- İzmir
- 18.09.2025 11:47
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Uluslararası Su Kaynakları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alper Baba, kentte yer altı suyu kaynaklarının ciddi tehdit altında olduğunu belirtti. Baba, “Barajlardaki su seviyesinin düşmesi nedeniyle İzmir’de içme ve kullanma suyunun yaklaşık yüzde 95’i yer altı suyu kaynaklarından sağlanıyor. Aşırı yer altı suyu çekimi, birçok bölgede su seviyelerinin azalmasına yol açıyor. Bu durum özellikle kıyı bölgelerinde tuzlanma riskini artırıyor” dedi
Kuraklık ve yağış azlığı nedeniyle İzmir’de barajlardaki su seviyeleri her geçen gün geriliyor. Planlı ve dönüşümlü su kesintilerinin uygulandığı kentte, içme suyunun büyük kısmı yer altı kaynaklarına bağımlı. Yer altı sularının hem miktar hem de kalite açısından tehdit altında olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Baba, “Yoğun kentleşme, doğal yüzeylerin yerini geçirimsiz yüzeylerin almasına neden oluyor. Bu da yer altı suyu beslenmesini azaltarak kaynakların yenilenmesini zorlaştırıyor. Yağmur suları toprağa sızamadığı için zamanla yer altı suyu seviyeleri düşüyor. Ayrıca yer altı suyu kalitesi de bozuluyor; şehir içindeki sıcaklık artışı buharlaşmayı artırarak su döngüsünü olumsuz etkiliyor. Bu durum artık birçok kentte görülüyor” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Baba, Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir’in nüfus artışı, kentleşme, plansız tarımsal sulama ve iklim değişikliği gibi nedenlerle hem yüzey hem de yer altı su kaynakları açısından risk altında olduğunu vurguladı. “Yağış yetersizliği nedeniyle barajlardaki su seviyeleri ciddi oranda düştü, bazı barajlar neredeyse kuruma noktasına geldi. Eylül 2025 itibarıyla İzmir’e içme suyu sağlayan Tahtalı Barajı’nın doluluk oranı sadece yüzde 4,87. Bu nedenle kentin su ihtiyacının yaklaşık yüzde 95’i yer altı sularından karşılanıyor. Ancak aşırı çekim, su seviyelerinin düşmesine ve kıyı bölgelerinde tuzlanma riskinin artmasına yol açıyor. Tuzlanan sular doğrudan içme suyu olarak kullanılamaz; yüksek tuzluluk insan sağlığı için zararlıdır” dedi.
Prof. Dr. Baba, yer altı suyu tuzlandığında ise özellikle kıyı kentlerinde yaşayan nüfusun temiz içme suyu kaynakları azalacağını ve arıtma maliyetlerinin artacağını belirterek, "Tuzlu suyla sulama yapıldığında toprakta tuzlulaşma meydana gelir. Bu durum bitki köklerinin su alımını engeller, ürün verimini düşürür ve zamanla tarım yapılamaz hale gelen arazilere yol açabilir. İzmir ilinde özellikle Menemen Ovası'nda bu sorun kritik düzeye ulaşabilir. Ayrıca tatlı su ekosistemleri, örneğin sulak alanlar tuzlanmadan olumsuz etkilenir. Tuzluluğa duyarlı bitki ve hayvan türleri yok olur, biyoçeşitlilik azalır. Kıyı sulak alanlarına tuzlu su girişinin artmasıyla da doğal denge bozulur. İzmir bu açıdan oldukça hassastır; kent, önemli kuş üreme ve göç yolları üzerinde yer alıyor. Buna ek olarak tuzlu su, borular ve altyapı sistemlerinde korozyona neden olur, bu da bakım ve yenileme maliyetlerini artırır" diye konuştu.
Yağışın yetersiz olması durumunda yer altı suyu kaynaklarının, doğru ve etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Baba, "Yer altı suyu kaynaklarının potansiyeline ve çekim miktarlarına ilişkin somut çalışmaların yapılması önemlidir. Akiferlerin, yani su barındıran jeolojik yapıların, potansiyellerinin ortaya konması ve düzenli olarak izlenmesi gereklidir. İzmir'in en önemli su kaynaklarından biri Halkapınar, diğeri Menemen Ovası. Bu iki alanın kirlenmesinin en aza indirilmesine yönelik hızlı çalışmalar yapılmalı ve ihtiyaç halinde bu kaynaklardan belirli miktarda su temin edilebilmeli. Ayrıca, kentte bulunan bazı kaynakların tuzluluk değerleri görece daha düşük. Bu kaynaklar hızlı bir şekilde arıtılarak sisteme dahil edilebilir. Bunun dışında, arıtılmış atık suların daha ileri düzeyde arıtılarak tarımsal faaliyetlerde kullanılması son derece önemli. Orta vadede ise deniz suyunun arıtılması, bu suyun hem doğrudan kullanılması hem de yer altı suyu akiferlerine verilmesi planlanabilir. Sonuç olarak, yer altı suyu kaynaklarının etkin bir şekilde izlenmesi, akiferlerin hidrolik parametrelerinin dikkate alınması ve akiferleri kirletmeyecek acil önlemlerin alınması son derece önemli" dedi.
Tarımsal üretim, içme suyu temini ve sanayi gibi sektörlerde kritik öneme sahip olan yer altı suyunun iklim değişikliği nedeniyle hem niceliksel hem de niteliksel baskı altında olduğunu aktaran Prof. Dr. Baba, "Mevcut veriler, Türkiye genelinde yağış rejimlerinin düzensizleştiğini, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde toplam yağış miktarının azaldığını, Karadeniz'de ise ani ve yoğun yağışların arttığını gösteriyor. Bu durum, yer altı suyunun doğal yollarla beslendiği sızma süreçlerini olumsuz etkiliyor. Şiddetli yağışlar yüzey akışını artırarak toprağa sızan su miktarını azaltıyor. Özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Ege bölgelerinde yer altı suyu seviyelerinde ciddi düşüşler meydana geliyor. Kıyı bölgelerde aşırı yer altı suyu çekimi, tuzlu deniz suyunun akiferlere sızmasına neden oluyor, tatlı su rezervlerinde tuzlanma ve kalite bozulması artıyor. Ayrıca, tarımsal kaynaklı kirleticiler de su kaynaklarının kalitesini olumsuz etkiliyor" ifadelerini kullandı.
"BİLİNÇ DÜZEYİ ARTIRILMALI"
Dünya genelinde ülkelerin, iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve suyun daha etkin kullanımını sağlamak amacıyla çeşitli önlemler aldığını belirten Prof. Dr. Baba, "Birçok Avrupa ülkesi, su kaynaklarını havza ölçeğinde planlıyor. Yüzey ve yer altı sularını, çevresel ihtiyaçları, içme suyu, tarım ve sanayi kullanımlarını birlikte değerlendirerek bütüncül planlama yaklaşımlarını benimsiyor. Atık suyun hem tarımda hem de sanayide yeniden kullanımı, etkin yağmur suyu hasadı, doğa temelli çözümler, su kaynaklarının yönetiminde yapay zeka, uzaktan algılama ve sensör tabanlı takip sistemlerinin uygulanması, kuraklık ve taşkın erken uyarı sistemlerinin yaygınlaştırılması gibi pek çok politik, teknik ve yapısal önlem, su kaynaklarının daha verimli kullanımı amacıyla hayata geçiriliyor. Su kaynaklarının daha verimli kullanılması için politik, teknik ve yapısal birçok önlem alınması gerekiyor. Ancak su yönetimi yalnızca teknik çözümlerle sürdürülemez. Aynı zamanda toplumsal katılım, bilinç düzeyinin artırılması, yönetişim kalitesi ve ulusal dayanışma ile desteklenmeli" diye konuştu.
Kaynak : DHA