- İzmir
- 17.11.2025 11:01
İzmir’in çılgın projesi: İşten çıkan denize girebilmeli
Kent merkezindeki gökdelen ve yoğun konut projelerinin trafik, gürültü ve ısı adası sorunlarını artırdığı belirten M. Faruk İşgenç, İzmir’in çılgın projeler yerine iş çıkışı gidilebilecek plajlara ihtiyacı olduğunu söyledi.
- Oluşturulma Tarihi :
- Güncelleme Tarihi :
- Kaynak : BERKAY ERDEN
İzmir artan nüfus ve kente gelen göçler nedeniyle her geçen gün çevresel ve sosyal sorunların arttığı bir kent olmaya devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre son 20 yılda kentin nüfusu yaklaşık 900 bin artarken bu nüfusu barınma ve iş ihtiyacı nedeniyle kent merkezinde yoğunlaşan yapılaşma kent yaşamını olumsuz etkiliyor. Son yıllarda kent merkezindeki bu yoğunlaşmamanın kent yaşamını olumsuz etkilediğini belirten Çevre Mühendisi M. Faruk İşgenç, “Yeni Kent Merkezi” veya “Manhattan Projesi” olarak anılan ve 450 hektarlık bir alanı ilgilendiren bu yaklaşımın trafik, gürültü ve ısı adası sorunlarını büyüttüğünü söyledi. Kent merkezine sıkıştırılan gökdelenlerin altyapı yükünü artırdığını vurgulayan İşgenç, çözümün deprem güvenliğini önceleyen, kamusal alanları genişleten ve sahilleri yeniden halka açan bir planlama anlayışı olduğunu ifade etti.

BETONLAŞMA SUYUN YERALTINA ULAŞMASINI ENGELLİYOR
İzmir şehir merkezinin çok katlı ve çok nüfus barındıracak projelerle dolmasının olumsuz etkilerinin görülmeye başlandığını ifade eden İşgenç, “Toplumda ‘Manhattan Projesi’ olarak da anılan Yeni Merkezi’nin oluşturulması 1990’ların sonunda itibaren gündemeydi. Ahmet Piriştina döneminde uluslararası bir yarışma yapıldı ve 2003’te ilk planlar hazırlandı. Planlara itirazlar, dava süreçleri derken planlar Aziz Kocaoğlu döneminde onaylandı. Bölgenin gökdelen ve büyük toplu konutların imarına açılmasının olumsuzluklarını şehirde yaşayan biri olarak ben de bugün baktığımda görüyorum. O dönem yapılan eleştirilerin sadece sınırlı bir kısmının bile bugün şehir yaşamını trafik açısından, gürültü açısından, ısı adaları açısından kötü yönde etkilediğini görüyorum. Bu sonuçlar artık daha net ortaya çıkıyor. Bu alandaki alt yapı yeterli değil. En azından altyapı bağlantı hatlarının yenilenmesi gerekiyor. Ana kollektör hattı oradan geçiyor. İçme suyuna benzer bir durum yağmur suyu için de geçerli. Betonlaşmanın artması nedeniyle suyun yer altına sızması azalıyor. Zaten İzmir’in ayrı bir yağmur suyu altyapısı yok; dolayısıyla bu yeni gelişmelere göre yapılması gerekiyor. Aziz Kocaoğlu’nun ilk belediye başkanlığı döneminde, İnciraltı ile ilgili yapılaşma arzusu ortaya çıktığında biliyorsunuz, hem arazi sahiplerinin hem de meslek örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki görüşleri tartışmaya açılmıştı. O dönemde, İnciraltı da dahil olmak üzere, bugün bahsettiğimiz Bayraklı bölgesindeki yaklaşımlar da gündeme gelmişti. O zaman Bayraklı’nın planlama sürecini yürüten arkadaşlarımız: ‘Burası 3 buçuk - 4 milyonluk bir kentin merkezi olacaksa, burada gökdelenler olabilir mi, olmalı mı, olmamalı mı?’ Asıl tartışılması gereken buydu. Bunun mevcut kent merkezinde değil, zemin özellikleri ve arazi imkânları göz önüne alınarak başka alanlarda yeniden planlanması; buna göre ulaşım, altyapı ve diğer hizmetlerin elektrik dahil birlikte planlanması daha doğru olurdu” dedi.

BREZİLYA KIYIYI HALKA AÇIK TUTUYOR
Seçim dönemlerinde gündeme gelen çılgın projeler yerine bir kentin o kentte yaşayan insanlar ile bütünleşebileceği projelerle öne çıkması gerektiğini söyleyen İşgenç, “Doğrusunu söylemek gerekirse deprem meselesini de dikkate aldığımızda, İnciraltı da dahil olmak üzere Alsancak civarında yoğunlaşan, eski Sümerbank fabrikasına doğru devam eden yüksek yoğunluklu yapılaşmalar yerine, daha düşük yoğunluklu ve kamusal alanlarla desteklenmiş bölgeler yaratılması gerekir. Böylece hem deprem durumunda insanların güvenle toplanabileceği alanlar oluşur hem de denizin sunduğu güzelliklerden yararlanmayı sağlayacak, hatta plajlar oluşturabilecek düzenlemeler yapılabilir. Brezilya’nın şehir merkezlerinde bile Rio de Janeiro’daki Copacabana gibi 48 kilometreye yayılan büyük plajlar var. Brezilya bunu koruyabilmiş ve arkasında yüksek yapılar olsa bile kıyıyı halka açık tutabilmiş. Belki yüksek binalar hiç olmamalı, bilmiyorum, ama önemli olan insanların o kente çıktığında kısa bir yolculukla denize ulaşabilmesi. Her belediye başkanının bir ‘çılgın projesi’ olur ya, benim çılgın projem şu: İzmir’in merkezinden işten, okuldan, evden çıkan bir yurttaş 15–20 dakikada, en fazla yarım saat içinde bir plaja ulaşabilmesi. Gün batımına kadar denizden yararlanıp sonra yine toplu taşımayla evine dönebilmesi. Eğer bunu başarabilirsek Çeşme’de, Foça’da çok yüksek fiyatlara sahip yazlıklara olan ihtiyaç azalır; insanlar buralara akın etmek zorunda kalmaz. Bu, sözde ‘çılgın’ ama aslında çok insani ve yapılabilir bir şeydi. Biz burayı niye bugünkü hale dönüştürelim? Geçmişte daha iyi örnekleri vardı. Evet, bu alanların kamusal olarak açılması, altyapı ve hava kalitesi açısından güçlendirilmesi şart” şeklinde konuştu.
Kaynak : BERKAY ERDEN