Sayfa Yükleniyor...
Bluenote Orkestrasının kurucusu Özgen Akçagül ile orkestra ve müziğin geleceği hakkında bir sohbet gerçekleştirdik
ANIL YIKGEÇ
Bluenote Orkestrasının kurucusu Özgen Akçagül ile müzik hayatı ve orkestra hakkında röportaj yaptık. İzmirde kurulan orkestra, çok sesli müzik yaparak herkesin beğenisini topluyor. 48 yıldır müzikle iç içe olan Akçagül, İzmirde böylesine başarılı ve istikrarlı bir orkestra kurduğu için kıvançlı ama müziğin geleceği konusunda endişeli. Akçagül ile orkestra ve müzik hakkında sıcak bir sohbet gerçekleştirdik.
Müzikle tanışmanız nasıl oldu?
Küçük yaşta babamın da müzisyen olması sebebiyle özel dersle başladım. Babam Mehmet Sabri Akçagül tambur çalardı. Musiki Derneği Başkanıydı. Evde müzikle iç içeydik. Öğretmenim Zafer Çebinin babası olan Erol Çebi idi. Klasik piyano eğitimi aldım. Ablam ve kardeşim de klasik piyano eğitimi aldı. Dokuz Eylül Eğitim Fakültesi Müzik Bölümünde okudum. 15-16 yaşından beri hep İzmirde orkestralarda çalıştım. Sonra kendi orkestralarımızı oluşturmaya başladık. Şimdi de küçük oğlum müzikle ilgileniyor. Bilkent Üniversitesi Konservatuar Bölümünde okuyor. Ege Üniversitesi Konservatuar Bölümünde öğretmenlik yaptım. Piyano hocası olarak piyano, solfej ve harmoni derslerine giriyordum. İki yıl önce emekli oldum. 48 yıldır müzikle iç içeyim.
SEKİZ YILDIR AYNI EKİP
Bluenote Orkestrasının kuruluşundan bahseder misiniz?
Orkestrayı 2006 yılında kurdum. O zamanki kurduğumuz kadrodan sadece bir iki değişiklik var. O zamandan beri hemen hemen aynı kadro ile devam ediyoruz. Diğer orkestralarda bugün gördüğünüz bir sanatçıyı altı ay sonra göremezsiniz. Biz sekiz yıldır aynı ekiple çalışıyoruz. Şu anda 13 kişiyiz. Orkestradakiler ya Ege Üniversitesi ya da Dokuz Eylül Konservatuar Bölümünden mezun oldular. Öğretmenler de var içlerinde. Sadece bir solist arkadaşımız Ece Kocatepe gıda mühendisliği yapıyor. Operada görev alan iki arkadaşımız var. Ekibimizi organizasyona göre 20-25 kişiye kadar çıkarabiliyoruz. Türkiyede en çok tıp kongrelerine biz gidiyoruz. Bu yıl Antalya Belekteki kongreye de biz gittik. Bunun sebebi olarak da doktorların iyi müzikten anlamaları olarak görüyorum.
Nasıl prova yapıyorsunuz?
Biz diğer orkestralardan farklı çalışıyoruz. Biz parçaları çok sesli yapıyoruz. Diğer orkestralarda bir solist söylerken diğerleri arkada bekler. Solistler sırayla söyler. Biz de tek bir solistin söylediği şarkı yok. Biz de her zaman birkaç solist söyler. Vokal aranjelerini ben yapıyorum. Önce vokallerle yazdığım aranjeleri çalışıyoruz. Sonra enstrümanlar geliyor ve beraber çalışıyoruz. Prova için Ege Üniversitesindeki salonları kullanıyorduk. Şimdi artık stüdyoları kullanıyoruz.
Yurtdışında konser veriyor musunuz?
Avusturya Melbourneda konser verdik. Birçok sanatçı yurtdışında konser verir. Şu kadar kişiye konser verdik, bu kadar kişi vardı falan der ama Türkiyedeki kitlenin aynısıdır. Sadece yer değişiktir. Yurtdışında da yine bizim vatandaşımıza çalıyorlar. Ha Anadoluda çalışmışın ha orada bir farkı yok. Bizim Avusturya Melbourneda VİP kitlesine çaldık. Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, üniversite hocaları, emniyet müdürü oradaydı. Oradaki Türk Festivali için gitmiştik. Orada çok özel olan BMW Edge diye bir salonda konser verdik. Akustiği muhteşem olan bir salon. Önümüzdeki yıl tekrar Türk Festivaline davet aldık. Bu sefer Sydneyde çalacağız. Melbourneda güzel tepkilerle karşılaştık. Orada bakan bir hanım vardı. Kendisi Yunan asıllıydı. Yunanca parça çaldığımızda inanamadı. Çok tebrik etti bizi. Bunu hiç beklemiyordum. Yunanca benim en sevdiğim şarkıyı çaldınız. Telaffuzunuzu da çok beğendim. Çok güzeldi dedi.
DÜNYA MÜZİĞİ YAPIYORUZ
Ne tür müzikler yapıyorsunuz?
Dünya müziği yapıyoruz. Fransızca, Rusça, Yunanca, İngilizce, Almanca, Portekizce, İspanyolca gibi birçok dilde şarkı çalıyoruz. Biraz Fransızca parçalardan çekiniyoruz. Fransızca parçaların telaffuzları çok zor.
Repertuarınızda kaç şarkı var?
Tam olarak kaç şarkı var bilmiyorum. Çünkü sürekli yeni parçalar ekliyoruz. Bir de bizim seçtiğimiz parçalar çok özel parçalar. Bir eseri Türkiyede dört-beş tane orkestra çalıp yorumluyorsa ben o parçayı yorumlamıyorum. Hiç kimsenin cesaret edemediği parçaları çok sesli hale getiriyorum ve hiç yapılmayan bir şey yapıyoruz. O yüzden zaten yabancılar çok beğeniyor. Onlarda çok seslilik esas olduğu için
Kendi besteleriniz var mı?
Henüz yok ama zaman içinde düşünüyoruz.
İzmirde doğan bir orkestrasınız. Başka illerde de konser veriyor musunuz?
Bu sene İstanbulda önemli konserler vereceğiz. 4 Nisanda bütün İstanbul Bölgesi Marmara Rotaryenleri Gecesinde, 9 Mayısta da Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneği gecesinde çalacağız. Dünyanın her yerinden 150 kadar mason başkanı gelecek. İstanbulda konser vermeye gittiğimizde insanlar bizim İzmirden geldiğimizi öğrenince çok şaşırıyorlar. Hatta Antalyada tıp kongresinde yaşadığımız bir olayı anlatayım. Profesör karı-koca konser bitiminde bana sordu, Siz İstanbulda nerede çalıyorsunuz? Biz İstanbulun gece hayatını karış karış biliriz. Sizi hiç görmedik! Biz İzmirden geliyoruz deyince çok şaşırdılar. İstanbulda tepelerde olmanız lazım dediler. İstanbulda çalışan müzisyenlerin yarısı neredeyse İzmirden gitmedir. Ama İstanbulluların, İstanbul dışındaki yerlere biraz kasaba zihniyetiyle bakıyorlar. Umarım onu da kıracağız. Dolmabahçe Sarayında Çalışma Bakanlığının bir kongresinde olacak. Çalışma Bakanı ve dünyanın her yerinden gelen Çalışma Bakanlığı müsteşarları katılacak. Ankaradaki toplantıda Türkiyede en iyi yabancı parça repertuarı olan sanatçının sahne alması gerektiğini düşünüyorlar ve birçok ünlü isim üstünde konuşuyorlar. Birisi de bizim DVDmizi izlettiriyor. O da Antalyada bir konserde almış DVDmizi. Dinleyince hemen bizimle bağlantıya geçiyorlar ve Dolmabahçedeki o gecede biz çaldık. İzmirde maalesef işler hep Cuma ve Cumartesi günlerine sıkışıyor. Şimdiden neredeyse Ağustos ayına kadar doluyuz. İstanbulda haftanın diğer günlerine de yayılıyor. İzmir hafta içi evine kapanıyor. O yüzden İstanbula açılmaya düşünüyoruz. Şu anda çok iyi gidiyor. Yavaş yavaş İstanbula taşınacağız herhalde ama İzmiri tamamen bırakmayız. Çünkü hepimiz İzmir aşığıyız. İstanbuldaki işe gider yine İzmire döneriz.
MÜZİK ADINA İSTEDİKLERİMİ YAPIYORUM
Yeni projeler var mı?
İstanbuldaki iki konser projesi bize yeni kapılar açacak diye düşünüyorum. İngiltere Londrada bir konser teklifi var. Onu değerlendiriyoruz. Önümüzdeki yıl aralık ayında Sydney konseri gündemde. O kadar yoğunuz ki diğer projelere pek vakit bulamıyoruz. Şu anda müzik adına istediklerimi yapıyorum ama hayalimiz Avrupanın güzel ve büyük salonlarında konserler vermek.
Hangi tür organizasyonlara katılıyorsunuz?
Özel davetler, yardım konserlerine gidiyoruz. Düğünler konusunda seçiciyiz. Elit düğünlerde çalıyoruz. Şirket ve kuruluş gecelerinde de yer alıyoruz. Yılda beş-altı defa Kıbrısa gidiyoruz. Bizi kabul eden, müzik kültürü bizimle uyan her kitlenin karşısına çıkıyoruz. Uluslararası kongrelerde çaldığımız için yabancı dinleyici kitlemiz çok. Onlardan gelen övgüler çok büyük. Yılbaşında Avrupanın en büyük oteli Mardan Palacedaydık. Bu çok keyifli ve önemliydi bizim için. Orada Ruslar, Azeriler, Kazaklar, Almanlar ve Türkler vardı. Saat dokuzda Kazaklar, onda Azeriler, on birde Ruslar, on ikide Türkler, birde de Almanlar yılbaşına girdi. Biz beş defa yılbaşına giriş yaptık. Her seferinde ondan geriye saydık.
Ne kadar ücret alıyorsunuz?
Maliyetli bir orkestrayız. Şu ana kadar çok memnunuz. İlgi çok güzel.
Orkestranın adı Bluenote nereden geliyor?
Blues dizisinde kullanılmayan nota anlamına gelir. Şahin Beyin aklına geldi. Mavi nota koysak ya? dedi. Ben de Çok güzel düşünmüşsün. O aynı zamanda kullanılmayan nota anlamına gelir. O zaman İngilizcesini koyalım dedim. Tesadüfen güzel bir isim bulmuş oldu.
BENİ MÜZİĞE YÖNELTEN RAHMETLİ EROL BÜYÜKBURÇTU
Ülkedeki müzik kültürü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Müzik kültürü maalesef yerlerde. Bizim gençliğimizde daha kaliteliydi. Beni müziğe yönelten rahmetli Erol Büyükburçtu. O zaman canlı okuyordu herkes. Televizyonda bile Şimdiki teknoloji yoktu. Playback okumak yoktu. Şu anda maalesef birkaç kişi dışında herkes televizyonda playback okuyor. Nilüfer geçenlerde bir televizyon programına çıktı. Kendi orkestrasını da götürdü ve canlı okudu. Ama birçoğu ağzını açıp kapatıyor. Hatta konserlerinde bile aynı şeyi yapıyorlar. Stüdyolarda öyle bir teknoloji var ki en karga sesliyi bile bülbül yaparsınız. En kötü müzik kulağına sahip birini bile en iyi kulağa sahipmişsiniz gibi gösterirsiniz. Bir örnek vereyim. Basınımızda bu konuda çok zayıf. Madonna İstanbulda konsere çıktı. Her yeri salladı deniyor. Ben konsere gitmedim. Sanıyorum iki hafta sonra Madonna İtalyada konsere çıktı. İtalyan basını Madonnayı yerin dibine batırdı. Şu şu parçalarda detone kaldı. Şu şarkıyı playback söyledi diyorlar. Orada müzikten anlayan bir kitle var. Bizim gibi değil Çinde bir yerde çıkıp playback şarkı söylemek yasakmış. Ağır cezası varmış. Bu ne oluyor biliyor musunuz? Halkı kandırmak oluyor. Mesela bir iki yıl önce O Ses Türkiye yarışmasında Ayda diye bir kız vardı. İkinci olmuştu. Ben hayran olmuştum ona. Ben kızdan albümler falan bekledim ama olmadı. Sanıyorum ona albüm yapmakla kimse ilgilenmedi. Ülkemiz bu konuda kültür yoksunu. Bu konuda sağlam müzik eleştirmenlerimiz yok.
Ünlülerle çalışma fırsatınız oldu mu?
Ajda Pekkan dinlemişti bizi. İstanbula davet etti. Mutlaka bir konser verelim dedi. Onun da programı yoğun, bizim de programımız yoğun bir türlü denk gelemedik. Umarım ileride bir gün beraber konser vereceğiz.
Haber Merkezi