Kestelli’den 2026 için kritik uyarılar: Hem riskler, hem de fırsatlar yılı olacak

İTB Başkanı Işınsu Kestelli, 2025’te tarım sektörünün yüzde 12,7 daraldığını, birçok üründe yüksek rekolte kayıpları yaşandığını belirterek, 2026’nın iklim krizi ve teknoloji ekseninde hem ciddi riskler hem de önemli fırsatlar barındırdığını vurguladı

  • Oluşturulma Tarihi :
  • Güncelleme Tarihi :
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Kestelli’den 2026 için kritik uyarılar: Hem riskler, hem de fırsatlar yılı olacak haberinin görseli

KEMAL ÖZKURT İzmir Ticaret Borsası (İTB) Aralık Ayı olağan meclis toplantısı, Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer idaresinde, Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli ve borsa üyelerinin katılımıyla İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu’nda gerçekleşti. Toplantıda 2025 yılına ilişkin ekonomik ve sektörel değerlendirmelerde bulunan Kestelli, tarım sektörünün üçüncü çeyrekte yüzde 12,7 daralarak büyümeyi aşağı çeken tek ana sektör olduğuna dikkat çekti; zirai don ve iklim koşullarının etkisiyle meyvede yüzde 30’un üzerinde, tahıllarda yüzde 25-30, bakliyatta yüzde 45’e varan rekolte kayıpları yaşandığını hatırlattı. 2026’ya girilirken tarımın küresel ölçekte bir dönüm noktasında olduğunu vurgulayan Kestelli, iklim değişikliği ve teknolojik dönüşümün aynı anda etkili olacağı yeni dönemde akıllı tarım uygulamaları, su hasadı, kuraklığa dayanıklı tohumlar, onarıcı tarım ve karbon tarımının belirleyici olacağını belirterek, bu sürecin hem ciddi riskler hem de benzeri görülmemiş fırsatlar barındırdığına işaret etti.

İHRACATIN BÜYÜME KATKISI ZAYIF KALDI

2025 yılnda Türkiye ekonomisinde, küresel belirsizliklerin, jeopolitik risklerin ve finansal sıkılaşmanın yoğun olduğu olduğunu belirten Kestelli, "Ekonomi yönetiminin temel önceliği, yüzde 44 seviyesinde yıla başlayan enflasyon oranını düşürmekti. Bu çerçevede, Merkez Bankası’nın uyguladığı sıkı para politikası; büyüme ve yatırımlar başta olmak üzere 2025 yılında tüm makro ekonomik büyüklüklerde belirleyici bir rol oynadı. Düşük kur politikası ile yüksek üretim maliyetlerinin birlikte seyretmesi, dış ticaret dengesi üzerinde belirgin bir etki yarattı. Bu dönemde döviz kurunun enflasyonun gerisinde kalmasının ihracatçılarımızın rekabet gücünü zayıflattığını; artan işçilik, enerji ve girdi maliyetlerinin kâr marjlarının azalmasına neden olduğunu söyleyebiliriz. Aynı dönemde düşük kur ithalatı görece cazip hale getirirken, özellikle ara malı ve tükettim malları ithalat eğiliminin iyice arttığını gördük. Sonuç olarak 2025 yılında büyüme daha çok iç talep kaynaklı gerçekleşirken net ihracatın ekonomik büyümeye katkısı maalesef zayıf kaldı" diye konuştu.

KÖKLÜ ZİHNİYET DÖNÜŞÜMİNE İHTİYACIMIZ VAR

Ay başında açıklanan 3. çeyrek büyüme rakamlarının da da bu durumu açıkça ortaya koyduğunu belirterek rakamları paylaşan Kestelli, "Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3,7 olduğu açıklanan büyüme rakamında, gerçekleşen net ihracatın etkisi negatif 1 puan olurken, özel tüketimin katkısı 3,2 puan, kamu tüketiminin ise 0,1 puan düzeyinde oldu. Üçüncü çeyrekte sanayi sektörü yüzde 6,5 büyürken, hizmetler sektöründe yüzde 4,6 oranında büyüme kaydedildi. Faaliyet alanımız olan tarım sektörü ise yüzde 12,7 daralarak ne yazık ki büyümeyi aşağı çeken tek ana sektördü. Tarım sektöründeki bu sert küçülmenin, yalnızca bir sektör verisi olarak değil, aynı zamanda gıda arzı, kırsal istihdam, enflasyon ve dış ticaret dengesi açısından da dikkatle ele alınması gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum. 2025 yılına dönüp baktığımızda, birçok üründe son yılların en zor dönemlerinden birini yaşadık. Şubat, mart ve nisan aylarında ülkemizin hemen hemen tamamını etkisi altına alan zirai don hem üretimde hem de üreticide ciddi yaralar açtı. TÜİK verilerine göre toplam sebze üretiminde yüzde 1, tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 10 ve meyve ürünlerinde yüzde 30’ün üzerinde rekolte kayıpları oluştu. Bu kayıpların en dramatik örneğini de kayısıda gördük. Normal şartlarda 90–100 bin ton rekolte beklenen bir üründe, hasat zamanı 5-10 bin tonları konuşur hale geldik. Antep fıstığında yüzde 60, kirazda yüzde 70’lere varan oranda bir düşüş söz konusu. Arpa-çavdar ve yulaf gibi tahıllarda yüzde 25-30 olan rekolte kaybı, nohutta yüzde 30, kırmızı mercimekte yüzde 45’lere ulaşmış durumda. Geleneksel ürünlerimizden pamuk, kuru üzüm, kuru incir, zeytin ve zeytinyağında da üretim kayıpları yaşandı. Bu nedenle tarım ve gıda sistemlerimizin çevresel ve jeopolitik risklere direncini artırmak zorundayız. Gıda sanayi ve tarım, et ve tırnak gibi iç içe geçmiş bir bütünün iki parçası gibidir. Gıdayı konuşurken, aslında eş zamanlı olarak tarımı da konuşuyoruz. Rekabetçi bir tarım ve gıda sistemi için, verimliliği artıran, katma değeri yükselten ve tarladan sofraya kadar zincirin tamamını birbirine kenetleyen köklü bir zihniyet dönüşümüne ihtiyacımız var" diye belirtti.

DÖNÜŞÜM İÇİN GEREKLİ 4 ADIM

Dönüşümün dört ana sütun üzerine inşa edilemesi gerektiğini vurgulayan Kestelli, "Birinci ve en temel sütun, tam entegrasyondur. Gıda sektörü için tarımsal sürdürülebilirlik bugün bir sosyal sorumluluk alanı değil, doğrudan rekabet gücünü belirleyen bir varoluş meselesidir. Nitekim, gıda sanayinin 100 birimlik üretiminin 44 birimi tarımsal üretime dayanıyor. İkinci dönüşüm alanı, katma değer ve ihracat stratejisidir. Bugün küresel ticarette rekabet sadece fiyat üzerinden şekillenmiyor. Türkiye’nin ihracatta asıl sıçrama yapacağı alan; standart kaliteyi güvence altına alıp bunun üzerine markalaşmayı, izlenebilirliği ve sürdürülebilir üretim anlayışını ekleyebildiği noktadır. Üçüncü dönüşüm alanı, güven ve şeffaflıktır. Tedarik zincirinin sağlıklı işlemesi için piyasa güveni vazgeçilmezdir. Bu nedenle, özellikle destek politikalarının, fiyatı yapay olarak yukarı taşımadan; üreticilerimizin gelirini ve iklim riskini koruyan ve kalite-verimlilik dönüşümünü teşvik eden bir yapıya dönüştürülmesi gerekmektedir. Dördüncü ve tüm bu dönüşümü mümkün kılan temel araç ise dijitalleşme ve teknolojidir. Tarladaki sensörden fabrikadaki otomasyona, lojistik takibinden rafa kadar uzanan dijital izlenebilirlik sistemleri; hem maliyetleri düşürecek hem de karar alma süreçlerini hızlandıracaktır. Tarım ve gıda sanayimiz tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi meydan okumalarla karşı karşıyadır; ancak aynı zamanda çok güçlü bir potansiyele sahiptir. Başta ilgili Bakanlıklarımız olmak üzere, sektörün tüm paydaşlarının desteği ile bu potansiyelimizi ortaya çıkarabilecek ve vatandaşlarımızın gıda güvencesini teminat altına alabilecek, tarımı, sanayiyi ve ticareti aynı hedef doğrultusunda buluşturan bütüncül politikaları oluşturabileceğimize inanıyorum" dedi.

2026 CİDDİ RİSKLER VE FIRSATLAR BARINDIRIYOR

Tarımın tüm dünyada bir dönüm noktasında ve 2026'ya girerken hem benzeri görülmemiş fırsatlar hem de ciddi risk ve belirsizlikleri barındırdığına dikkat çeken Kestelli, "Gelişmelere karşı kendimizi hazırlamalı, planlarımızı yapmalı ve yol haritamızı çizmeliyiz. Bu yeni dönemde Akıllı Tarım uygulamaları ön plana çıkmaya başladı. Su hasadı, kuraklığa dayanıklı tohumlar, sıfır toprak işleme, onarıcı tarım gibi uygulamalar hızla yaygınlaşıyor. Karbon Tarımı yeni bir gelir kapısı haline geliyor. Gelişmiş ülkelerde çiftçiler, topraktaki karbonu artırarak karbon kredisi satmayı planlıyor. Hassas Tarım, Yapay Zekâ Uygulamaları ve Robotik konularından artık bahsetmiyorum bile. Bu uygulamaların artık içindeyiz. Ülke olarak bu konuda iyi bir başlangıç yaptığımızı düşünüyorum. İTTM de bunun en iyi bir örneği. Günümüzde, yaşanan savaşlar ve ülkeler arası gerilimlerden yeterince ders alındığı için ticarette korumacılık ve üretimde kendine yeterlilik ön planda. Hatta görüyoruz ki küresel tedarik zincirlerine olan bağımlılık azaltmak için daha kısa ve yerel zincirlere yönelim artıyor. Kısacası, 2026 tarımı, iklim değişikliği ve teknolojik devrim gibi iki büyük dalganın kesişiminde şekillenecek gibi görünüyor. Bu dalgaları yakalayanlar kazanacak, geleneksel yöntemlerde ısrar edenler ise zorlanmaya devam edecek. Bu yüzden ne olursa olsun değişimi yakından takip etmek ve ona uyum sağlamak zorundayız" dedi.

SÜRDÜRÜLEBİLİR GELECEK İÇİN KÖKLÜ REFORM ÇAĞRISI

İTB Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer geçtiğimiz yıla dair değerlendirmelerde ve yeni yıla dair öngörülerde bulundu. Tuncer, ilk olarak 2025 yılına dair, “Kendi faaliyet alanımız açısından bir cümleyle 2025’i; dünya genelinde ekonominin ve özellikle tarım sektörü açısından belirsizliklerin ve uyum arayışlarının öne çıktığı bir yıl olarak özetleyebiliriz. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların benzer ifadeleriyle; küresel ekonomide enflasyon baskıları önceki yıllara kıyasla kısmen zayıfladı. Ancak, yüksek faiz ortamı, jeopolitik gerilimler ve ticaret bloklaşmaları büyümeyi sınırladı. Gelişmiş ülkelerde durağanlık ön plandayken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise kırılgan bir toparlanma çabası hakim oldu. Tarım sektöründe ise iklim değişikliğinin etkileri daha dikkat çekici ve tedirgin edici değişikliklere sebep oldu. Aşırı hava olayları arz dalgalanmalarını artırırken, su kıtlığı ve yüksek girdi maliyetleri üreticiler üzerinde baskısını sürdürmeye devam etti” dedi. 2026’ya dair reform çağrısında bulunan Tuncer, “2026, sürdürülebilir bir gelecek için köklü reformların başlayacağı bir yıl olacaktır. Buna hazır olmalıyız. Yeni yılda beklentilerimizi daha gerçekçi temellere oturtmalı, riskleri öngörebilen ve değişen koşullara hızla uyum sağlayabilen üretim modelleri geliştirmeliyiz” diye konuştu.

BORSAV’IN BÜTÇESİ AÇIKLANDI

Meclis başlamadan önce İzmir Ticaret Borsası Eğitim, Kültür ve Sosyal Entegrasyon Vakfı’na (BORSAV) dair 2. Mütevelli Heyet Toplantısı yapıldı. 2026 yılına dair çalışma programının açıklanmasının ardından vakfın yeni yılda bütçesi 2 milyon 551 bin TL olarak açıklandı.

 

Kaynak : HABER MERKEZİ

Okumaya Devam Et

Aşağı kaydırmaya devam edebilir veya ilgi alanınıza göre seçim yapabilirsiniz.