- İzmir
- 04.09.2025 19:21
İzmir Barosu, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nde yaptığı basın açıklamasında yargı süreçlerindeki gecikmelere dikkat çekti. İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz, yargının ağır iş yükü ve eksiklikleri nedeniyle adaletin vatandaşlar ve hukuk mensupları için geciktiğini vurgulayarak kapsamlı bir reform çağrısında bulundu
İzmir Barosu, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nde gerçekleştirdiği basın açıklamasında yargıdaki gecikmelere dikkat çekti. Basın açıklamasına katılan İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz, yargı süreçlerinin uzun sürmesinin vatandaşlar kadar avukatları ve hâkim-savcıları da derinden etkilediğini belirtti. Yılmaz, Türkiye’de yaşanan somut örneklerle, adaletin gecikmesinin insanların yaşamını ve davaların seyrini ne denli olumsuz etkilediğini vurguladı ve yargının hızlandırılması için kapsamlı bir reform çağrısında bulundu. Başkan Yılmaz, yargıyı yavaşlatan unsurlar için şu ana kadar herhangi bir adım atılmadığını ifade ederek, mahkemelerin artan iş yükü ve hâkim-savcıların zorlaşan çalışma koşullarının süreci daha da geciktirdiğini söyledi. Ayrıca, istinaf mahkemelerinin kurulmasının yargıyı hızlandırma iddiasına hizmet edemediğini ve ağır dosya yükü altında yargının makul sürede işlem yapmasının neredeyse imkânsız hale geldiğini belirtti.
Yargıtay Başkanı’nın 2025-2026 Adli Yılı açılışındaki sözleriyle başlayan basın açıklamasında Av. Sefa Yılmaz, “‘Bir gün doğumu sırasında iki gözünü de kaybeden bir bebeğin anne ve babasının açtığı tazminat davasının temyiz duruşması sırasında duruşma salonuna 12 yaşında bir çocuk geldi. Ve o çocuğun gözleri görmüyordu. Yani o bebek büyümüş ve kendi duruşmasına gelmişti. O çocuğun görmeyen gözlerinin arkasında ne hissettiğini anlamak mesleğimizin en önemli hassasiyetlerinden birisi olmalıdır. O gün biz o çocuğun gözlerinin davasına bakıyorduk ama gözlerine bakamıyorduk. Adalet, bir hâkimin kalbinin en derininde hissettiği duygudur. Buradan tüm samimiyetimle söylemek istiyorum ki, yargılama sürecinin uzaması vatandaşlarımız kadar bizleri de derinden etkileyen bir husustur’. Yargıtay Başkanı'nın yaşanmış bir örnekle dikkate getirdiği Türkiye'deki yargılamaların çok uzun sürmesi olgusunun bir adli yıl açılışında gündeme gelmesi önemli ancak eksiktir. Bu eksiklik şu anda tam da burada, eylem alanı olan adliye binasında kendisini somut olarak göstermektedir” diye aktardı.
Yargıyı yavaşlatan unsurlar ile ilgili hiçbir adımın atılmadığını vurgulayan Av. Yılmaz, “Şu anda yargılamanın uzun sürmesi, mahkemelerin iş yükünün çok ağır olması, hâkim-savcıların çalışma koşullarının gün geçtikçe daha da zorlaşması, geç gelen adaletin artık adalet olmaması ve haliyle avukatlık mesleğine de zarar vermesi gibi hususları eleştirmek ve çözüm bulmak adına yaptığımız bu eyleme katılan hâkim-savcı sayısının düşüklüğü, tam da bu eksikliğe işaret etmektedir. Eyleme iştirak eden değerli hâkim ve savcılarımızı dışarıda tutarak söylemek istiyoruz ki; yargının tüm unsurları geciken yargı, bekleyen adalet olgusuna karşı birlikte mücadele etmezse ülke yargısının dağıtabileceği bir adalet kalmayacaktır. Yargının gecikmesi ve adaletin beklemesi sorununun kökeninde hukuk sistemimizin esaslı sorunları yatmaktadır. Ülkedeki nüfus, ekonomik ve sosyal gelişmeler ve buna bağlı dava sayısının artış oranları belli ve uzun vadeli öngörülebilir iken hâkim-savcı-mahkeme ve hatta kalem çalışanı sayısının bu artışa yetmemesi temel sorunlardan birisidir. Aynı şekilde hâkim-savcıların belli alanlarda uzmanlaşamadan devamlı görev yerlerinin değişmesi, 10 yıl ağır ceza başkanlığı yapmış bir hâkimin kendisini bir anda bir iş mahkemesinde bulması gibi etkenler de yargıyı yavaşlatan esaslı hususlardandır. Usul kanunlarımızın da yargılamayı yavaşlatan yanlarının değiştirilmesi gerekirken bu hususta hiçbir adım atılmamaktadır” ifadelerini kullandı.
“Yargının yükünü hafifleteceği ve yargılamaları hızlandıracağı iddiasıyla kurulan istinaf mahkemeleri ise bu iddiaya hiçbir şekilde hizmet edememiş, istinaf hakimleri ağır dosya yükü altında ezilmiş, ne kadar çok ve hızlı çalışırlarsa çalışsınlar baktıkları dosya sayısı bilimsel olarak makul bir yargılama süresine kesinlikle sığamaz bir niteliğe bürünmüştür” diyen Av. Yılmaz, “Binlerce dosyaya bakan bir hâkimin bu iş yükü altında sağlıklı ve hızlı karar vermesini beklemek mümkün değildir. Yargılamanın bu denli yavaş olması hâkim savcılar kadar avukatları da olumsuz etkilemekte, avukatın emeği ve zamanı uzun yıllara bölünmekte, bu durum ekonomik ve mesleki olarak da avukatlığı ciddi ölçüde yıpratmaktadır. Yargının yavaşlığı en nihayetinde adalet bekleyen yurttaşları olumsuz şekilde etkilemektedir. Geç gelen adaletin artık adalet olmadığı, insanların büyük-küçük tüm taleplerinin yargının yavaşlığı altında anlamsızlaşması en başta adalet duygusu ile adil yargılanma hakkına darbe vurmaktadır. Davanın hangi tarafı olursa olsun ülkenin tüm yurttaşları ve yargının tüm unsurları en hızlı ve adil bir kararla duruşma salonundan ayrılmayı hak etmektedir” diye aktardı.
Yargılamada makul süre kavramının yılları bulmasının, bu kavramın içinin tamamen boşaltıldığını gösterdiğini dile getiren Av. Yılmaz, “İşin ilginci, makul sürede yargılama yapılmadığından bahisle Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuruların akıbetleri de seneler sonra belli olmaktadır. Yargılamanın gecikmesinden doğan mağduriyetlerin giderilmesinin de yine uzun sürelere bağlı yeni bir mağduriyet yaratması tek kelimeyle trajikomiktir. Ülkemiz yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda ciddi bir güven kırılması içerisindeyken halk, yargılama faaliyetinin uzaması ile tamamen çaresizliğe düşmektedir. Bu çaresizlik ne yazık ki artık yargıya başvurmama, kendi hakkını kendi alma şeklindeki eğilimlerin de güç kazanmasına yol açmaktadır. Adaletin gecikmesi adalete olan güveni, zarar gören kişinin bu zararının en adil şekilde tazmini ile adalet duygusunun tatmin edileceği bilincini ortadan kaldırmaktadır. Bir çiftin 5-6 senede boşanması, bu süre zarfında hayatını yeniden kurabilecek yasal şartların oluşmaması, bir alacak davasının 5 sene sonunda kesinleşmesi ve bu sürede alacağın enflasyona yenik düşerek hiçbir anlamının kalmaması, yakınını kaybetmiş bir kişinin sanığın cezalandırılmasını uzun yıllar beklemesi gibi basit, somut örnekler yargının gecikmesinin ne tür sonuçlara yol açtığını göstermektedir” ifadelerini kullandı.
Gerçekleşen basın açıklamasının devamında ise Yılmaz, şu sözlere yer verdi: “Adalet gecikmeden tesis etmelidir. Adalet tesis etmekle görevli olan tüm yargı mensupları bu hızı sağlayabilecek şartlara sahip olmak zorundadır. Hâkim-savcıları dosya açıp kapatmakla görevli bir memur olarak görmek onları ağır iş yükü altında ezmek ve haliyle adaletin geç gelmesine veya hatalı kararlarla hiç gelmemesine zemin hazırlamaktır. Adaletin hızlı ve doğru tesisi tüm ülkeye karşı en büyük borçlardan birisidir. Gecikmeyen bir yargı sistemi, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı, kanuna, vicdana ve hakkaniyete uygun karar veren bir hâkim-savcının sürülmeyeceğinden emin şekilde çalışması kadar önemli bir husustur. Yurttaşların gecikmeyen ve gerçekten adaletli kararlara ulaşabilmesi, ülkede gerçek adaletin tesis etmesi için gereken tüm çalışmaların yargının kurucu unsuru olan kesimlerle birlikte gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ülkenin büyük bir yargı/yargılama reformuna ihtiyacı vardır. Bu reform bir an önce hayata geçirilmeli, hâkim-savcı-avukatlar ve en nihayetinde halk; yargılamanın gecikmesinden doğan olumsuzluklardan kurtarılmalı, adalet; zamana yenilmemelidir.”
Kaynak : MERVE AĞRIÇ