- Gündem
- 27.06.2025 16:29
Kahramanmaraş’ın geleneksel kıyafetleri arasında yer alan aba, Kahramanmaraş Olgunlaşma Enstitüsü tarafından geleneksel yöntemlerle işlenerek gün yüzüne çıkarılıyor
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
Türk toplumunda geleneksel erkek giyeceği olarak bilinen aba, Topkapı Sarayı’nı da süslüyor. Dulkadiroğlu İlçesi Dedeoğlu Konağı’nda 2 yıldır çalışmalarını sürdüren Kahramanmaraş Olgunlaşma Enstitüsü, geleneksel giysi olan abayı günümüz kıyafetlerine uyarladı. Enstitü görevlileri ve usta öğreticiler tarafından projesi yapılan giysi, modernleştirilerek ‘Aba Ede’ olarak yeniden gün yüzüne çıkarıldı. Kahramanmaraş Olgunlaşma Enstitüsü geleneksel kıyafet abayı şimdi ise onur konuğu olarak davet edildiği 88. İzmir Enternasyonal Fuarı’nda sergiliyor; İzmirlileri hiç bilmedikleri bir kültür ile tanıştırıyor. Peki, sadece aba mı? Hayır, üzerine türküler hatta şiirler yazılmış sadece Kahramanmaraş’a özgü daha nice geleneksel eser görücüye sunuluyor.
“MUTLAKA YAŞATILMASI GEREKİYOR”
Türkiye’nin birçok yöresinde abanın geçmişten günümüze kadar kullanıldığını ancak dokuma tekniği bakımından Kahramanmaraş abasının farklı olduğunu kaydeden Kahramanmaraş Olgunlaşma Enstitüsü yöneticilerinden 38 yaşındaki Naciye Büyükçelik, benzer dokuma tekniği ile hazırlanmış abanın Topkapı Sarayı’nda mevcut olduğunu belirtti. Büyükçelik şöyle devam etti: “2017’den beri Kahramanmaraş’ta hizmet veren bir kurumuz. Amacımız, yöresel kültürel değerleri tespit edip günlük hayatın içinde tasarım ve etkinliklerle yeniden var kılmaktır. Unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarımızla ilgili olarak ustalar ve öğrenciler yetiştirmektir. Bu ürünleri ise gelenek nesillere tanıtmak ve sevdirmektir. İsmi ‘Aba Ede’ olan yöresel erkek dış giysimizdir. Aba her yörede örülen bir dokuma türüdür. Dokuma tekniği açısından diğerlerinden farklı bir yeri var. Biz aba ile ilgili danışmanların da görüşünü aldık. Dokuma tekniğimizin özelliğini danışmanlarımıza sunduğumuzda, benzer dokumaların Topkapı Sarayında da mevcut olduğunu söylediler. Bu dokuma tekniğinin mutlaka yaşatılması gerektiği kanısına vardık.”
ÇOK İNCE BİR İŞÇİLİK GEREKİYOR
Aba üzerinde çalışılıp Aba Ede isimli proje hazırlandığını söyleyen enstitü görevlilerinden 44 yaşındaki Ökkeş Akça da aba ile günümüz kıyafetlerinin harmanlandığını anımsattı. Hazırlanan abanın ince bir işçilikle yeniden tasarlandığını söyleyen Akça, “Klasik abalar ve aba desenleri ile ilgili çalışmalar yapmaya başladık. Klasik abalardan ördük ve desenlerin özelliklerini ve şekillerini tespit ettik. Daha sonra bu dokuma tekniği ve desenlerle, günlük hayatın içinde giyilebilecek bir erkek koleksiyonu hazırladık. Projemizin ismi Aba Ede. Biz hem geleneksel abayı ve özelliklerini tespit etmiş olduk, hem de onu bir parça daha geliştirerek iplik özelliklerini incelttik. Günlük hayatta giyilebilecek el dokuları oluşturarak figürleri toplum içinde yeniden göz önünde olması, sevilir ve seçilir olmasına hizmet etmek istedik. Yapacağımız dokumanın yüzey alanına göre dokuma atölyemizde ilerlememiz değişiyor. Ancak yüzey alanımız genişse bir günde bir buçuk santim kadar ilerleyebiliyoruz maksimum. Geleneksel dokuma atölyesinde tel sıklığı 110 boydur. Bu da gerçekten ciddi bir inceliktir ve neredeyse endüstriyel dokumalardaki inceliğe yakındır. Ama çok ince bir işçilik ve özel bir doku elde ediliyor” ifadelerini kullandı.
UZUN UĞRAŞLAR SONUCU HAZIRLANIYOR
Aba işçiliğinin zor olduğunu ve uzun uğraşlar sonucu hazırlandığını söyleyen 45 yaşındaki Hatice Kanadıkırık ise günde 10 bin ilmek ince ipi dokuma tezgahındaki çözgülerden geçirdiğini kaydetti. Abanın hazırlanışında vücudun tamamının çalıştığını da hatırlatan Kanadıkırık, “Aba Ede projesine dahil bir yelek dokuyorum. Abadaki motifleri kullanarak yeniden tasarladığımız bir yelektir. Bu abayı dokumak biraz meşakkatli ve uzun zaman alabiliyor. Ben burada günde bir buçuk santim kadar bir dokuma işlemi gerçekleştirebiliyorum. Çünkü yeleğin tamamen bir parçasının ön yüzünü, hiç kumaş girmeden tasarlanacak olan bir üründür. İpler arasında günde 10 bin ilmek geçiş yapıyorum ve ellerin yanı sıra ayaklarda çalışıyor. Japonya’da Türk Kültür Yılı olması hasebi ile Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı ve Japonya Büyükelçiliği arasında yapılan bir proje çalışmasına Kahramanmaraş Olgunlaşma Enstitüsü eğitim ortağı olarak dahil olmuştur. Bu proje kapsamında unutulmaya yüz tutmuş aba dokuma geleneğinin günlük hayatta yer bulması ve geleceğimize taşınmasına katkı verilecektir” açıklamalarında bulundu.
40 YILLIK HATIR
Yöresel kıyafet abanın ardından yönümüzü diğer eserlere çevirdik. Şimdi gelin onları tanıyalım…
PAŞA MANGALI: Bakırcılık Anadolu’nun önemli sanatlarından biri. Kahramanmaraş, Diyarbakır, Erzincan ve Gaziantep’in bağrından doğmuş en mahir bakırcı ustaları. Anadolu’da sadece Kahramanmaraş’ta işlenen, bakır ve çinkonun alaşımından elde edilen ‘Sarı’ ise nevi şahsına münhasır güzelliği ile Kahramanmaraş’tan dünyaya göz kırpıyor. Bakır atölyesinde sarı ile üretilen ‘Paşa Mangalı’ da kentin kültür zenginliklerinden biri. Parça sayısı ve üzerine yapılan işlemelere göre farklı model isimleri ile anılan Paşa Mangalı, Dulkadiroğlu, Selçuklu ve Osmanlı Döneminde, başta payitaht sarayı ve paşa konakları olmak üzere bütün meskenlerde vazgeçilmez bir ev eşyasıdır. Paşa Mangalları içerisine kor konulup ısınma amaçlı olarak kullanılırken üzerinde pişirilen kahvelere kırk yıl hatır biçilmiştir.
BAKIR SÜS HAVUZU: Türk su mimarisinin çeşmelerden sonra en yaygın yapıları olan şadırvanlar, akıl ve ruh sağlığı bozuk hastalar başta olmak üzere canına şifa arayan insanların çevreledikleri yapılardan biri olmuştur. Şöhreti günden güne artan ve şifahaneler başta olmak üzere cami, medrese, meydan, avlu gibi hangi alana kurulursa kurulsun ortamı ‘darüşşifa’ eyleyen bu şadırvanlardan fışkıran suyun çıkardığı ses, hastalık tedavilerinin önemli bir kısmını oluşturur ve hastaları huzura kavuştururdu. Sadece hastalar tarafından değil herkes tarafından rağbet gören bu ferahfeza yapılar, zamanla salonlar da dahi kendine yer bulur oldu. Olgunlaşma Enstitüsünün kadim değerleri koruyan atölyelerinden biri olan bakır atölyesinde geleneksel mutfak gereçlerinin yanı sıra ortamlarınızı süsleyecek, ruhunuzu dinlendirecek geleneksel ayaklı ve ayran tası figürleri ile yapılmış süs havuzları gibi estetik ürünler tasarlanıyor.
MARAŞ İŞİ KAHVE PUŞİDESİ: Kahve Türk toplumunda 40 yıllık hatırdır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı saraylarına giren kahve, kısa sürede kokusunun ulaştığı her sofrada yerini bulur; hemen ardından da şöhretinin ilk adımını atarak gelenekselleşir. Yorgunluğu alan, keyif ve mutluluk veren bu güzel kokulu siyah incinin Osmanlı Türk kültüründe içimi kadar sunumu da önemlidir. Bu ritüelleriyle kahve, saraylıdır. O dönemde Anadolu’da kahve az bulunmasından ötürü o kadar değerliydi ki içildikten sonra kalıntıları yıkanmaz, kurutulur ve telveleri tekrar kullanılırdı. Değerini, temizliğini ve tekrar kullanılabilirliğini temin etmek içinse malzemelerin içinde saklandığı bir bohçaya sarılırdı. Sitil puşidesi olarak da bilinen kahve puşidesi bu denli elzem ve önemliydi.
MARAŞ FİLE NAKIŞI: Yöresel nakışların en başında gelen file, Kahramanmaraş’ın yer aldığı havzanın her şehrinde kendine münhasır kimlikler taşır. Ancak “Maraş File Nakışı”, görünüş olarak yakın yörelerdeki nakışlara benzetilse de kumaş sökümü, teknik ve işleme bakımından diğerlerinden ayrılır. Bu ayrıcalık nedeniyle Maraş Filesi, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından Coğrafi İşaret ve Geleneksel Ürün Tescili ile belgelenmiştir. File işi, kumaşın kasnağa gerilerek işlenecek modele göre telinin çekilmesiyle başlar. Tel çekiminden sonra kumaş gergef adı verilen ahşap çerçeveye gerdirilerek kaneviçelendirilir. Daha sonra talep edilen motif uygulanır. Maraş file nakışının çok narin olması sebebiyle söküm ve işleme aşamaları ustalık gerektirir. Kahramanmaraş’ta uzun yıllardan bu yana süregelen ustalık nesilden nesile aktarılarak günümüze ulaşmıştır.
TILSIMLI GÖMLEK: Tarih kitaplarında yer alan bilgilere göre, “Tılsımlı Gömleğin” birçok çeşidi bulunmaktadır. Ancak bu gömleklerin kullanılmasında ana amaç; Allah’tan yardım istemek, ona yakarmaktır. Bunun yanı sıra nazar ve beddualardan korunmak, Allah’ın koruyuculuğunu istemektir. Gömlekler askeri zırhın altına giyilir. Zırh ile maddi koruyuculuk, tılsımlı gömleklerle de manevi koruyuculuk sağlama düşüncesi hakimdir.
REŞO: Servis sırasında yiyeceklerin sıcak ya da soğuk ısılarını muhafaza etmek üzere tasarlanan “Reşo” üretimi enstitünün bakırcılık atölyeleri tarafından gerçekleştirilmektedir.