- İzmir
- 06.08.2025 00:22
İzmir’de derinden hissedilen su krizine ilişkin yapılan basın toplantısında, Çeşme özelinde yaşanan krizin nedeninin Çeşme Projesi’nin hayata geçirilememesinin olduğu belirtildi.
HAYRİYE GÜLPERİ TİBİN/ Ülke genelinde özellikle Ege ve Akdeniz bölgesinde yoğunlaşan orman yangınlarının ardından bir diğer yakıcı sorun da su sorunu olarak hissedildi. Özellikle İzmir’de derinden hissedilen kuraklık etkilerinden olan susuzluk sonucunda su kesintileri başladı. Buna göre 6 Ağustos itibariyle İzmir’de gece saatlerinde olmak üzere düzenli su kesintileri gerçekleştirileceği duyuruldu.
Öte yandan ilde yaşanan su sorununa ilişkin yerel yönetimler merkezi yönetimi işaret ederken, iktidar kanadı da yerel yönetimleri işaret etti. Türkiye Komünist Partisi İzmir İl Örgütü, ilde yaşanan su krizine ilişkin bir basın toplantısı düzenledi.
Toplantı, TKP İzmir İl Başkanı Tuğçe Sezen Gedik, emekli akademisyen Dr. Enver Yaser Küçükgül, Çevre Mühendisi Mehmet Faruk İşgenç ve partililerin katılımıyla gerçekleştirildi. Toplantı başlangıcında ilk olarak söz alan Gedik, orman yangınlarına değindi.
Yangınların ardından bir diğer önemli sorunun da susuzluk olarak öne çıktığını vurgulayan Gedik, “Yangınların tamamı neredeyse sönecek alan kalmadığında son buldu. Şimdi de yakıcı bir sorunuyla karşı karşıyayız. Bu durumlarda yetkililer suçu birbirine atıyor ve bu şekilde bir tartışma yürüyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan bir toplantıda da Cemil Tugay’a su sorununa dair sorular yöneltildiğinde çeşitli bilim insanlarının söylemlerini küçümser bir tavır sergilemişti. Bu çok can sıkıcı bir durum. Bugün de bu sorunları konuşmak üzere toplandık. Her başlıkta patronların değil kamunun çıkarlarını düşünerek, kamu yararına planlı hareket ederek yapıcı çözümler ortaya koymak mümkün. Yapıcı olan da kurumların birbirine yetkiyi atmaları değil, halkı düşünerek adım atmaları diye düşünüyoruz. Bugün de Türkiye’de belki de en pahalı suyu kullanan İzmir’de susuz kalma gibi bir riskle karşı karşıyayız” dedi.
Gedik’in ardından söz alan Küçükgül, içme suyu kalitesine de değindiği konuşmasında şunları kaydetti:
“Dünya üzerindeki içme suyu mevcut su kütlesinin 10 binde biri kadar. Bu kaynağı korumak ve geliştirmek gerekirken ülkemizde bununla ilgili hiçbir şey yapılmadığı gibi gerek merkezi hükümetin gerekse belediyelerin suyu tahrip ettiğini görüyoruz. Her şeyden önce biz içme suyu diye başlıyoruz, içtiğimiz suyun kalitesinin kim belirliyor? Dünya sağlık teşkilatının ya da Avrupa birliğinin ya da EPA’nın parametrelerine bakarsanız içme suyu kalitesi için en az 40 50 sayfalık doküman vardır. Türkiye’de bu 1 sayfa kadar. Peki bizim ülkemizin insanının kalitesi bu kadar mı ihmal edilebilecek seviyede. Denizlerimiz kirletiliyor, göllerimiz ortadan kaldırılıyor. Şimdiki yöneticiler belki farkında değil ama 1900’lü yıllarda küresel ısınma tehdidin bahseden yayınlar vardı. Biz bu suyu korumak için ne yapıyoruz. Elimizde kaynaklar kısıtlı, İzmir’de su dediğin zaman bir damlanın hidrolik çevrime katılması tekrar bardağınıza gelmesi için geçen süre minimum 30 yıl. Bu kadar kısıtlı zorlu bir periyottan geçiyor. Kaliteli su yer altı suyudur. Bu suya pınar diyoruz. Sağlıklı su budur. Ülkede yıllardır sular ambalaja girdi. Şehir şebekelerinde içilebilir su kalmadı. Şebekeden su içilemiyorsa merkezi yönetim de yerel yönetim de görevini yapmıyordur. Su bir meta değildir hem canlının hem cansızın temel hakkıdır. Bir serçeden su parası alabilir misiniz? İnsandan neden alıyorsunuz? Yönetimler hanede kaç kişi varsa minimum su ücretini vermesi gerekir. Suyu parayla vermek bir ahlak sorunudur. İzmir’de bu kalite kriterlerine baktığımız zaman kaliteli bir su yok. Tahtalı Barajı şehrin su kaynağı ihtiyacını sağlıyordu, ancak orası sulama barajı olarak yapılmıştı. Bir gecede içme suyu olarak kullanılmasına karar veriliyor. Oraya yıllarca atık sular deşarj edilmişti, İzmirli o suyu içti.”
Küçükgül, Çeşme’de yaşanan su krizine de değindi. Geçmişte de çeşitli polemiklerle gündeme gelen Çeşme Projesi hayata geçirilmediği için hükümetin Çeşme’ye su vermediğini belirten Küçükgül, değerlendirmesini şöyle noktaladı:
“İzmir’de su kaynağı sağlıklı olmadığı gibi Çeşme’de hiç su yok. Birtakım laflar dolaşıyor, 7 sene önce Cumhurbaşkanı saraydan bir düğmeye basıp Karareis Barajı’nı göreve soktu diye. O baraj, yağmur suyu topluyor, çamurlu sular parlıyor. Geçen gün AK Parti’li bir vekilin o tesisleri gezdiğine dair bir görüntü izledim. Karareis Barajı’nın önüne havuzlar yapılmış ve bomboş 7 yıldır. Bu havuzlar boş bırakılır mı? Bir içme suyu otoyoldan şehrin göbeğinde uzak olmak zorunda. Bundan sonra o ilçenin adı Çeşme olamaz, mesela Kuru Çeşme olabilir. Orada yüzlerce çeşme vardı tarihte. Tüm gemiler su ikmalini yapıyordu. Şimdi bir damla su yok. Karareise neden su vermiyorlar? Çeşme’de meşhur bir Çeşme Projesi vardı. Birileri tatmin olmadı. Çeşme Turizm Projesi alanının tamamını yaktılar. O da yetmedi, baraj ileride o proje hayata geçirildiğinde kullanılsın diye yapıldı. O proje hayata geçirilmediği için hükümet Karareis’in suyunu Çeşmelilere vermiyor. Bir suyu korumanın pek çok yolu var. Şebekeye verdiğiniz suyun nereye yüzde 40’ı kayboluyor. Bu çağda bu durum bir teknolojik utanç kaynağıdır. Bunu engellerseniz oradan kazanırsınız. Ayrıca buharlaşma var. Yüzeysel bir suyun buharlaşmasını azaltmaya yönelik proje üzerinde DSİ’yle de çalıştım. 3 aylık çalışma yapıldı. Genel Müdürlük ihaleye çıkıyordu bu uygulama için, ancak ne olduysa projeler durduruldu ve suyun buharlaşmasını engelleyecek bu çalışmaya ait tüm yatırımlar kapatıldı. Şu anda Türkiye’de korunan bir kaynak olmadığı gibi kaynaklar da kirletiliyor.”
İşgenç ise kesintilerin yönetimlerin duyarsızlığıyla ilgili olduğunu belirterek şunları kaydetti:
“Son günlerde Çeşme’yle başlayıp yayılan su kesintileri aslında merkezi yönetimin de yerel yönetimin de halka sağlıklı kesintisiz ve yeterli su verme konusundaki duyarsızlığının bir sonucu. Bugün sıkça konuşulan bir konu küresel iklim değişikliği ki bunu sıcaklıkların artışı olarak yaşıyoruz. Ancak geçmişe baktığımızda kuraklık ve buna bağlı olarak kıtlık ve susuzluğun süre geldiğini görüyoruz. Örneğin günümüzden üç bin yıl kadar önce döneminin dünya devi sayılan Hitit İmparatorluğu, 20 yıl kadar süren orta şiddette bir kuraklık sonrasında o günün temel üretimi tarımsal üretim olduğu için, tarımsal üretimin azalması bir devlet yapısının çökmesine neden oluyor ve Hitit yıkılıyor. Osmanlı döneminde de Karadeniz bölgesinde bile kuraklıktan bahseden birçok çalışma var. Bunun sonucunda da kıtlıklar yaşanıyor. Hatta Osmanlı devleti 2 yıl üst süte tahıl ihracatını yasaklıyor. Örneğin 1676 ve 1877 yılları arasında Akdeniz ve Karadeniz bölgesinde toplamda 12 kuraklık yaşanmış. 1887’de Menemen’deki kuraklık sonucunda tarımsal rekoltede çok büyük düşüşler oluyor. Hatta menemen halkına buğday ve diğer besinler gönderiliyor ve maddi yardımlar yapılıyor. Son dönemde ise Türkiye Cumhuriyeti’nde Meteoroloji Genel Müdürlüğü geçmiş yıllarda Türkiye’de çeşitli bölgelerde kuraklık yaşandığını söylüyor. Günümüze doğru geldikçe bu olayların sıklığı da artıyor. Kuraklık bu toprakların yabancı olduğu bir durum değil. Dolayısıyla kuraklığa hazırlıksız yakalanmak bireyler açısından kabul edilebilir ama kurumlar için kabul edilebilir bir durum değildir. Büyük bir gürültüyle gelen bir süreç İzmir ve İzmir’in çevresinde hem merkezi hem de yerel yönetim tarafından görmezden geliniyor. Bunun zararını da yurttaş ödüyor. Yasal sorumluluğun kimde olduğu zaman zaman tartışılıyor. Nüfusu 100 bini geçen belediyelere içme suyunu DSİ’nin temin etmesi geçmişte yasal hale getiriliş. Sonrasında bu daha da genişletiliyor ve belediye teşkilatı olan yere su sağlamak DSİ’nin görevi olarak sayılıyor.”
Son olarak DSİ’nin durumundan ve İZSU’nun 2024 faaliyet raporundan bahseden İşgenç, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Gördes Barajı kitaplara konu olacak bir mesele 1970’li yıllarda birçok barajları yapabilmiş ya da yapımına ortak olmuş DSİ gibi bir kurumun bugün hangi noktada olduğunun göstergesidir Gördes Barajı. Su tutamıyor. Şu anda yüzde 0 su deniyor. İzmir’e su veremediği gibi onun da parasını İzmir Büyükşehir Ödüyor. Orada suyun bu kadar azalması barajla birlikte oluşan ekolojik ortama da bağlıdır. Yanı başımızda iş bilmezliğin yol açtığı bir ekolojik krizin yansımasıdır. Bu barajın su tutmaması başka bir kaynağın da atıl kalmasına neden olmuştur. O da Kavaklıdere Barajı’dır. Bu baraj DSİ ile ortak bir planlamayla İZSU tarafında yapılmıştır. Ancak bugün o da atıl durumda kalıyor. Bir tarafta çok büyük bir problem ve artan ihtiyaçlar bir tarafta da boşa giden yatırımlar var. İzmir bugün uzun süreli su kesintileriyle karşı karşıyadır. Bu kesintilerin bir riski de şu ki; içme suyu şebekesinde su belli bir basınçla akar. Belli bir kırık var su ya yer altına gider ya da yüzeye çıkar. Vatandaş ya da kurum görevlisi bunu görür tamir edilir. Kesinti olduğu zaman su tüketilir ve artık sıfır basınç oluyor. Ancak bir deniz kıyısındaki basınç car bir de toprağı basıncı var. Bu durumda su taşıyan yapı zeminde kalan suyu da emer. Bu kuraklık koşullarında en çok deniz hatlarından geçen yerlerde görürüz. Yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu yerlerde bu vakum etkisiyle buradaki kirli suları şebeke emer ve şebekeye tekrar su verildiği zaman bu su vatandaşın musluğundan akar. Mikrobiyolojik ve kimyasal bir risk de yaratır su kesintileri. Bir de kayıplar var. Şimdi hem küresel ısınma hem kaynakların azlığı yeni kaynak arayışına neden oluyor. Bunlardan biri de deniz suyu arıtımı. Giderek ucuzlaşıyor ancak buna rağmen son derece pahalı bir yöntem. Bugün içme suyu faturasından canı yanan insanların bu maliyeti nasıl karşılayacağı düşünülmelidir. 2024 İZSU Faaliyet Raporu’nda kayıp kaçak oranı yüzde 26, 77 olduğu kaydediliyor. İstanbul’da ise bu yüzde 20 olarak kaydedilmiş. Eğer biz İstanbul seviyesine getirebilirsek kayıp kaçak su seviyesini kente su verebiliriz ve bu daha kalıcı bir yöntemdir. Çeşme’ye bakacak olursak Çeşme’de kayıp kaçak oranı yüzde 28,5. Orada da bunu azaltmak üzere çalışmak gerekir. Ancak şunu da unutmamak gerekir. Yaşananlar her alanda olduğu gibi sektöründe de özelleştirmenin ne anlama geldiğini halka gösteriyor diye düşünüyorum.”
Kaynak : HABER MERKEZİ