- İzmir
- 11.03.2025 23:30
İklim Kanunu Teklifine karşı düzenlenen basın açıklamasında konuşan EGEÇEP Eş Sözcüsü Avukat Arif Ali Cangı, “Bu iklim kanunu değil, ticaret kanunudur” dedi
AYSELİN UZUN - Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda bu hafta görüşülmesi beklenen İklim Kanunu Teklifi çevrecilerin tepkisini topladı. Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), yasanın doğayı ve toplumu değil, sermayeyi koruduğunu belirterek Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde bir basın açıklaması yaparak imza kampanyası başlattı.
Kanun teklifinin iklimi değil ticari çıkarların baz alınarak hazırlandığını belirten Cangı, “Halktan uzak bir şekilde, kapalı kapılar ardında 2021 yılından beri devam eden hazırlık çalışmaları sonrası iktidar tarafından Meclis’e sunulan ‘İklim Kanun Teklifi’, 26 Şubat 2025 tarihinde Çevre Komisyonu’ndan alelacele geçti ve bu hafta TBMM Genel Kuruluna gelmesi bekleniyor. Ülkemizde iklim politikaları maalesef doğayı ve toplumu değil, ‘ticareti’ korumak üzerine inşa edilmektedir. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlerin dereleri kurutmasına, tarım arazilerini yok etmesine; bölgelerin ormansızlaştırılmasına, soluduğumuz havanın kirletilmesine neden oldu. İşçiler haklarını alamadı, kadınlar kamusal alanlardan uzaklaştırıldı, çocuklar hasta doğdu, insanlar göçe zorlandı. Yaban hayatı yok edildi. Aynı şekilde, bu kanun teklifi de etkilerini bütün dünya ile birlikte yakıcı bir şekilde, doğal afetler ve birbirini tetikleyen diğer krizlerle birlikte yaşamakta olduğumuz iklim krizini önlemeye yönelik hazırlanmamıştır. Aksine; havamızı, suyumuzu, toprağımızı, yaşamımızı yok ederek bütün bunları bizlere yaşatan, durmak ve doymak bilmeyen şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmıştır. İklim krizine neden olan politikalardan vazgeçmeyi içermeyen ve iklim krizinin etkilerini önlemeye yönelik politikalar barındırmayan kanun gerçek bir iklim kanunu değil, ticaret kanunudur” şeklinde konuştu.
“Görüşülecek olan iklim kanun tasarısı şirketlerin ihtiyaçları için, ihracat sırasında karşılaştıkları engelleri aşmaya yönelik hazırlanmıştır. Suyun ambalajlanıp sıradan bir mal haline getirilmesinden sonra; şimdi de sıra bir diğer hayati madde olan havanın alınır-satılır hale getirilmesine gelmiştir” diyerek sözlerine devam eden Cangı, “Halkın katılımını içermeyen, bilimden uzak, doğanın ve toplumun yararını gözetmeyen, tamamen şirketlerin çıkarı için hazırlanmış ve iklim adaletini gözetmeyen bir kanun düzenlemesi bizler için meşru olamaz. Yaşamı, doğayı, iklim adaletini ve insan haklarını savunan, katılımcı bir süreçle hazırlanacak gerçek bir İklim Kanunu istiyoruz. TBMM Genel Kurulunda tasarı acilen geri çekilerek, sivil toplum kuruluşlarının ve bilim insanlarının görüş ve önerileri ile bilimi, iklim adaletini ve toplumsal ortak faydayı önceleyen bir perspektife uygun olarak yeniden yazılmalıdır” dedi.
Kanun teklifinin derhal meclis gündeminden çıkarılması gerektiğine dikkat çeken Cangı, Aliağa’daki termik santralin başta olmak üzere bütün santrallerin ruhsatlarının kontrol edilmesi gerektiğine de değindiği konuşmasında: “2021 yılından beri gündemde olan bu teklife biz taslak halindeyken ulaşamadık. 1,5 yıl önce Ankara Sanayi Odası’nın web sitesinde kaçak şekilde yayınlandı ancak ertesi gün hemen geri silindi. Bu teklif iklim savunucularının değil, iklimi mahveden şüphelilerin yarattığı bir teklif. Derhal meclis gündeminden çıkarılsın. Bu iş vekillere bırakılmayacak kadar önemlidir. En büyük eko-kırım suçu olan iklim değişikliğinin önüne geçilmesi için eko-kırım yasası çıkarılmalı. İklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden biri olan fosil yakıtlar, termik santraller kapatılmalıdır. Aliağa'da termik santrale ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına rağmen ÇED olumlu kararı verildi. Termik santral mücadelesi İzmir'in yaşam mücadelesinin önemli noktasıdır. 1990 yılında yapılması planlanan termik santralin önlenmesi için Konak Meydanı'nda 50 kilometrelik insan zinciri oluşturuldu ve o sayede proje iptal edilmişti. O insan zincirini oluşturanların yeniden ayağa kalkması lazım. Onların çocuklarının, torunlarının ayağa kalkması lazım. Buradan İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne seslenmek istiyorum. 2014 yılında faaliyete başlayan termik santralinin ruhsatı olmadığı ortaya çıktı ve geçtiğimiz günlerde mühürleme yapıldı. Bu ciddi bir zafiyettir. İzmir Büyükşehir Belediyesi görevini eksiksiz yerine getirmelidir. Aliağa’da termik santral başta olmak üzere diğer santrallerin ruhsatlarının kontrol edilmesi gerekiyor. Yaşamı korumak, yaşamı savunmak hepimizin sorumluluğudur “ifadelerine yer verdi.