Sayfa Yükleniyor...
CHP Bornova İlçe Başkanlığı, Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde düzenlediği basın açıklamasıyla birlikte ilçede 99 okula imam ve din görevlisi atanmasına tepki olarak nöbete başladıklarını duyurdu
AYSELİN UZUN / Cumhuriyet Halk Partisi Bornova İlçe Başkanlığı, İlçede AK Parti İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı’nın adını taşıyan caminin, Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi kapsamında faaliyetlerde bulunduğunu; Bornova genelinde anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liseler olmak üzere toplam 99 okula Bilal Saygılı Camii’nden imam hatip, vaiz, müezzin kayyım ve kuran kursu öğreticisi adı altında din görevlileri atadığını öne sürerek nöbete başladı. Türkiye’de ÇEDES dolayısıyla çağdaş ve laik eğitime leke sürüldüğünü belirten CHP Bornova İlçe Başkanı Ertürk Çapın ise, proje son bulana kadar Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde nöbete devam edeceklerini bildirerek, “Bir basın açıklamasıyla bu olayın peşini bırakacağımızı kimse düşünmesin, velileri de örgütleyerek mücadelemizi büyüteceğiz” dedi.
Okullarda birçok dini inanıştan çocuğun bir arada eğitim gördüğünü vurgulayan CHP Bornova Belediye Meclis Üyesi Yağmur Yurdakul Özkan ise, ÇEDES Projesi dolayısıyla birçok çocuğun kendini ayrıştırılmış hissettiğini dile getirdiği konuşmasında; “Cumhuriyetin 101’inci yılında, eğitimin bütün kademelerinde eğitimin niteliğini yükseltmek, çocukların nasıl daha özgür ve daha sağlıklı bireyler olarak yetiştirileceğini konuşmak gerekirken, ÇEDES i konuşuyor olduğumuz için tüm çocuklarımızdan özür dilerim. Hepinizin bildiği üzere 2 Mart 2023 tarihinde imzalanan ancak tepkiler üzerine sessizde bekletilen bu projenin tekrar canlandırılması için, İzmir ve Eskişehir seçilmiş ve Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün 2 Aralık’ta okullara gönderdiği yazı ile ÇEDES Projesi kapsamında okullara cami imamları ve benzeri isimlerde din adamları görevlendirilmiştir. Lise, ortaokul, ilkokul ve anaokullarından oluşan toplam 99 okulda imamların derslere girmesi ve çocukların da camilere götürülmesi yönünde bildirimlerde bulunulmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan ÇEDES protokolü nelerden oluşuyor hatırlayalım. Proje, din görevlilerinin öğrencilere ‘Değerler Eğitimi’ vermesinden bahsetmektedir. Hem MEB’e hem Diyanet’e hem de Gençlik ve Spor Bakanlığı’na sorumluluklar yüklemiştir. Örneğin okullarda, değerler eğitimi verilmek üzere ‘değerler kulübü’ kurulması ve katılımcı öğrencilerin ‘temsilci öğretmenler’ tarafından belirlenmesi şartı getirilmiştir. Rehber öğretmenlerin görevi kimlere teslim edilmiş, çocuklar kimlerin eline bırakılmıştır. Peki bu değerlerin kimler tarafından belirleneceği ve kapsamının ne olacağı bildirilmiş midir? Hayır. Projeye adını veren ‘değer’ kavramı insanların sosyal, ekonomik, kültürel yapılarına, inançlarına göre değişecek, oldukça soyut bir kavram iken bu kavramı belirlemede ne eğitiminden geçtiği belli olmayan din görevlilerinin kriteri ne olacaktır? Gördük ki bahsedilen değer kavramı, çocuklara travma yaratacak nitelikte olaylardan ibarettir. Ders saatinde sınıfta yaşanan, mezar başında ağıt yakma gibi bir okulda yeri olmayan görüntüler, yine ders saatinde, okulun dışında bir mezarlıkta ve bir camide temizlik yapan çocuklar gündeme gelmiştir. Çocuğun sosyal kültürel gelişimine, aldığı pedagojik eğitimler çerçevesinde katkı koyma görevi öğretmenlerden alınarak, ne eğitimi aldığı belli olmayan din görevlilerine verilmiştir. Velilerin okula diye gönderdiği çocuklarının nereden çıkacağı ve ne yaptığı ve başına ne geleceği belli değildir. Çünkü bu protokolde ‘ÇEDES Uygulama Mekânları’ diye tarif edilen bu mekanların hangi mekanlar olacağı yönünde ise herhangi bir tarif ya da kısıt bulunmamaktadır. Yine bir başka sorun protokolün 9’uncu maddesi, cemaat örgütlenmelerinde karşımıza çıkan, 'Abi ve abla modelini' anımsatmaktadır. Maddeye göre, gönüllü öğrenciler, 'Proje uygulama mekanlarında' öğrencilere rol modellik yapabilecek denmiş ve yine bu mekanların nereler olduğu da belirtilmemiştir. Maalesef ki bu proje, eğitimi ve dini ideolojik bir istismar aracı haline getirmektedir. Milli eğitimin bir mevzuatı varken ve o mevzuat içerisinde her türlü eğitim öğretim süreç planlanmış, programlanmış ve yürüyorken, rehberlikle ilgili okullarımızın servisleri varken, rehberlik öğretmenlerimiz varken, bu anlamda uzmanlarca eğitim verilirken, din kültürü ahlak bilgisi dersi müfredat kapsamında alanında uzmanı öğretmenleri tarafından verilirken Milli eğitim bakanlığı böyle bir projenin oluşumuna neden ihtiyaç duymaktadır? Daha doğru ifade etmek gerekirse siyasi iktidarın, Cumhuriyet rejimine bağlı, laik devlet olma ilkeleri ve evrensel eğitim öğretileri ile alıp veremediği nedir? Eğitim sistemini tarikatlara ve cemaatlere teslim etme merakı nereden gelmektedir? Okulda, dersleri, alanında uzman, pedagojik eğitimlerden geçmiş öğretmenler verir. Okullarda din görevlilerinin yeri yoktur. Zira zaten din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ve öğretmenleri de vardır. Okullar; farklı din, mezhep, inanç gruplarına ve farklı dünya görüşünden insanların evlatlarına eşit yaklaşılması gereken kurumlardır. Devlet, Anayasa hükümleri ve imzacı olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde tüm yurttaşlarına tarafsız yaklaşma zorunluluğundadır” açıklamasında bulundu.
HABER MERKEZİ