İzmir Barosu: Kadına şiddetin önlenmesi devletin yükümlülüğüdür!

İzmir Barosu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında basın açıklaması düzenledi. Son 1 yılda 240 şüpheli kadın ölümünün yaşandığı belirtilen açıklamada, “Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi, devletin yükümlülüğüdür” denildi


  • Oluşturulma Tarihi : 25.11.2023 11:54
  • Güncelleme Tarihi : 25.11.2023 11:54
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
İzmir Barosu: Kadına şiddetin önlenmesi devletin yükümlülüğüdür!

İzmir Barosu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla basın açıklaması düzenledi. Alsancak’taki baro binası önünde toplanan kadın avukatlar, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” ve “Boşanmayı değil, şiddeti engelle” sloganları attı. Açıklamayı İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi Üyesi Avukat Elif Musluoğlu okudu.

baro-1

DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddetin hala yakıcı bir sorun olarak karşımızda durduğunun belirten Musluoğlu, “Bugün 25 Kasım 2023. 1940’tan 1961’e kadar Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten diktatörlüğe karşı mücadele veren Mirabel Kardeşler, 25 Kasım 1960 tarihinde diktatörlüğün askerleri tarafından acımasızca katledilmiştir. Kardeşlerin ölümünden sonra direniş güçlenmiş, bir yıl sonra diktatörlük yıkılmıştır. İnsan hakları ve demokrasi mücadelesinde simgeleşen kadınlar olan Mirabel Kardeşler’in anısına Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1999 yılında, 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslarası Mücadele Günü” ilan etmiştir. O günden bugüne yıllar geçse de, diktatörlüklere ve onların eril zihniyetlerine karşı mücadeleler halen dünyanın her yerinde sürmektedir. Bugün hala kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddet, yakıcı bir sorun olarak karşımızda duruyor. Hala ‘Erkek vuruyor, devlet onu koruyor’ diye bağırmaya devam ediyoruz. Buna karşılık siyasi iktidar, ‘Aile Şurası’ düzenleyerek ‘Önemli olan ailedir; erkek döver de sever de; kadınlar eşlerini hoş tutmalı, şiddete katlanmalıdır’ mesajları iletmeye devam ediyor. Kadının evlilik birliği içerisinde uğradığı şiddeti yok sayarak bu şiddetten kurtulmasının önünde engel teşkil eden politikalar üreten devlet, tüm bu şiddetin failidir. Boşanma kararı verip kararını hayata geçirmek için adım atan kadının adliye koridorlarında vahşice öldürülmesinin faili olduğu gibi. Çünkü kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi, devletin yükümlülüğüdür. Ancak hiçbir koruyucu ve önleyici tedbir, gereği gibi uygulanmamaktadır. Bu yüzden ‘Boşanmayı değil şiddeti önle’ diyoruz” dedi.

KADINLAR ŞİDDET DÖNGÜSÜNDEN KURTULAMIYOR

Musluoğlu, “Evlilik birliği içerisinde yaşanılan ekonomik şiddet, boşanma sonrasında insanca bir yaşam sürme imkânı olmayan miktarda nafakalarla devam ediyor. Bu durumu düzeltmek bir yana, boşanma nedeniyle yoksulluğa düştüğü için nafaka talep eden kadınları açgözlü olarak gören zihniyet besleniyor, nafaka hakkı yok edilmeye çalışılıyor. Böylece kadınlar şiddet içeren evliliklere hapsediliyor, kendi hayatlarına dair karar almalarının önüne geçiliyor ve kadınlar şiddet döngüsünden kurtulamıyor. Evlilik birliği içinde ortak olan velayet boşanma gündeme geldiğinde erkek eş tarafından psikolojik ve ekonomik şiddet unsuru haline geliyor. Çocuklar, üstün yararları gözetilmeksizin velayet sürecinde şiddetin hem öznesi hem nesnesi haline getiriliyor. Velayet talebi bulunan kadınlar şiddet tehdidi ile yıldırılıyor, velayet talebi ortadan kalktığında ise “kötü anne” olmakla suçlanıyor” ifadelerini kullandı.

SON 1 YILDA 240 ŞÜPHELİ KADIN ÖLÜMÜ

“Kadın cinayetleri politiktir” diyen Musluoğlu, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Çünkü biliyoruz; İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığından beri 800’den fazla kadın öldürüldü. Son bir yıl içinde 240 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Siyasi iktidarın kitlesini ve en nihayetinde oylarını konsolide etme çabası, kadınların hayatlarına mal oluyor. Kadınlar her gün İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının verdiği güvenceye dayanan erkekler tarafından sokak ortasında, evde, hatta adliyede öldürülüyor. Failler yargılanması gerekirken yargılanan öldürülen kadınların kadınlığı, anneliği, namusu oluyor. Bu yüzden söylemeye devam ediyoruz: Erkek adalet değil, gerçek adalet istiyoruz. Eril zihniyetin tozunu bırakmayana dek mücadelemizi sürdürecek, kadın cinayetlerinin politik olduğunu, katledilen kadınların istatistiki veri değil; birer can olduğunu, sadece kadın olmamızdan ötürü öldürüldüğümüzü haykırmaktan geri durmayacağız. Öldürülen kadınların hiçbirinin ismini unutmayacak, eril zihniyete de unutturmayacağız. Biz asıl faillerin kimler olduğunu çok iyi biliyoruz ve susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz. Dün İstanbul Sözleşmesi, bugün Medeni Kanun, yarın ne olacak? Kadını ekonomik olarak güçsüz bırakarak, kadının rolünün ev işleri ve çocuk bakımından ibaret olmasını sağlayacak her ne sebep olursa olsun kadını evliliğini sürdürmeye mecbur kılacak yeni bir toplum modeli dizayn etmeye çalıştığınızın farkındayız. Kadınların kamusal alana çıkmasını engellemek, kadınları ömür boyu sürecek bir şiddet döngüsüne mahkûm etmek için attığınız cinsiyetçi adımları kabul etmeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesi yaşatır demeye de devam edeceğiz” açıklamasını yaptı.

BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: AK Parti İzmir Kadın Kolları: Eğitim, şiddetin önlenmesi için atılan en temel adım

Haber Merkezi