- İzmir
- 15.04.2025 21:01
Bornova’da düzenlenen Yerel Reform Buluşmaları’nda açıklamalarda bulunan Yerel Reform Girişimi Derneği Başkanı Murat Karayalçın, “Türkiye’nin varlıklı kesimleri konut piyasasına yatırım yapmak için giriyorlar. Konut piyasası bir tür sermaye piyasasına dönüşmüş bulunmaktadır” diye konuştu.
HAYRİYE GÜLPERİ TİBİN/ Konut Hakkı ve belediyelerin ''Sürdürülebilir Konut Politikaları'' başlığı ile düzenlenen Yerel Reform buluşması, Bornova Belediyesi ve Bornova Kent Konseyi’nin katkılarıyla Bornova’da gerçekleştirildi. Programa, Bornova Belediye Başkanı Ömer Eşki, eski milletvekili ve devlet bakanı olan, aynı zamanda da Yerel Reform Girişimi Derneği Başkanlığı görevini yürüten Murat Karayalçın, Karşıyaka Belediye Başkanı Yıldız Ünsal ve Bornova Kent Konseyi Başkanı Doğan Baran Mengüş katılım gösterdi.
Programda açılış konuşması gerçekleştiren Bornova Belediye Başkanı Ömer Eşki, “Türk siyasetinde çok önemli bir yeri olan, Türk sol tarihinde büyük bir idol olan Murat Karayalçın’ı sizlerle buluşturmanın mutluluğunu yaşıyorum. Onun da sözünü geciktirmeden iyi ki geldiniz, iyi ki varsınız diyorum” dedi.
Eşki’nin ardından söz alan Murat Karayalçın, belediyelerin ekonomik olarak bağımsız olması gerektiğine dikkat çekti. Karayalçın, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Dernek kurulduğu tarihten bu yana kasım ayından başlayarak Türkiye’de yerel yönetimleri önem taşıyan sorunlarını, Türkiye’nin gündemine taşıyoruz. Yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliği konusuyla ilk çalışmamızı İstanbul’da başlatmıştık. O çok temel bir konu. Yerel yönetimlerin işlevsel olabilmesi için bizce mutlaka idari ve mali özerkliğe sahip olması gerekiyor. İdari ve mali özerkliğe sahip olmayan bir yerel yönetim, bize göre başarılı olması bize göre olanaklı değildir. Konu sorununu da gündeme aldık. Bursa Büyükşehir Belediyemizle bu konuyu tartıştık. Şimdi de Bornova Belediyemizle bu konuyu tartışıyoruz. Sosyal demokrat belediye başkanlarımızın ve kent konseylerimizin konut sorunuyla ilgili böyle bir duyarlılığı ortaya koymalarından memnuniyet duyuyorum. Çünkü ben 10 yıl boyunca yeni kent parçalarının kurulması ve onlar için de konut sorunun ele alınması konusunda da çok yoğun çalışmalar yaptım. Bunların içinde Batıkent çalışması da var, Egekent çalışması da var. Egekent o zaman Karşıyaka sınırları içindeydi. Şimdi Çiğli’de. Şimdi de yeni Manisa projesi hazırlanmasında, Söke’de yeni Söke projesinin hazırlanmasında çalışmalarda bulunduk. Bu nedenle konut sorunun idari olarak toplumsal olarak, iktisadi olarak ve siyasi olarak söylüyorum ki siyasi yönüyle de yakından izlenmesini sağlamaya çalıştım. Devletlerin temel işlevleri konusunda birkaç temel mutabakat var. Birbirinden çok farklı siyasi düşünceleri taşıyan konular, dış siyaset konusunda, yargı, savunma konusunda devletlerin sorumluluk üstlenmesi gerektiğini belirtir. Bu tartışma konusu değildir. Bunun dışında tartışma konusu olmayan şu da vardır. Bir devlet ne yapmalıdır? Bu konuda çok genel bir mutabakat vardır. Bir eğitim, iki sağlık, üç sosyal güvenlik, dört konut. Devletler nerede kurulursa kurulsun, siyasi yaklaşımları ne olursa olsun bu dört konuya girmek zorundadır. Buralar münhasır kamusal alanlardır. Bunca yıllık deneyimime dayanarak söylüyorum ki, bana göre bu konu konut konusu yaşamsal bir konu.”
Konutun ne kadar özel bir tüketim ürünü olduğuna dikkat çeken Karayalçın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bana göre konut çok özel bir ürün. Çok ürün tüketiyoruz. Barınma gereksinimimizi konutla karşılıyoruz. Deprem bölgeleri için, İzmir için depremsellik konusu var. Bir de özellikle sosyal demokratlar için söylüyorum, konut aracılığıyla gelir dağılımının eşitlenmesi konusu var. Bu yüzden konut özel bir ürün. Konutun gelir dağılımını nasıl iyileştirdiğini Batıkent projesinde gördüm. Tüm bu nedenlerle kamucu devlet yönetimleri, belediye yönetimleri için konut sorununun çok özel bir önemi var. Belediye ve devletimizin konut sorununa özel bir şekilde yaklaşma zorunluluğu var. Türkiye’de konut sorunu dar gelirli aileler için yaşanmaktadır. 1961 anayasası ve 1982 anayasası bu özel ürünü yani konutu özel bir biçimde ele almıştır. 1961 anayasayı 49’uncu maddesiyle, devlete görev veriyor. Diyor ki, ‘Devlet, yoksul ve dar gelirlilerin konut edinmeleri için gerekli önlemleri alır.’ Devletimiz bunun gereğini yerine getiremedi. 82 anayasası daha da geri gederek konut hakkını getirdi. Anayasa bu hakkı kabul ediyor. Bu hak hukukçular tarafından pozitif statü hakkı olarak adlandırılıyor. Bu hak, talep etme hakkına sahip oldukları bir. Yurttaşlarımızın bu hakkını talep ettiği bir eyleme ben pek tanık olmadım. Ama bundan dokuz gün önce İspanya’da Madrid’de Barcelona’da yüz binlerce İspanyol, kiraların yüzde 50 oranın da indirilmesi için büyük bir eylem gerçekleştirdiler. Gerekçeleri de şu, diyorlar ki, ‘2024 yılında AB’de ücretler yüzde 4,7 oranında artarken İspanya’da artış yüzde 3,2 olmuş ama kira artışı da yüzde 11,5. O nedenle devlet kira artışlarına karşı önlem almalı.’ Bu oranları okuyunca gülümsedim. Aynı gün, 5 Nisan’da İspanya’da yüz binlerin gösteriyle ortaya koyduğu eylemin yanında İsviçre’de de benzer eylemler yapıldı.”
Karayalçın, konuşmasının devamında başta Almanya ve Hollanda olmak üzere Avrupa’da yaşanan konut krizine de değindi. TOKİ’den ve İstanbul Planlama Ajansı’ndan (İPA) aldığı verilere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Karayalçın, şunları kaydetti:
“Almanya’da Hollanda’da benzer sorunların yaşandığını okuyorum. Avrupa bir konut kriziyle karşı karşıya. Devletin bu konuda, anayasaların kendisine verdiği görevi yerine getirmediğini söylemiştim. İki örnek vermek istiyorum. Birini TOKİ’nin sitesinden alarak söylüyorum. TOKİ sitesinden yoksul ve dar gelirli yurttaşlarımıza yaptığı konutları ayrı bir başlık altında vermiyor. Yalnızca projeler başlığıyla veriyor. TOKİ’nin 100 bin projesi olmuş 42 bin 432 üretimi olmuş dar gelirliler için. TOKİ’nin toplam projesi ise 1 milyon 400 bin. Üreticilerin TOKİ’den aldığı krediler ise ihmal edilebilir düzeyde. İkinci veri ise İPA’nın verilerine dayanıyor. İPA, AKP’nin yönetime geldiği 2002’den itibaren yapılan TOKİ konutlarına bakmış TOKİ’nin İstanbul’da 2002’den sonra 80 bin küsür. 68 bin tanesi lüks konut. İPA’dan bahsederken, Buğra Gökçeyi de sevgi ve saygıyla anmak isterim. Piyasadaki durum daha da vahim. Piyasadaki çarpıklık ve dar gelirli yurttaşlarımızın dışlanmışlığı kabul edilebilir sınırlarının üstünde. Çeşitli yönetim örgütlerinin başında bulunan kişilerin demeçleri var. Deniyor ki, ‘Toplumumun yüzde 65’ine konut üretemiyoruz. Yalnızca yüzde 35 için üretim yapabiliyoruz.’ Böyle bir piyasaya piyasa denir mi? Müteahhitler derneği başkanı da diyor ki bugünkü koşullarda alt ve orta sınıf ev alamaz. Türkiye’nin varlıklı kesimleri konut piyasasına yatırım yapmak için giriyorlar. Konut piyasası bir tür sermaye piyasasına dönüşmüş bulunmaktadır. Türkiye’de konut piyasası öyle bir noktaya gelmiştir. 2025 yılının ocak şubat mart aylarında satılan konut sayıları açıklandı. İlk üç ayda 700 bin konut satılmış. Bu rekor. Ne olmuş da birden halkımız heveslenmiş almış 3 ayda? Piyasa uzmanları diyor ki, sermaye piyasasının uzmanları, konut fiyatları 2024 yılında enflasyonun altında kaldı yani ucuzlamış. Dar gelirlinin yaklaşamayacağı fiyatlardan bahsediyorum. İstanbul’da yakın tarihe kadar bir konutun amortismanı 25 yıl iken İstanbul’da 11 – 12 yıla inmiş. Bu olağanüstü bir değişiklik. Şimdi mevduat faizlerinin değişmesi var, o da önemli. Türkiye’de konut sahipliliği geriliyor. İPA’nın bir araştırmasına göre, 2014 yılında konut sahipleri yüzde 60.9 iken yüzde 56’ya gerilemiş. Bu yatırımcıların varlıklı yurttaşlarımızın konut piyasasına girmesi dar gelirli yurttaşların işine yaramadığı gibi fiyatlarında artmasına neden oluyor. Bana göre yapılması gereken temel şey konut piyasasının tekrar kamusal alanda kurulmasıdır.”
Türkiye’de bir konut kriziyle karşı karşıya olunduğunun altını çize Karayalçın, “Tıpkı 1980’lerdeki gibi bir dönem yaşıyoruz. Bir konut kriziyle karşı karşıyayız. Her yerde. Bu krizin bir toplumsal krize dönüşmemesi için Türkiye’nin yönetiminin öncelikle yoğun göçlerin yaşandığı Marmara ve Ege Bölgesi’nde, başta Ankara İstanbul İzmir olmak üzere 3 büyük kentimizde yoksul ve dar gelirli vatandaşlarımız için yeni bir konut siyasetini benimsemesi gerekmektedir” dedi. Karayalçın, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Nasıl olacak bu yeni konut siyaseti? Nasıl tanımlanabilir? Yeni konut siyaset Türkiye’de konut yapımıyla bağlantılı olan 4 kesimin eş zamanlı harekete geçmesini ve eş zamanlı üretim yapmasını öngörür. BU kesimlerin, benim anlatışıma göre, birincisi belediyelerdir. Türkiye’nin özellikle Samsun Adana hattının batısında kalan belediyelerin hemen hemen tümü plan yaparak yeni kent parçaları tanımlamalı ve orayı kamulaştırmalı. Bu alanların altyapısını yapmalı. Moda deyimiyle altyapılı arsa üretmeli. Üçüncü olarak yeni kent parçaları ile kent merkezleri arasında toplu ulaşım ağı kurmalı. Eşki’nin açıklamalarını dinlerken bu konuda dijital çalışmalar yapan bir ekipten bahsetti. Orada incelemelerde bulunduk. Çok mutlu oldum. Bu çalışmaların çok büyük bir önemi var. İstanbul Kadıköy’de Fikirtepe diye bir yer var. Orada yaşanan rezalet belediyelerin bu zihniyette olmamasıdır. Birini aktör belediye, ikinci aktör devlet. Devlet temel olarak toplu konut kredileri sağlamalıdır. Bir toplu konut fonu var zaten. O fonu devlet dar gelirli yurttaşların konut sahibi olacağı şekilde oturtmalıdır. Bankalar konut kredisi verebilecek potansiyelde. Bu kaynak var. Bankalar da bunu vermekten memnun olurlar çünkü Türkiye’de bu kredilerin geri dönüşü çok yüksek. 2025’te 160 milyar lira bunun için ödenecekmiş. Devlet kural koymalı, standart belirlemeli. Konut sahibi olacaklar, yurttaşlar ise sürecin üçüncü aktörü. Konut sektörüne tekil ya da toplu olarak girebilirler. Benim tercihim toplu olarak girmelidir. Kooperatifçilik deneyiminin olumlu olmadığını biliyorum. Ama çok iyi örnekler olduğunu da biliyorum. Bu nedenle benim tercihim yurttaşların toplu olarak konut sektörüne girmeleri. Toplu olarak girerlerse, kamunun yanında belediyenin karşısında yurttaşlar örgütlü olarak sürecin parçası olabileceklerdir. Kooperatif talebi örgütleyecek. Konutların projelerini hazırlayacak, kredi dosyalarını hazırlayacak, ödemeleri toplayacak, süreci izleyecek. Son aktör ise özel sektör. Bu anlattıklarımın tümünü 45 yıl önce Ankara’da Batıkent, İzmir’de Egekent projesinde uyguladım. Aradan o kadar yıl geçtikten sonra 2025 yılında Türkiye’nin yeni Egekent’lere, yeni Batıkentlere ihtiyacı olduğunu görüyorum. Türkiye’nin Yeni Batıkentlere ihtiyacı var. Türkiye konut sorununu çözecek tüm olanaklara sahip olan bir ülke. Bu sorunların çözüleceğine inanıyorum.” ifadelerini kullandı.