Tek başına iktidar olabilir ama...

Siyaset bilimci Prof.Dr. Tanju Tosun, “Türkiye şu an olağan koşullar içinde değil. Bir çatışma var ve bu ortamında özellikle seçim güvenliğinin tesisi kolay bir şey değil. Birincisi seçim güvenliğiyle ilgili sorunlar var” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 31.08.2015 07:08
  • Güncelleme Tarihi : 31.08.2015 07:08
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Tek başına iktidar olabilir ama...

E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL RÖPORTAJ

Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve siyaset bilimci Prof.Dr. Tanju Tosun ile erken seçime doğru giderken ülkenin siyasi gündemine dair bir sohbet gerçekleştirdik. AK Parti’nin tek başına iktidar olma ihtimalinden MHP’nin oy elastikiyetini de göz önüne alarak gazetemize değerlendirmeler yapan Tosun, seçim güvenliği ile ilgili sorunlar olduğuna dikkat çekti. Tosun, diğer partilerin seçim hükümetinde yer almama kararını iktidarı denetleneme fırsatının kaçması şeklinde yorumladı.

1 Kasım seçim için doğru bir tarih miydi?

-Olağan koşullarda doğru bir tarih ama Türkiye şu an olağan koşullar içinde değil. Bir çatışma var ve bu ortamında özellikle seçim güvenliğinin tesisi kolay bir şey değil. Birincisi seçim güvenliğiyle ilgili sorunlar var. İkincisi ise tam 29 Ekim sonrasına denk gelmesi dolayısıyla insanların bir kısmının tatilde olmasının CHP’nin aleyhine olabileceği konuşuluyor. Bunun kasıtlı olduğunu düşünmüyorum ama katılımın sınırlı ölçüde düşmesine yol açabilir. Katılım özelikle koalisyon hükümetinin kurulamamasıyla ilgili olarak da düşebilir. Çünkü genel anlamda sisteme ilişkin bir meşruiyet zaafı oluşmaya başladı Türkiye’de. Bu zaafın nedeni biz sandıkta tercihimizi yapıyor ve iktidar alternatifleri sunuyoruz fakat siyasal seçkinler bu alternatifler arasında bizi yönetecek bir hükümet kuramıyorlar. Dolayısıyla bu faktörlerin yol açtığı bir zafiyet gelişebilir seçmende. Bu da katılımın sınırlı da olsa düşmesine yol açabilir.

“DAVUTOĞLU PARTİ LİDERLERİYLE GÖRÜŞMELİYDİ”

Kurulan seçim hükümeti hakkında ne düşünüyorsunuz. Bu partiler açısından ne ifade ediyor?

-Seçim hükümetinin kurulması ve Türkiye’nin bu hükümet ile seçime gitmesi anayasanın 116. maddesine uygun ve anayasallık açısında bir problem yok. Ama bizim gibi demokrasinin yerleşik olmadığı ülkelerde biz yasa tapıcılığı nedeniyle anayasal geleneği ve teamülü biraz göz ardı ediyoruz. Bir ülkede gelenekler ve teamüller anayasa karşısında karar vericiler tarafından ne kadar dikkate alınırsa demokrasinin meşruiyeti o kadar artar. Demokrasinin işletilebilmesi için anayasa ve kanun ile gelenek ve teamülü bir arada tutmanız gerekir. CHP ve MHP’nin bakan vermemesi ile genel olarak bağımsızlar arasından bir seçim yapıldı. Olağan bir demokratik süreç işlerken ve 2 ay önce seçim yapılmış iken birden kabinenin yarısının bağımsız bakanlardan oluşması demokratik meşruiyet açısından çatışma yaratır. Yasama denetimi özellikle parlamento içinden çıkmış bakanların olması durumunda anlamlıdır demokraside. Parlamento içinden çıkmamış bakanlar var tüm bunlar bir araya geldiğinde hükümetin demokratik meşruiyeti açısından zorlama söz konusu. 2 ay önce yapılan seçimin ardından anayasa böyle emrediyor diye diğer faktörleri göz ardı edip dışarıdan bakan atama zorunluluğunun ortaya çıkması bunu zorlaştıracak. Sayın Ahmet Davutoğlu, görev kendisine verildikten sonra parlamenter siyasetin meşruiyet kaybına uğramaması açısından zarfla bakanlık daveti yapmak yerine siyasi parti başkanlarıyla görüşmesi gerekiyordu. Anayasaya aykırı değil ama bu yolu seçseydi hem anayasaya aykırı bir durum olmayacaktı hem de aynı demokratik meşruluk zemini sağlanacaktı. Türkiye’de parti siyaseti parti gruplarıyla birlikte yürür ve partilerin bir genel başkanı vardır. Türkiye’de siyasi partiler parti içi disipline sahipler. Siz bir parti içinde zarfla bir bakanı davet ediyorsanız bu parti siyaseti içinde parti disiplinini darmadağın etmeye yönelik sonuçlar doğurabilir. 

Diğer partiler de seçim hükümetine bakan vermeli miydi sizce?

-Kabul edebilirlerdi etmelerinin daha doğru olacağını düşünüyorum. CHP ile MHP bu süreçte biraz duygusal davrandı. Özellikle bu geçiş sürecinde parlamento aritmetiğinden bir koalisyon hükümeti çıkmıyorsa AK Parti yanında CHP ile MHP’nin de yer alması seçim sürecinin daha yumuşak bir süreçte yönetilmesini yol açabilirdi.  Şuanda çok katı bir siyasal kutuplaşmanın yaşanacağı iki ay olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu strateji yerine seçim hükümetine girip en azından AK Parti ve iktidar için denetleme fonksiyonunu yerine getirebilirlerdi; bu fırsat kaçtı.

KÜRT VE MİLLİYETÇİ SEÇMENİN BASKISI

Önümüzdeki seçimlerde AK Parti’nin tek başına iktidar olma ihtimalini nasıl görüyorsunuz?

-Bu soruyu yapılan kamuoyu araştırmalarını dikkate alarak yanıtlamak gerekiyor. Tabi ki tek başına iktidar olma olasılığı var. AK Parti’yi Türkiye koşullarında sağlam bir oy tabanı duruyor. Bunun birkaç puan altına düşme veya çıkma olasılığı da var. HDP’nin barajı geçmesi ve AK Parti’nin yüzde 46’nın altında oy alması durumunda tek başına iktidara gelmesi mümkün değil. HDP yüzde 10-11 bandında kalır ve AK Parti de yüzde 46 civarında oy alırsa tek başına iktidar olur. Ama bir tarafta Kürt seçmenin diğer tarafta milliyetçi seçmenin baskısı var. AK Parti’nin hangisine yöneleceği oldukça zor yanıtlanacak bir soru. Belki de seçime giderken en önemli siyasal paradokslardan bir tanesi.

HDP, yeni hedefinin alternatif bir iktidar yaratmak olduğunu açıkladı. Sizce HDP, seçimlerden nasıl bir tabloyla çıkar?

-HDP’nin Türkiye koşullarında yaklaşık olarak yüzde 10-11 civarında kemik bir oyu var. AK Parti’nin izlediği çözüm süreci politikasını anlayamadığım bir nedenle durdurması nedeniyle özellikle muhafazakar Kürt seçmeninin HDP’ye kaymasına ve HDP seçmeninin kenetlenmesine neden oldu. Ama bu yüzde 10-11lik bir seçmen kitlesi... Konjonktürel olarak bu seçmenden bir miktar seçmen sandığa gitmez veya AK Parti’ye oy verirse HDP’nin barajın altında kalması muhtemeldir. Ancak özellikle safların bu kadar ayrıştığı, siyasal kutuplaşmanın yaşandığı ve Kürt sorununa yaklaşımda bu ölçüde güvenlikçi bir devlet politikasının uygulanması nedeniyle HDP hem Kürtleri blok olarak kendi kontrolünde tutuyor hem de özgürlükçü, demokrat seçmen kitlesinden oy alıyor. 1 Kasım’da ciddi anlamda HDP’nin seçmen tabanında değişiklik olmayacağı görünüyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları da yüzde 12-14 bandında oy alacağını tahmin ediyor.

“ÇÖZÜM SÜRECİNE BAKIŞLARI AYNI”

Tüm anket sonuçlarında MHP’nin oylarında bir azalma görünüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

-Biz şu an yeni bir çalışma yapıyoruz. Siyaset biliminde oy elastikiyeti diye bir kavram vardır. Bu çalışma da siyasi partilere belli bir dönem içinde verilen oyların minimum ve maksimum düzeyleri dikkate alınarak hazırlanıyor. Türkiye’deki siyasi partiler içinde oy elastikiyeti en yüksek olan parti MHP. 2002 seçimlerinde yüzde 8 civarında, 2011 seçimlerinde yüzde 16 oy almış. Bu durumda MHP’nin oy elastikiyeti 8.  AK Parti’ye bakıldığında yüzde 6, CHP yüzde 5, HDP ise yüzde 7. Bir partinin oy elastikiyetinin yüksek olması demek o partinin konjonktür içinde oylarını arttırabileceği ya da azaltabileceği anlamına gelir. Oyları ne kadar yüksek olursa o kadar salınım olur. MHP’nin ciddi oranda oy kaybedeceğini düşünmüyorum özellikle Güneydoğu’da yaşanan olaylar nedeniyle zaten kendisinin kontrol ettiği yüzde 10-12 civarında bir kemik seçmeni var. Bu seçmenin üzerine konjonktürel gelişmelere göre MHP oyları ya artış ya azalış gösteriyor. MHP oylarının belirgin bir biçimde düşebilmesi için özellikle en yakın oy alışverişi olduğu AKP ile özellikle Güneydoğu’daki Kürt meselesinin çözümü konusunda çatışması gerekir. Ama bugün itibariyle bakıldığında AK Parti’nin, Kürt meselesine bakışıyla MHP’nin bakışı aynı. Daha güvenlikçi ve devletçi, çözüme daha mesafeli olan bir politika yürütüyorlar. Dolayısıyla aralarında MHP oylarının çok belirgin miktarda düşmesine yol açacak bir oy alışverişi yaşanmayacağını düşünüyorum.

MHP’nin seçim hükümetine katılmama konusundaki net tavrına rağmen Tuğrul Türkeş’in teklifi kabul etmesini nasıl yorumluyorsunuz?

-Tuğrul Türkeş önemli bir politik figür değildir. MHP seçmeni sadece Alparslan Türkeş’in oğlu olduğu için kitlesel olarak AK Parti’ye gidecek kadar bilinçsiz bir seçmen değil. MHP, Türkeş geleneği içinden gelen ideolojik bir partidir. Ama Devlet Bahçeli de özellikle genel başkanlık süreci içerisinde partiye kendi damgasını vurmuş bir isim. 7 Haziran’dan hemen sonra Bahçeli’nin koalisyon hükümetine mesafeli durması nedeniyle MHP seçmeninin kafası karışmıştı. Diğer yandan MHP seçmeninin kafasını karıştıran bir diğer dinamik erken seçime karşı olmasıdır. Ondan sonra özellikle yaşanan çatışma ve savaş hali, MHP seçmenini yeniden kenetledi diye düşünüyorum.

“EKONOMİK RANT İLİŞKİSİ VAR”

Şehit cenazeleri ve çatışma politikaları AK Parti oylarını nasıl etkiler?

-AK Parti oylarını özellikle parti içinde halen olan Kürt seçmeninin olumsuz bir etki yapacağı muhakkak ama yapılan anketler hala yüzde 6 oranında AK Parti’ye oy veren Kürt seçmen olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle çözüm sürecinin ‘buzdolabına kaldırılması’ nedeniyle Kürt seçmen varsayımsal olarak AK Parti’den daha önce çekilenler gibi partiden ayrılabilirdi. Ama şuan partide kalan Kürt seçmenin AK Parti ile muhafazakar kimlik üzerinden değil ekonomik rant üzerinden kurulu bir ilişkisi söz konusu. Bu ilişkiyi feda edip partiden ayrılmalarının o kadar kolay olmadığını düşünüyorum.

CHP son dönemlerde yapıcı bir muhalefet örneği gösteriyor. Bu tutumu alacağı oyları nasıl etkiler?

-2 veya 3 puan artabilir belki. CHP’nin daha doğrusu kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan seçmen kitlesinin yüzde 30’luk bir oy gücü var. HDP’nin baraj altında kalmaması ve halen CHP’nin sosyal demokrat bir parti olup olmadığına ilişkin net bir kanaat oluşmaması dolayısıyla bu oy gücü içinde son seçimlerde birkaç puanlık oy zaten HDP’ye gitti. Sadece tutarlı bir politika izleme bu seçmenin CHP’ye yönelmesi için yeterli değildir. Ama muhakkak birkaç puanlık oy oranı bu seçimde artabilir. Her şey bir yana belirttiğiniz gibi çok tutarlı, algılı ve çok ilkeli bir süreç yönetmiştir.

 

 

Haber Merkezi