- İzmir
- 30.03.2025 10:12
Eğitim-Sen 5 Nolu Şube Başkanı Candemir, “Üniversiteler sadece ders görülen mekânlar değil; aynı zamanda geleceğin ve özgürlüğün inşa edildiği mücadele alanlarıdır. Üniversite öğrencilerinin almış olduğu boykot kararı sadece gençliğin adalet talebiyle sınırlı değildir” diyerek Eğitim-Sen’e açılan soruşturmaya tepki gösterdi
SEMİ TEKTAŞ / Eğitim-Sen üyesi akademisyenler öğrencilerin boykotuna destek vermek için derslere girmeme kararı almasına re'sen soruşturma başlatılmıştı. KESK İzmir Şubeler Platformu, Eğitim-Sen’e başlatılan soruşturmaya tepki göstermek amacıyla Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına emek ve demokrasi güçleri, siyasi partiler katılım sağladı. Platform adına konuşan Eğitim-Sen 5 Nolu Şube Başkanı Savaş Candemir yaptığı açıklamada mücadeleye devam çağrısında bulundu.
Öğrencilerin üniversitelerde başlattığı boykota destek verdiklerini belirten Candemir, “Geçtiğimiz hafta yargı eliyle hayata geçirilen siyasal operasyon sonrasında yaşananlar halkın iradesine, sandığa, yerel demokrasiye ve muhalefet olasılığına duyulan tahammülsüzlüğün dışavurumu olarak karşımıza çıkmıştır. Yaşanan hukuksuzluğa karşı, üniversite öğrencileri boykot kararı almış, son yıllarda tamamen siyasallaşan yargıya ve ülkede yaşanan otoriterleşmeye karşı ülke çapında meşru ve kitlesel eylemler yapılmaya başlanmıştır. Üniversiteler sadece ders görülen mekânlar değil; aynı zamanda geleceğin ve özgürlüğün inşa edildiği mücadele alanlarıdır. Üniversite öğrencilerinin almış olduğu boykot kararı sadece gençliğin adalet talebiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda iktidarın tahakküm kurduğu bütün alanlara, barınmadan geçim sorunlarına, ifade özgürlüğünden bilimsel özerkliğe kadar geniş bir alanda biriken öfkenin yansımasıdır” diye konuştu.
Soruşturma kararı ile Eğitim-Sen’in hedef haline getirildiğini ifade eden Candemir, “Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu 24 Mart 2025 tarihinde toplanarak ‘İnsan, toplum, doğa yararına üniversite’ savunumuz çerçevesinde, öğrencilerin Anayasal, demokratik haklarını kullanma iradeleri doğrultusunda öğrencilerin güvenli bir kampüs ortamında eğitim öğretim haklarını kullanmalarını sağlanması amacıyla öğretim elemanı üyelerimiz açısından 25 Mart 2025 tarihinde bir günlük ‘hizmet üretmeme’ kararı almıştır. Eğitim-Sen olarak öğrencilerin ve üniversitede görev yapan üyelerimizin sesine kulak vermek, taleplerini sahiplenmek sendikamızın tarihsel sorumluluğunun ve mücadeleci çizgisinin bir gereğidir. Öğrencilerin demokratik tepkilerine sahip çıkmak, onları yalnız bırakmamak kamusal ve özgür bir eğitimi savunan sendikamız açısından bir zorunluluktur. Ne var ki bu meşru dayanışma, iktidar blokunun ve siyasallaşmış yargının sendikamızı hedef almasına neden olmuştur” değerlendirmesinde bulundu.
Boykot kararının ulusal ve uluslararası alanda yasal bir hak olduğunu belirten Candemir, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetkisiz olmasına rağmen sendikamızı ve sendikal faaliyetlerimizi hedef alan ‘suç işlemeye alenen tahrik etme’ gerekçesiyle açmış olduğu soruşturma hukuki dayanaktan yoksun, gerçekleri çarpıtan ve sendikamızı hedef gösteren bir tutumdur ve kabul edilemez. Bu nedenle benzer içerikli bir soruşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılmış ve Merkez Yürütme Kurulu üyelerimiz bugün konu ile ilgili ifadeye çağrılmıştır. MYK üyelerimiz savcılıkta verdikleri ifadenin ardından ev hapsi istemiyle mahkemeye sev edilmiş ve bütün MYK üyelerimiz hakkında iki hafta ev hapsi ve sonrasında haftada bir imza atmak üzere adli kontrol cezası verilmiştir. Tıpkı diğer tutuklamalar gibi, MYK üyelerimize verilen bu cezalar da hukukun, sendikal hak ve özgürlüklerin askıya alındığının somut göstergesidir. MYK üyelerimize verilen bu cezalar doğrudan doğruya Eğitim Sen’in sendikal faaliyetlerini engelleme amacı taşımaktadır. Ancak Eğitim Sen geçmişte olduğu gibi, bu tür baskı ve yıldırma politikaları karşısında geri adım atmayacak sendikal faaliyetlerini kesintisiz sürdürecektir. Sendikal haklarımız, uluslararası sözleşmeler ve anayasa ile güvence altındadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), ILO’nun 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ve Anayasamızın 90. Maddesi sendikal haklarımızı açıkça tanımaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu bu sözleşmelere göre kamu emekçilerinin iş bırakma hakkı vardır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sendikal hakları kullanan Eğitim Sen’e yönelik “suç işlemeye alenen tahrik etme” gibi maddi temelden yoksun şekilde soruşturma açması suçtur. Yargı organlarının görevleri arasında yasal ve Anayasal haklarını koruyanları tehdit etmek yoktur. Üstüne bir de Eğitim Bakanı Yusuf Tekin devlet televizyonunda verdiği demeçte yıllardır ayaklar altına almaktan çekinmediği insan haklarına yönelik sendikamıza ders vermeye kalkmış; yine yasaya göre yetki alanı dışında olan konuları kendine vazife etmiştir. Bakan Tekin’in Encümen-i Muallimin’den, TÖS ve TÖB-DER’den gelen 100 yılı aşan insan hakları ve demokratik toplum mücadelemizden haberi olmadığı gibi, aldığı talimatlarla haddini aşarak bizlere yaptırım tehditleri savurmaktadır. İfade etmekten çekinmiyoruz; bu tehditler bizlere vız gelir! Sayın Bakan ilk önce eğitimden koparılarak gönderildiği MESEM’lerde can veren çocukların hesabını vermelidir” ifadelerini kullandı.
MÜCADELEYE DEVAM ÇAĞRISI
Eğitim-Sen olarak mücadeleye devam çağrısında bulunduklarını belirten Candemir, “Siyasi iktidar, üniversite öğrencilerinin taleplerini görmezden gelmekle yetinmemekte; onlara destek olan herkesi kriminalize etmeye çalışmaktadır. Böylece hem gençliğin muhalif enerjisini bastırmayı hem de sendikal hareketi itibarsızlaştırmayı ve sindirmeyi hedeflemektedir. Burada sorulması gereken soru nettir: Öğrencilerin adalet talebi mi suçtur, yoksa bu talebi bastırmaya çalışan baskı rejimi mi? Eğitim Sen’in desteği, bir suça ortaklık değil; üniversite gençliği başta olmak üzere, üniversitelerden yükselen çığlığa kayıtsız kalmamadır. Üniversite gençliği ve üniversitelerde görev yapan öğretim elemanları haklı mücadelelerinde yalnız değildir. Türkiye’nin dört bir yanında üniversitelerde yaşanan boykot, bu karanlık rejime karşı halkın vicdanını temsil etmektedir ve biz o vicdanın yanındayız. Eğitim-Sen olarak bir kez daha altını çiziyoruz: Baskı, tehdit, şiddet ve sömürüye karşı birlikte mücadele edecek, birlikte kazanacağız! Sadece kendi haklarımız için değil; çocukların, öğrencilerin, toplumun geleceği için mücadele etmeyi sürdüreceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.