Sayfa Yükleniyor...
‘Karnımızı doyurmak için ekmek, ruhumuzu doyurmak için gül istiyoruz’ demişti kadınlar hep bir ağızdan, yüzyıl önce… Bu sloganın yerini hiçbir şey değiştirmedi. Halen aynı şey için direniyorlar
SULTAN GÜMÜŞ / RÖPORTAJ
Kadınların ‘ekmek ve gül’de simgeleşen daha iyi bir hayat mücadelesi önceki yüzyılın başlarına kadar uzanır. 1908’de 15 bin kadın işçi daha kısa çalışma saati, daha iyi gelir, oy hakkı ve doğum izni için yürüyüşe geçtiğinde dillerinde ‘ekmek ve gül’ sloganı vardı. ‘Karnımızı doyurmak için ekmek, ruhumuzu doyurmak için gül istiyoruz’ dedi kadınlar hep bir ağızdan. ‘Ekmek’, talep edilen insani ücretleri; ‘güller’ ise insan onuruna yakışan bir çalışma ortamı ve hayatı simgeliyordu. İşçiler bu sloganla, sadece karınlarını doyurmak istemediklerini, hayatı tüm güzellikleriyle birlikte yaşamak için daha fazla hakka sahip olmayı istediklerini duyuruyorlardı. Öyle ki, bu kadın hareketi şair James Oppenheimer’a ilham olmuş, ‘Ekmek ve Güller’ adlı bir şiir ortaya çıkmıştı. Ve kadınlar, yüzyıl önce olduğu gibi bugün de aynı şeyi istemeye devam ediyorlar.
Görüşlerine yer verdiğimiz kadın eğitimciler, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü geride bıraktığımız bu günlerde sektörde yaratılmak istenen tahakkümü anlattı; toplumu birleştirmeyi hedefleyen, kadının toplum içerisindeki önemine ve çözüm önerilerine vurgu yapan mesajlar verdi. Çünkü biliyoruz ki toplum eğitim ile dönüşecek, erk düzen bir eğitimcinin çıktısı olan ‘iyi insan’ yetiştirmekle yıkılacak.
OYSA BİZ GÜÇLÜYÜZ…
Meslek hayatınızda, toplum içerisinde veyahut ailede bir kadın olarak zorlandığınız durumlar, baskılar oluyor mu?
Meltem Başaran: Tabii ki. Her kadın gibi benim de hayatımın belirli dönemlerinde birçok konuda cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığım durumlar maalesef söz konusu. Yalnızca cinsiyetinizden dolayı öteki ve yetersiz görülmek, giyim kuşamınızla ya da tavırlarınızla yargılanmak çok üzücü. Ama ne olursa olsun bunlara kulak asmadan, hep doğru bildiğimi yapmaya çalıştım ve çalışıyorum da.
Nesrin Kocadayı: Bir kadın olarak kişi kendini bulunduğu yere gerek kuralları, gerek tavırlarıyla ne kadar kabul ettirebilirse o kadar saygınlığı olur düşüncesindeyim. İş hayatında kadın olmamdan dolayı yaşadığım zorluklar olmuştu. Erkek arkadaşlarımın birbirleriyle küfürlü yada argo konuşmaları benim için kabul edilemez bir taciz durumuydu, bu yüzden toplantıyı terk etmişliğim vardır. Yoruldum belki ama benim yanımda kimse bir daha böyle konuşmadı, konuşamadı. Zor iştir, en kolay zannedilen yerde bile kadın olmak çaba gerektirir, sonrası kolaydır, ama keşke bu çabalara gerek kalmasa… Kadın olarak bizler öncelikle kendimize olan özgüvenimizi sağlamalıyız, hem iş yerimizde hem evimizde. ‘O iş erkek, bu iş kadın işi’ diye ayırım yapmamalı, yapılmasına da izin vermemeliyiz. Ayrıcalık istemek bizi güçsüz kılar. Oysa biz güçlüyüz. Bir öğrencim için gece bir yere gidilecekse giderim, evde eşim yoksa tüpü değiştirmek için onu beklemem, ben değiştirebilirim.
Cennet Doğmaz: Bizim meslekte kadın olmak dezavantaj değil aksine kadın öğretmen olmak avantaj bile sağlayabiliyor. Öğrencilerimize yeri geldiğinde anne şefkati ile yaklaşabilmemiz onlarla aramızda güçlü bir bağın oluşmasını sağlıyor. Bazen öğrencinin derste ‘anne’ diye seslendiği de oluyor.( Baba diye seslenen bile olmuştur.) Ancak; ilk göreve atandığında kadın öğretmen için nereye atandığı çok önemlidir. Yalnız başına ücra bir yere atandığında ilk korkutan şey başına kötü bir şey gelir mi? Elbette bir erkek tarafından. Modern bir ortamda yetişip büyüyen bir kadının küçük ve toplum baskısının yoğun olduğu yerlerde huzurlu çalışabilmesi biraz zordur. İşte burada insanların kadına bakış açısı devreye giriyor. Öğretmen kendisi için değil oradaki toplumun değerlerine göre yaşamak zorunda kalıyor. Biz kızlarımızı yetiştirirken doğru kararlar alabileceği yönünde destekler, onlara güvenir ve bir şeyi yaparken başkası ne düşünür, ne bekler, ne ister yerine kendi istediği için yapmasını ve kararlarının arkasında durmasını öğretirsek eminim ki baskı altında kalan öğretmen gittiği toplumunda bakış açısını değiştirir. Bir denizyıldızı misali.
Aynı sektörde görev aldığınız erkek eğitimciler ile aranızda bir ayrımcılık yapılıyor mu? Sadece maddiyat olarak değil, güç, düşünce olarak da ayrıştırılıyor musunuz?
Meltem Başaran: Ben bir üniversite de çalışıyorum. Açıkçası bugüne dek kurumumda böyle bir ayrıştırmaya maruz kalmadım. Çalıştığım kurumda daha çok kadınların yer aldığını da söyleyebilirim. Ancak sektörde çalıştığım süreçlerde maalesef kadın olmamdan kaynaklı, yetersiz görüldüğüm ve ayrıştırıldığım birçok üzücü duruma maruz kaldım.
Nesrin Kocadayı: Düşünce olarak ayrıştırıcılığın olmadığı hiç bir zaman dilimi olmamıştır herhalde. Maalesef ‘aynı düşüncede değilsek bizden değilsin’ hatta ‘doğru bile olsan bizden değilsin’ uygulaması çok yaygındır sektörde. Oysaki objektif olmamak, içinde hem kötülüğü, hem haksızlığı, hem de vebali barındırır -ki bu yükler çok ağırdır. Erkek eğitimcilerle kadın eğitimciler arasındaki ayırımcılığın boyutunu basitçe şöyle anlatabilirim. Başta Milli Eğitim Bakanlığı ardından Milli Eğitim Müdürlükleri ve devamında okullardaki kadın erkek yönetici sayılarına bir bakın. Gördüğümüz kadın sayısı çok azdır. Oysaki kadın eğitimci sayısı erkekten fazladır. Ülkemizde tek ve ilk kadın milli eğitim bakanımız bile hukukçuydu yani siyaseten bir atamaydı. Bunca değerli akademisyenimiz, kadınlarımız neden görünmüyor? Fırsat eşitsizliği hele eğitimde olursa ülkeye topyekun geçmiş olsun.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ‘Şiddetten Ölen Kadınlar İçin Dijital Anıt’ verilerine göre 2021’in ilk 65 gününde 67 kadın katledildi. Bir önceki yıllarda yaşanan şiddet olayları ise malumunuz. Ülke, kocaman bir kadın mezarlığı adeta. Bir eğitimci olarak bu sorunun önüne nasıl geçilebileceğini düşünüyorsunuz?
Fulya Varhan: Tabi ki eğitimle ve yasalarla geçilebileceğini düşünüyorum. Kadın hakları kavramı; aslında temelde insan hakları kavramına dayanıyor. Devletin ana görevi de bu temel insan hak ve özgürlükleri korumak. Bireyler, temel hak ve özgürlükleri konusunda aileden başlayarak bilinçlendirilmeli; bu, okulda sağlanan eğitimle desteklenmeli, yasalarla da korunmalı. Kadını mal gibi, eşya gibi veya en azından ikinci sınıf vatandaş gibi gören erkek egemen feodal kültürün hâlâ egemenliğini sürdürmesi yasaların adalet mekanizmasının düzgün işlemeyişi ile ilgili. Müslüman bir ülkede yaşıyoruz ve bu konuda Diyanet İşleri’ne de çok şey düşüyor. Hutbelerde kadın özgürlüğünden ve kadın - erkek eşitliğinden çokça bahsedilmeli. Ayrıca erkek çocuklarını yetiştiren annelere de çok şey düşüyor. Erkeği yücelten, kadını aşağılayan anne figürünü bir kenara atmalılar. Toplumun bilinçlenmesi açısından medya desteği de çok önemli. Son dönemde bu konuda çok yol kat edilmiş olsa da medyada özellikle cinsiyetçi dilin önüne geçilmeli ve özellikle dizilerde kadına şiddet normalleştirilmemeli.
Meltem Başaran: Söz konusu bu veriler gerçekten çok çok üzücü. Bu durumun önüne ancak bilinçli ve duyarlı bireyler yetiştirerek geçebiliriz. Değil bir insana, doğadaki herhangi başka bir canlıya dahi zarar vermenin ne kadar yıkıcı olduğunun farkına varmalıyız. Daha küçük yaşlarda çocuklara erkeksi ya da kadınsı davranışların empoze edilmesi karakterlerinin oluşumunu büyük ölçüde etkilemektedir. Erkeklere erkek olduğu için bazı davranışlarına özgürlük tanınırken, kızlara çeşitli davranışları baskılamalarını öğütlemek ilerleyen yaşlarda şiddet, cinsellik gibi güdülerin ortaya çıkmasına, erkek ve kadın rollerinin bireylerin üzerinde çeşitli dışavurumlar sergilemesine neden olmaktadır. Bu bağlamda bireylerde daha küçük yaşlarda saygı, sevgi, merhamet gibi temel duyguların doğru şekilde temellendirilmesinin, daha güzel bir geleceğe sahip olmamız adına büyük önem taşıdığını düşünüyorum.
Nesrin Kocadayı: Söylenenle yapılanın birbirini tutmadığı bir dünyada, ülkede yaşıyoruz. Kadınlar Gününde çalışan kadına çiçek veren işveren, müdür vs. ertesi gün başka insanların gözü önünde kadını değersizleştiriyorsa, taciz ediyor ve bunu çevresiyle paylaşıyorsa yada emekçi kadınlar öldürülen kadınlar için eylem yaparken yaşadıkları şiddet televizyonlardan verilirken, pek çok erkeğin gözüne kadının konumu sokuluyorsa yada biz ‘kadın bile müracaat edebilir’ şeklinde kurulan bir cümlenin ağırlığını, haksızlığını bütün ruhumuzda hissediyorsak,en önemli medya aracı televizyonda, dizilerde kadına şiddetin en ağır şekilleri normalleştiriliyorsa bu sorun zor çözülür. Sözle, ellerdeki metin okunarak değil, uygulamayla kadına değer verildiği toplumun bütün birimlerinde gösterilmeli.
Zuhal Ömürlü: Maalesef o güzel kadınlarımız ölüyorlar. Öldürülüyorlar. Dayak yiyorlar. Asla böyle bir şeyi hak etmediklerini düşünüyorum. Şiddetin her türlüsüne karşıyım. Kalıcı çözümler bulunmadığı sürece sıkıntılar hep yaşanacaktır. Bir eğitimci olarak Doğu illerimizde görev yaparken kız çocuklarının ileri tahsiline gönderilmediklerine şahit oldum. Oysaki kadınlarımız okuyup yüksek tahsilini tamamlasa, ekonomik gücünü alsa onun o zaman önünde hiçbir engel kalmayacak.
Sahiden, kadınlar özgür olursa dünya yerinden oynar mı?
Fulya Varhan: ‘Kadın, yaşam Özgürlük’, ‘Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa’, ‘Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’ sloganlarını Dünya Kadınlar Gününde attıkları için İstanbul’da tutuklanan kadınlarımız oldu. İşte tam bu yüzden kadın özgür olursa sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde gerçekten yer yerinden oynar. Araba kullanamayan, peçesini açamayan, parka gidemeyen, çalışamayan kadınlarımız var. Herkes gibi onların da bunları yapmaya hakkı olduğu gibi toplumda eşit şartlarda yer almaya hakları ve özgürlükleri olmalı.
Cennet Doğmaz: Bir erkeğin kadını anlayabilmesi için onun ayakkabıları ile biraz yürümesi gerekir. Bir kadın her şeyden önce bir insandır, özgürce, kendince yaşamak ister, eşit haklara sahip olsun ister, cinsiyeti ile değil kişiliği ile var olmak ister, çalışma ortamında yürek gücü ile var olmak ister, ötekileştirilmeden her alanda istihdam yaratılsın ister, her alanda söz hakkı olsun ister, yargılanmadan, olduğu gibi kabul görmek ister, kendi hayatı ile ilgili kendinden başka kimse hesap sormasın ister. Ve yaşama hakkını kimse elinden almasın ister… O yüzden diyorum ki dünya yerinden oynamasa da huzurlu bir yaşam alanı mümkün. Yeryüzü adeta cennetimiz olur. Özgür kadın demek mutlu anne, mutlu eş, kendine inanan, geleceğe güvenle bakan çocuk ve geleceği şekillendirecek güzel insanların yetişmesi demek. Kadın cinayetlerini konuşmadığımız anların gelmesi, sadece 8 Mart değil yıl boyu emekçi kadınların değerinin bilinmesi en büyük temennimdir.
Nesrin Kocadayı: Kadınların özgür oldukları yerlerde dünya yerinden oynamıyor mu? Baktığımızda kadınların sayısal çoğunluğu olan bütün iş kollarında başarı çok daha iyi. Eşitsizliğe, yoksulluğa, evinde bile kabul görmeyişe rağmen sesini çıkartıp, ürettiğini satan, birleşen kadınlarımız var kırsalda. Birlik olunca güçlü olacaklarını, güçleneceklerini anlayan, güçlendikçe kendini ve etrafını geliştiren, umut olan örnek olan kadınlar var. Okuma yazmayı internet kullanımıyla aynı anda öğrenip, gün geçtikçe ürettiklerini yurt dışına bile gönderen kadınlar var bu ülkede. Şimdi bunca imkansızlıklar içinde 5-10 çocuk doğurup, torunundan okumayı öğrenen, bunları başaran kadınlara imkan verilse neler olurdu düşünmek lazım. Bugün ben bunları yazarken bile yine bir kadının ret ettiği erkek tarafından öldürüldüğünü öğrendim. Adalet, adalet.
Meltem Başaran: Tüm kadınlar bir araya gelerek bu dünyayı yerinden oynatabiliriz. Sanıldığının aksine çok daha başarılı olabiliriz. Buradan sizlerin aracılığıyla tüm kadınlara şunu söylemek istiyorum, evli ya da bekar, çocuklu veya çocuksuz, iş kadını veya ev hanımı ne olursanız olun, hangi şartlarda olursanız olun her zaman başarmak istedikleriniz için çabalayın. Eğer gerçekten çabalarsanız önünüzde hiç kimse duramayacaktır, buna emin olun.
Zuhal Ömürlü: Kadınların her alanda özgürlüğü hak ettiğini düşünüyorum. Erkek egemen toplumlarda kadına istediği değeri vermeyen ‘hazımsız erkekler’ kadınların gelişmesine izin vermiyor. Çünkü biliyorlar ki onlar isterlerse dünyayı fethedebilirler, durdurulamazlar. İşte bu özgüvene sahip kız çocuklarını yetiştirip, okutmak görevimiz olmalı. Her yol eğitime çıkıyor. Eğitim görmüş, ekonomik gücünü kazanmış kadın dünyayı da yerinden oynatsın bence. Kadın olmak yeniden var olmak, direnmek, bedel ödemek, sonucunda da kazanmak, mutlu olmak, gülmek demek. Güzel şeyleri hak ediyoruz biz kadınlar. Bize reva görülen ölümleri değil.
Haber Merkezi