"Paraya değil, bilgiye sahip ol, bilgi hem korur hem yaşatır!”

Az bilinen doğru bilgilerin peşinde olduklarını, eski kadim bir şifreyi çözdüklerinde bunun kendilerine inanılmaz bir motivasyon olarak geri döndüğünü söyleyen Cansu Ertaş en büyük hedefinin daha çok gizem çözebilmek için arkeoloji okumak olduğunu söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 18.07.2015 08:40
  • Güncelleme Tarihi : 18.07.2015 08:40
  • Kaynak : HABER MERKEZİ

NİLGÜN TAZE

Ben de dahil sizi takip eden herkesin aklında bu kadar gezecek parayı nereden buluyorlar sorusu oluştuğuna eminim... babadan bir zenginlik mi yoksa kendiniz mi kazanıyorsunuz? Kendinizse nasıl?

Her şeyden önce bizim paraya bakış -açımız farklı. Onu kazanma şeklimiz farklı. Para değersiz bir kağıttan başka bir şey değil felsefesi ile hareket ediyoruz biz, ona verdiğimiz değer bu. Bununla kredi kartlarını övüyorum gibi bir hava oluşmasın; kredi karları daha berbat bir ekonomik olgu. Babam ve eşimin babası orta hallinin üstü ekonomik iş hayatına sahip, zengin diyemeyiz, bize öyle çok fazla yardımları olmadı. Bana sadece küçük bir sermaye vermişti babam, eşimin babası da öyle. Ekonomi dünyasında bir tabir vardır; ''finans cambazı'' diye geçer. Paradan para kazanır bu ekonomiyi iyi bilen adamlar. Benim eşimde bu sektörde diyebiliriz. Paradan para kazanıyor. Belirli bankalarda hesaplarımız var, tahvillerimiz. Paralar ve tahviller değer kazanıyor ama bunun bir değeri yok bize göre, soyut halde duruyorlar orda çünkü. Bunu somutlaştırmak için hemen ya bir dükkan, ev veya araba satın alıyoruz, somut hale getiriyoruz o soyut kağıt parçalarını. Güzel bir restoran, bisiklet dükkanı, balıkçı teknesi, çiftlik, dağ başında villa gibi sayamadığım birçok somut, elle dokunabildiğimiz, içine girip yaşayabildiğimiz, güzel aktiviteler düzenleyebildiğimiz bizim olan mülklerimizin sahibiyiz. Buradaki ana fikir bunlara sahip olduğumuz değil, bunlara sahip olmak önemli değil. Önemli olan; somut elle tutulur mal sahibi olmak için paranın değerini öğrenmek ve ona o şekilde yaklaşmak. Parayı olabildiğince hızlı bir şekilde elimizden çıkartıyoruz. Duran para hiçbir işe yaramaz. Sürekli çalıştırılması gerek, sürekli akışta, sürekli sirküle edilmesi gerek. Duran para zarar verir insana. Para biriktirmek hiç akıllıca değil. Eşim bilgi sahibi, sıfırdan başlasa dahi yine aynı sermaye gücünü eline alır, çünkü o cesaret ve maharet onda var, ben bu konuda onun kadar sabırlı ve akıllı değilim. Merkez bankalarına bakın her gün karşılıksız para basıyorlar, karşılığı olmayan para demek, halk için zam, pahalılık demek, bunu hep yapamıyorlar, vergi ile parayı geri çekiyorlar, buda tepki ile karşılaşıyor, sonuncu şık paranın kullanıcısını elemine ediyorlar, insan karşılığı olmayan parayı kullanıp, karşılığı olmadığını görüp öğrendiğinde sistem çöker, öğrenmeden öldürülüyor insanlar, bu yüzden savaş var, bu yüzden rekabet var. Eşim şöyle der; ''Paraya değil, bilgiye sahip ol, bilgi ile para satın alabilirsin, bilgi hem korur hem yaşatır''...!

 

Sizi başarıya götüren düşünce kalıplarınız nelerdir? Düzenli olarak uyguladığınız teknikler var mı? Örneğin meditasyon gibi..

Eşim spiritüellikten hoşlanmaz, meditasyon, yoga sevmez ama spor aktivitelerini seviyor. Ben yoganın ve meditasyonun içsel yolcuğunu seviyorum, bana güç kattığını motivasyon sağladığını hissediyorum. Biz eşimle arayıştayız, başarıya arayışla ulaşıyoruz, motivasyonu böyle sağlıyoruz. Arayış derken şöyle açabilirim; Ezoterizmin içindeyiz. Bir şeye değerini az bilinirliği ve bulunurluğu verir. Az bilinenin peşindeyiz, doğru bilginin sahibi olmak için uğraşıyoruz. Bir eski kadim şifreyi çözdüğümüzde bu bize inanılmaz bir motivasyon sağlıyor, arayış için gerekli yakıtımızı sonuna kadar dolduruyor depomuza. Ben Doktoram bittiği zaman, Arkeoloji -de okumak istiyorum, dünyanın birçok yerinde gizli kazılar yapılıyor, bunlara katılamadığım için yırtınıyorum :) Bilgi orda burada dağınık bir şekilde duruyor, onları bulmak, bunun için sarf ettiğin enerjinin sana çözdüğün birkaç keşfinle geriye gelmesi çok güzel, heyecan verici.

Kaç tane çocuğun oldu şimdi artık ben saymaya yetişemiyorum.. sanırım bir tane daha evlatlık edindin? Tüm bu sorumlulukların üstesinden nasıl geliyor ve kendine zaman ayırabiliyorsun?

Ben üç hamilelik geçirdim, ikisi doğumla sonuçlandı biri düşükle, düşük 4 haftalıkken ayrıldı aramızdan. Doğumların ilkinde ikiz kızlarım oldu ve sonrasında bir oğlum. Üç biyolojik bebeğim var. Evlatlıklarım ise biri teyzemin kızı diğer ikisi yetiştirme yurdundan başvuru ile edindiğim bebeklerim. Teyzem ve eşi aramızdan ayrılınca Çakıl'ın kimsesi kalmadı, annem almak istemişti nüfusuna, bir gece oturup annemle konuşup; Çakıl'a daha iyi bir gelecek sunabileceğimizi anlattım, o'da beni kırmadı, bu şekilde ilk evlatlığımı edinmiş oldum. İkinci evlatlığım Şirin, gerçekten çok Şirin bu yüzden Şirin verdim ismini. Honolulu'da 1 yıla yakın takip ettim Şirin'i. Koruyucu anneliğini verdiler ilk 6 ay içinde, 1 yılsonunda da nüfusuma alabildim. Son bebeğimin henüz koruyucu annesiyim, nüfusuma alamadım, birkaç aya daha ihtiyacımız var malum böyle işler kolay değil, ama ailemiz onu da çok güzel karşıladı, sevgi dolu karşıladılar. Her şey çok güzel.

6 bebeğin sorumluluğu elbette altından zor kalkılabilecek oranda zor bir sorumluluk, bu sorumluluğu paylaştığım 2 çocuk bakım uzmanı var ve onlardan yardım alıyorum. Bu beni çok rahatlatıyor. Daha çok uykuda oldukları zamanlarda bırakıyorum bebeklerimi bu 2 uzmana. Onlarla da konuştuk bunu, bebeklerimin kişiliği benim ve eşimin verdiği kültür ile şekillenmeli. Bunun için uykuda olduğu dönemlerde bırakıyorum -ki onlara alışmasınlar, kişilikleri onlar sayesinde şekillenmesin diye. Bunu çok sordukları için ekleme gereği duydum. Çocukları çok seviyorum ben. Yaşım henüz çocuk doğurmak için genç olmasına rağmen, bir daha biyolojik olarak çocuk doğurmayacağım. Bu son evlat edindiğim bebeğimde sonuncusu olur diye düşünüyorum ama hayat bu bazı şeyler değişir.

Ben kendime zaman ayırma durumuna felsefi ve bilimsel açıdan bakıyorum. Zamanın enerjiye eşit olduğunu biliyorum ve buna göre yaşıyorum. Hep söylüyorum; bir insanın ne kadar enerjisi varsa o kadar zamanı oluyor, tersini düşünebilirsiniz. Bende enerjimi hep üst düzey tutmalıyım -ki; zamanı istediğim gibi kullanabileyim. Einstein'ın -da kanıtlamak istediği buydu. 'Enerji zamana eşittir' demek istiyordu. Bende bu düşünceye dayanarak düzenliyorum hayatımı, hayatımın merkezinde bu düşünce var ve bu denli aktif bir hayatı bu düşünce sayesinde kaldırabiliyorum diyebilirim. Zaman soyuttur, ona tutunarak onu somut hale getiririz. Onunla adeta dans etmek gibi. Belki biraz tepki ile karşılaşacak olsam da yazmak istiyorum. Zamanla yaşlanmamız ve ölümlü olmamızda güzel. Hani hiç konuşulmuyor, öleceğiz yani bunun kaçışı yok :) Yavaş yavaş veya bir an -da olması, her -an olabilecek olması, bunun bilincinde olmak etkileyici. İnsanın zaman ile iletişimi bitmiyor, yani ölümün kötü bir durum olması, insanların yine bencilliğinden kaynaklı. Hep daha fazlasını istemiş insanlar, daha fazla yaşayayım, daha fazla param olsun, daha fazla mal mülk. Aslında amaç ileriye yatırım yapmak, zaman içinde zamana yatırım yapmak ve zaman içinde zaman olmayan yere yatırım yapmak. Ölüm kötü bir şey değil aslında ama şu mana -da kötü, erken bir ölüm kötü. Yani yaşanacak çok fazla şey var, o hayatın içine sığdırabileceğin çok şey var, hayat bitiyor ama yaşam bitmiyor. Ben hayatın içine gelirken de yaşamın içinde olduğumuzu düşünüyorum, yaşam hepsini kapsayan bir durum. Yani hayattan önce, hayat ve hayattan sonrasının toplamı bir insanın yaşamı diye inanıyorum. Konuyla biraz alakasız oldu ama yazmak istedim. Konuşulmuyor çünkü :)

 

Bir günün nasıl geçiyor?

Değişiyor ama bebeklerimle birlikte oluyorum, eşimle birlikte onlarla oynuyoruz, mamalarını yediriyoruz, yatırınca gezmeye çıkıyoruz veya bütün aile gezmeye çıkıyoruz. Her gün muhakkak dalış yapıyorum kahvaltıdan önce 1 saat sabah sporum var. Kahvaltıdan sonra ya tekne ile denize açılıyoruz ya da araba ile şehri geziyoruz. Kitap okumak önemli benim için, yanımda muhakkak kitap bulunduruyorum. Her gün çok kalın değilse bir kitap bitirmeyi alışkanlık haline getirdim. 1 saat kitap okuma zamanım var. Resim yapmayı çok seviyorum, her olmasa da haftada 2-3 kez yaptığım oluyor. Geziye kafile ile gelmiş isek onlarla zaman geçiriyorum. Dalış dersleri veriyorum. Gittiğim yerde spa-masaj merkezi varsa -ki çoğunlukla oluyor, düzenli gidiyorum her gün. Düzenli yoga ve meditasyon yapmaya çalışıyorum, zamanda yolculuk :)

Tam bir deniz kızısın.. köpek balıkları ve balinalarla yüzme cesaretini nasıl edindiğini anlat.. insanlara saldırma riski olan türlerle beraber yüzme riskini sanırım göze almıyorsundur..

Okyanus, deniz, akarsu, şelale, göl yani; Su, benim için çok şey ifade ediyor hayatımda. Küçüklüğümden beri suyu çok seviyorum, ayrı kalamıyorum. Babam denizci ve bu benim su ile bu kadar iç içe olmamın başlangıç nedeni. Aslında doğayı sevdiğim için de diyebiliriz, doğanın doğal halini daha çok seviyorum ve merak ediyorum. Doğanın doğal hali; vahşi, yaban tarafı, görünmeyen yüzü, TV’lerde izlediğimiz kadarı. Kendini dışa vuran hayvanları, olduğu gibi davranan hayvanları izlemek, onlara dokunmak hoşuma gidiyor. Hayvanat bahçelerine, sirklere bakın, o hayvanlar orda olmak istemiyorlar, doğal ortamlarında değiller çünkü hepsi mutsuz, hüzünlü ve psikolojileri bozuk. Elimde olsa tüm sirk ve hayvanat bahçelerini kapatırdım. Dünya daha yaşanır bir hale gelirdi. Doğa kendi kanunlarına saygılı olmayan biz insanlara nasıl davranacağını iyi biliyor.

Benim vahşi yaşam ile tanışmam kolay olmadı, profesyonel dalgıç olduğum için daha kolay uyum sağlayabilmiştim sadece. İlk deneyimimi Avustralya'da yaşadım, bir dalgıç kafilesi ile okyanusa açılacaktık, benim programdan haberim yoktu, ben sadece dalış yapacağız ve balık yakalayacağız sanıyordum ama öyle değilmiş :) Eşimin böyle çılgınlıkları vardır ama profesyonel anlamda değildi. Cesaretli olduğu aşikar. Eşim programı okuduktan sonra grup lideri ile konuştu. Grup lideri bize kızmıştı, siz dedi nasıl geldiniz bu kafile ile :) Aslında doğru, biz yanlış kafile ile çıkmışız. Oldukça da açılmıştık kıyıdan, geri dönmemiz imkansızdı. Bu kafile profesyonel olarak köpekbalıkları ile ilgileniyormuş, bize oturup anlattılar. Eşim dedi sizi izleyelim. Ciddi bir tavır ile olmaz demişti. Eşim bu konularda oldukça etkilidir. Beden dili ve ikna etme kabiliyeti yüksektir. Bir 10-15 dakika konuştu grup lideri ile. Bana geldi, onlarla dalıyoruz dedi. Şaşırdım, dedim olmaz yapamayız. Dedi sensiz dalarım öyleyse, otur burada. Bu tarz eğitimlere katılım, önce 5 ay süreli seminer şeklindedir. Bunlara katılırsın, sonra havuzda eğitimlere başlarsın, daha sonra bu vahşi hayvanların yanına kafes ile inersin, ardından eğitmenler eşliğinde yanlarında olabilirsin. Biz hiçbir eğitime katılmadan, hiç böyle bir şey aklımızda yokken, eşim artık grup liderini nasıl ikna ettiyse bilmiyorum, kendimizi suyun altında bulduk. Eşim yanımda, korkmamaya çalışıyorum, eğitmenler yanımızda. Köpekbalıklarına dokunduklarını onları beslediklerini gördüm. Bu bir sokak köpeğine yemek vermek gibi bir şey. Nasıl yemeğinizin bir kısmını verirsiniz, beslersiniz o köpeği, onun gibi. Eşim yanımdan ayrılarak eğitmenlerin yaptığını yapmaya başladı, onlara dokunuyordu, balıkla besliyordu, bende yanına gittim, bende dokundum ama tedirgindim, bende besledim. Çıktığımızda bizi kutladı grup lideri, cesaretimizden ötürü. Onlarla hala haberleşiyoruz. Avustralya'ya gittiğimizde görüşüyoruz, dalıyoruz birlikte. İlk deneyimimiz buydu. Çılgın bir deneyimdi. Daha sonra eşim ve ben Hawaii'de özel eğitmenler eşliğinde eğitimini aldık bu dalın. İyi ki almışız, iyi ki böyle bir olayın içindeyiz. Sularda daha özgürüz, korkmuyoruz. Nerde nasıl davranacağımızı iyi biliyoruz.

İnsan böyle olmalı zaten; kendini geliştirmeli, kendisine yükleyebileceği kadar özellik yüklemeli. Bunun için öncelikle kendisini tanımalı, çünkü Kendisini keşfeden insan kendisini kontrol edebilir ve geliştirebilir. Çoğu tehlikeli, yani saldırma yüzdesi yüksek köpekbalığı cinsi ile yüzdük. Büyük beyaz, boğa, kaplan köpekbalığı gibi tehlikeli köpekbalığı cinsleri ile sualtında birlikteydik. Ama her ne kadar cesaretli olsak da, hayatımızı böyle bir çılgınlık uğruna feda etmemiz hiç mi hiç akıllıca değil. Bunun içinde eşimin bir grup arkadaşı ile geliştirmiş olduğu özel bir cihaz ile köpekbalıklarını kendimizden uzaklaştırabiliyoruz. Bu cihaz köpekbalıklarının beynindeki bir bölgeyi rahatsız ederek bulunduğu yerden kaçmasını sağlıyor, dolayısı ile bizden uzaklaşıyorlar. Ama şuana kadar 2 veya 3 kez kullanmışızdır. O'da yanımızda gelip köpekbalıklarından korkan arkadaşlarımızın kullanmamızı istemesinden dolayı. Sualtı eğitimi aldım ama daha çok kendimi geliştirerek ilerliyorum. Ben keşifteyim. Hem kendimi, hem dünyayı, hem evreni.

 

Haber Merkezi