’de geçirdim diyebilirim. 9 Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi mezunuyum. Halen bir ortaokulda Türkçe Öğretmeni olarak görev yapıyorum. Yüksek lisans eğitimimi yine 9 Eylül Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları bölümünde tamamladım. Tezimi “Örtük Program ve Toplumsal Cinsiyet” üzerine yazdım. Edebiyatla ilişkime gelirsek uzun yıllar boyunca şimdi de olduğu gibi tutkulu bir okurdum. Kitaplarla aram hep iyiydi. Yazma uğraşım üzerinden yola çıkarsak üniversite yıllarına doğru uzanırız. O dönem elimizden dilimizden düşürmediğimiz dizelerimiz, kitaplarımız olurdu. Zaman zaman sözümüzü güçlendirmek için onları kullanırdık. Kitap fuarlarında, sahaflarda bolca zaman geçirirdik. Bu sayede eski yeni pek çok edebiyat dergisinden oluşan bir arşiv oluşturabilmiştim.

ŞİİR İLE BAŞLADIĞI YOLCULUK…

Edebiyata olan ilginiz nereden gelmekte. Yazarlık sürecindeki hikâyeniz nedir, ilk ne zaman bir şeyler yazmaya karar verdiniz?

Yazma deneyimim sanırım ilk olarak şiir denemeleriyle, şiirsel metinler üretmekle başladı. Aforizma türüne de yatkınlığım vardı. Dünyayı bir metin gibi okuma telaşında oldum hep. Okumalar da bunu tabii destekledi. Şiirsel düşünmeye olan yatkınlığımla sanırım daha konsantre metinlere yöneldim ve zaman içerisinde derinleşmek isteğim türün, “kısa öykü” olduğunu gördüm. Bana son derece ustalıklı ve çekici geldi çünkü. Sonrasında ürettiğim metinlerle pek çok dergide yer aldım. Bunlardan bazıları: Sarnıç, Koridor, Lacivert, Passage, Artcivic, Öyküden bir bilet gidiş-dönüş, Öykü Teknesi, Akköy, Mavi Melek Edebiyat, Edebiyat-Haber, Akatalpa, Har, Kum Edebiyat, Filika Kısa Öykü, İzmir, Anafilya, Futuristika, Galapera Fanzin, Parşömen Sanal Fanzindi. Bu işin mutfağı olduğu için edebiyat dergilerini çok kıymetli buluyorum. Ayrıca dergiler bizlere yeni yazarlar ve yazma eğilimleri hakkında en güncel bilgilere erişme imkanı da sağlıyorlar, okuma yönümüze rehberlik edebiliyorlar. Edebiyat dergilerinin uzun soluklu olabilmeleri için desteklenmeleri şart. Edebiyatımıza katkıları gerçekten çok büyük.

KİTABI ÖDÜLE LAYIK GÖRÜLDÜ

‘Retro Öyküler’ kitabınız edebiyat dünyasında ses getirmekle kalmadı aynı zamanda 11.Türkan Saylan Sanat Ödülü Öykü kategorisinde birinci seçildi. Ödüle giden bu yolda bu kitap nasıl şekillendi?

“Retro Öyküler” farklı zaman dilimlerinde kaleme aldığım öykülerden oluşuyor. Öyküyü yazdıktan sonra bir zaman dinlendirmeyi, ona yabancılaşıp geri dönmeyi yazma disiplini açısından çok değerli buluyorum. Dergilerde yer alan öyküler belli bir sayıya ve doygunluğa ulaştığında artık tamam dedim. Böylece dosyam bir kimlik kazanmış oldu ve ardından Klaros Yayınevi ile yayımlanma sürecine girdi. Sonrasında aldığım güzel geri dönüşler beni fazlasıyla memnun etti. Kitabın, öykü kategorisinde 11.Türkan Saylan Sanat Ödülü’ne değer bulunmasıyla yaşadığım mutluluğu ise tarif edemem. Türkan Saylan her zaman hayranlık duyduğum, hepimizin hayatına ilham olabilecek denli güçlü bir figür. Onun adıyla anılan böylesine değerli bir ödüle değer görülmek beni ziyadesiyle onurlandırdı, gurur kaynağı oldu. Bu vesileyle tekrar teşekkürlerimi sunmak isterim. Ayrıca yeni öyküler için çok güçlü bir motivasyon da sağladı.

21 ÖYKÜDEN OLUŞUYOR

Kitabı elimize aldığımızda nasıl bir içerik biz okuyucuları karşılıyor?

Retro Öyküler, benim öykü türündeki ilk kitabım. Kitapta bütünüyle hayata dokunan, insana yakından bakan 21 öykü yer alıyor. Yeri geldiğinde kadın olmayı odağına alan yeri geldiğinde doğa ile bütünleşme tutkusunun ön plana çıktığı öyküler de var. Özetle; Retro Öyküler, hayat içerisinde yer alan tonlarca duyguya ve insan hayatlarına bakmaya davet ediyor sizi.

Sizden yakın bir sürede yeni bir kitap görecek miyiz, buradan okurlarınızı neler söylersiniz?

Elbette üzerinde çalıştığım yeni öykülerim var. Uygun zamanda okurla buluşacaklardır eminim.

Pandemi sürecinde birçok yazar internet üzerinden okurlarıyla buluştu. Onların sorularını yanıtladı. Sizde böyle bir etkinlik içerisinde yer aldınız mı? Aldıysanız neler yaptınız?

Evet, bu tür etkinlikleri mümkün oldukça ben de takip etmeye çalıştım. Açıkçası ekran üzerinden değil de insan sıcağında, yüz yüze gerçekleşecek etkinlikleri tercih ederdim ki maalesef şu an ki koşullarda bu pek mümkün olamıyor. En son Dünya Öykü Günü çerçevesinde düzenlenmiş bir etkinliğe konuşmacı olarak katılmıştım. Edebiyata katkı sunan pek çok kadınla; edebiyatı, bir “kadın” olarak yazma serüvenlerimizi konuşmuştuk. Oldukça da keyifliydi.

Edebiyatta kendinize belirlediğiniz ya da varmak istediğiniz mevcut bir üst nokta var mı?

Yazmak uzun soluklu bir yolculuğa çıkmak aslında… Varılacak bir noktadan, hedeften ziyade; seyir halinde olmanın kendisini anlamlı buluyorum.

EDEBİYAT İLE HAYAT BİRBİRİ İLE İÇ İÇE

Gözlemleriniz kadarıyla edebiyatımızdaki mevcut sorunlar nedir?

Edebiyat kaynağını hayattan aldığı için hayat için sorun olan neyse elbette edebiyat için de sorun o olacaktır. Örneğin; dünyada toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi can yakıcı sonuçları olan büyük bir meselemiz var. Edebiyat elbette bunu konu edecek, etmeli. Edebiyat bu meselenin çözümüne insan ruhunun derinliklerinden beslenen metinlerle, yaklaşımlarla, değerlendirmelerle katkı sunabilmeli. Doğanın bilgisine, onu kendimden ayrı tutarak değil de bir tutarak ulaşma arayışını seviyorum ben. Öykülerimde deniz bu yüzden var ya da ağaç. Olmadıklarında bir şeyler hep eksiktir. “Kök” isimli öykümde, uğradığı ihanet sonrası parkta bulduğu bir ağaca sarılıp güç almak isteyen bir adamı anlatıyorum. Doğa ile daha güçlü bağlar kurmaya ihtiyacımız var. Doğadan ilham almaya, ondan bir şeyler öğrenmeye açık olan zihinlere ihtiyacımız var. Yeniden kendimize dönebilmenin en sağlam yolunun bu olduğunu düşünüyorum. Müsilaj nedeniyle Marmara Denizi’nin son haline bakarken bir insan olarak hissettiklerim mesela, tabii ki edebiyat aracılığıyla ifadelendirilmeli. Edebiyat bunu da mesele edebilmeli.

Haber Merkezi