- İzmir
- 20.04.2025 00:23
İzmir’deki aktif faylara dikkat çeken Prof. Dr. Naci Görür, “Hepsinin büyük deprem üretme kapasitesi var” diyerek uyardı: İzmir felç olur
AYSELİN UZUN-İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Bilim Akademisi Üyesi Jeolog ve Deprem Bilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün katılımıyla Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde düzenlenen “Deprem ve Dirençli Kentler” adlı konferansta İzmir’de gerçekleşecek olası depremlere karşı alınması gereken önlemlere ve kentin yapısal açıdan dayanıklılığının nasıl artırılabilineceğine değinildi.
Naci Görür, “7 üzeri deprem oluşturursa İzmir’i felç eder. Bu fayların hepsinin büyük deprem üretme kapasitesi var. Bu faylara rağmen hiçbir şey yokmuş gibi biz bu çağa kadar nasıl geldik. Bugüne kadar kayıplarımız da var ama çok şanslıyız. Bu şanslılık nereye kadar gidecek. Her fayın kendine özgü özellikleri var. İzmir önce fay analizi yapacak. ODTÜ’deki arkadaşlarla bu çalışmalar başladı. İkinci İzmir’in topografyasına bakmamız lazım. Genellikle topografya depremde önemlidir. Bir yer topografik olarak yükselmiş bir yer azalmışsa onun çevresinde ve yakınında fay olabilir. Oranın yükselmesinin bir nedeni olabilir. O neden de fay olabilir yani topografyayı da iyi değerlendirmek lazım. Çukur yerlerde alüvyon birikintileri çoktur depremde bize zarar veren bunlardır. Topografyanın fazla olduğu yerlerde kayma göçme meydana gelir. Diğer önemli alan ise İzmir’in jeolojisini inceleyeceğiz ama ben jeolojide sorun olduğunu düşünmüyorum” sözlerini etti.
İzmir’i dirençli hale getirmek adına hayata geçirilen projeleri anlatan Soyer ise, “Şehri depreme dirençli hale getirmek için el ele verdik. Bu kapsamda 14 üniversite, 25 kamu kurumu, 38 sivil toplum kuruluşu, meslek odası ve 29 belediyeden oluşan katılımcılarımızla aldığımız kararlar neticesinde Deprem Eylem Planımızı şekillendirdik” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin aktif faylar üzerine kurulu bir ülke olduğunu ve bu nedenle de mühendislik yapılarının yerin yapısına uygun olup olmadığına çok dikkat edilmesi gerektiğine değinen Naci Görür, “Şu anda İzmir’de çok değerli bir çalışma yapılıyor. Bu çalışma dirençli İzmir için önceden yapılması gereken bir altyapı. Bu çalışma bittikten sonra eş zamanlı yürütülen çalışmalarla birlikte umarım ki İzmir dirençli bir kent haline gelecek. Depremler bu coğrafyada yaklaşık 13,6 milyon sene önce mekanizmaları kurularak başladı. 13,6 milyon seneden beri bu topraklarda depremler olagelmekte. Milyonlarca sene de devam edecektir. Böyle bir coğrafyada yurt edinmişiz. Topraklarımızın yüzde 90’ına yakın canlı faylarla kesilmiş vaziyette. Bu fayların her birinin kendine özgü karakterleri var. Her biri ne kadar büyüklükte deprem üretir, nasıl üretir, ne zaman üretir, o bölgede depremin şiddeti ne olur, bu fayların özelliklerine bağlı. Bizim yapılanmamızla, yönetimimizle hiçbir ilgisi yok. Yer yuvanın altındaki dinamikler, yer yüzünde Türkler mi yaşıyor, Avrupalılar mı yaşıyor bilmez. Faylar deprem ürettiği zaman kendi güçleri ile ve o bölgenin karakteristikleriyle etki eder. Üstündeki yapılar eğer kendi özellikleriyle uyumlu ise onu belirli ölçüde tolere eder. Yıkmaz. Fakat zıtlaşmış şeyler yapıldıysa gözüne bakmadan yıkar. O bölgede yerleşmiş insanları öldürür. Depremlerin hiçbir seçeneği bu konuda yok. Biz yeryüzünde yaşayan insanlar olarak bu bölgeyi yaşam yeri ilan ettiysek İzmir’de yapacağımız her yapıyı, yolu, tüneli, barajı, bütün mühendislik yapıları yer altının dinamikleri ve karakteristikleriyle barışık yapmak zorundayız. Yapmazsak o yıkılır ve biz de sonuçlarını görürüz” ifadelerini kullandı.
Depremlerde binlerce insanın hayatını kaybetmesinin sebebinin rant ve siyasi nedenleri gözeterek kentleri büyütmek olduğunu belirten Görür, “Bugüne kadar Türkiye’de yapıların inşası bunun dışında olmuştur. Rant kaygısı, gecekondu veya daha fazla bir şeyler yapmak için siyasi nedenlerle biz kentlerimizi büyütmüşüz. Öyle büyütmüşüz ki bu dediğimiz yer altı özelliklerine uygun değil. Bugün kendi yaptığımız hataların altında eziliyoruz. Telef oluyoruz. Bunu da düzeltmeye korkuyoruz. O kadar çok hata yapılmış ki nasıl düzeltiriz diye ürküyoruz. Fakat bir yerden başlamak zorundayız. Bu başlangıç umarım gerekenleri yapar ve bundan sonraki siyasi anlayış ve yönetim bunu devam ettirir. İzmir deprem dirençli kente dönüşür. Deprem dirençli kent, depremi minimum hasarla atlatan kent demektir. Elbette deprem kentlerde hasar oluşturur ama bu hasarların afet boyutuna çıkması bizim yaptığımız yanlışlıklardır. Bu da utanılacak bir şeydir. Biz her büyük depremde 10 binler 50 binler veremeyiz. Bunu dünya da kabul etmez. Aydın bilimle yönetilen ülkelerde depremlerde bu kadar hasar veren ülkelere bakış son derece çarpıktır. Bugün dirençli kentler yapmaya başlayan ülkeler bizim gibi 50 binleri toprağa verdiği zaman o tür ülkelere bakışı hiç de hiç değildir. Bir ülke şu büyüklükte bir depremde bu kadar insanı bir gecede toprağa gömüyorsa o ülke kokuşmuş bir ülkedir. Gerçekten bir günde siz 50 binlerden fazla insanı toprağa gömüyorsanız şapkanızı önünüze koyup düşüneceksiniz. Biz ne yaptık ya da neyi yapmadık ki bu kadar insanı toprağa verdik” şeklinde konuştu.
İzmir’de yaşanacak 7 ve üstü büyüklükte bir depremin şehri felç edeceğini dile getiren Görür, “Faylar, 7 üzeri deprem oluşturursa İzmir’i felç eder. Fayların hepsinin büyük deprem üretme kapasitesi var. Bu faylara rağmen hiçbir şey yokmuş gibi biz bu çağa kadar nasıl geldik? Bugüne kadar kayıplarımız da var ama çok şanslıyız. Bu şanslılık nereye kadar gidecek? Her fayın kendine özgü özellikleri var. İzmir önce fay analizi yapacak. ODTÜ’deki arkadaşlarla bu çalışmalar başladı. İkinci İzmir’in topografyasına bakmamız lazım. Genellikle topografya depremde önemlidir. Bir yer topografik olarak yükselmiş bir yer azalmışsa onun çevresinde ve yakınında fay olabilir. Oranın yükselmesinin bir nedeni olabilir. O neden de fay olabilir yani topografyayı da iyi değerlendirmek lazım. Çukur yerlerde alüvyon birikintileri çoktur depremde bize zarar veren bunlardır. Topografyanın fazla olduğu yerlerde kayma göçme meydana gelir. Diğer önemli alan ise İzmir’in jeolojisini inceleyeceğiz ama ben jeolojide sorun olduğunu düşünmüyorum.” dedi.
Türkiye’de imar affının yol açtığı felakete örnek veren Görür, ayrıca İzmir’de yeni seçilecek olan belediye başkanlarına deprem konusunda atabileceği adımlar hakkında önerilerde bulunduğu konuşmasında “İzmir’de ‘Vs30’ bazı yerlerde fazla bazı yerlerde düşüktür. Bunun düşük olduğu yerlerde deprem ihtimali yüksektir. Ciddi bir şekilde İzmir’in Vs30 tablosu olması lazım. Sisam Adası’nda deprem olunca burada neler olduğunu gördünüz. Fay harekete geçerse Körfez’de hiçbir bina kalmaz. Sıvılaşma çok önemli. Sıvılaşmanın olduğu yerlere de özellikle bina yapılmaması lazım. Çünkü deprem geldiği zaman yer altı suyuna basıncı vuruyor. Belediye başkanı nerede sıvılaşmanın olduğu yer varsa oraya inşaat yapmayacak. İzmir’de tsunami de olabilir. Özellikle deniz içerisinde fay hareketleriyle, denizde suyun içinde olduğu zeminin hacminde herhangi bir değişiklik olursa o zaman tsunami meydana geliyor. Belli yükseklikte oluyor. Bizim ülkemizde de bu tsunamiyi gördük. Bu çalışma da İzmir’de yapılıyor. Umuyorum ki bundan sonraki belediye başkanları da çalışmaları kesintiye uğratmadan yapar. İmar barışları bizim bir gecede binlerce insanı toprağa gömmemize sebep oldu” diye konuştu.
İzmir’in nasıl dirençli bir kent haline getirileceği konusunda ise Görür, “Birincisi yönetim sistemini değiştireceksin. Bu Meclisin yapacağı bir durum. Kent yönetimini değiştireceksin ve yönetimdeki yapılandırmayı değiştireceksin. İkincisi İzmirlileri eğiteceksin. Halk bilgili olmadığı taktirde başkan ne yaparsa yapsın İzmir’i dirençli yapamazsın. İmar barışları bizim bir gecede binlerce insanı toprağa gömmemize sebep oldu. Halkın deprem kültürü kazanması lazım. Üçüncüsü ise altyapılar. Köprü, viyadük, atık su şebekesi gibi. Bu altyapıyı da hükumet, başkan, belediyeler isterse bunu yapar.” sözlerini etti.
Başkan Tunç Soyer, 117 kişinin hayatını kaybettiği 30 Ekim İzmir Depremi sonrasında başlanan Deprem Eylem Planıyla birlikte, alanında uzman birçok kişiden yardım alındığını ve İzmir’i depreme dirençli hale getirmek adına büyük adımlar atıldığını belirtti. Soyer, bu kapsamda 94 bin 773 yapının envanterini çıkardıklarını da vurgulayarak, “Sadece İzmir değil Türkiye’nin tüm kentlerinin en temel meselesi depreme dirençli kentler yaratmak. Bundan daha önemli bir şey olamaz. Dolayısıyla Prof. Dr. Naci Görür’ün bugün burada yapacağı konuşma bizler için çok önemli. 30 Ekim 2020’de İzmir’de yaşadığımız deprem, hepimizin hayatında derin izler bıraktı. Kaybettiğimiz 117 canın acısı hala çok taze. Yaşadığımız felaketler yuvamız olan şehrin afetlere karşı dirençli olmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çünkü depremde ölmek asla kader değildir. Yaşadığımız kayıpların yegâne sebebi zamanında alınmayan önemlerdir. İzmir’de 30 Ekim depreminin hemen ardından, bir daha kimsenin yüreğine sevdiğinin acısı düşmesin ve hiç kimsenin ocağı sönmesin diye tıpkı bugün olduğu gibi yaşadığımız şehri depreme dirençli hale getirmek için el ele verdik. Bu kapsamda 14 üniversite, 25 kamu kurumu, 38 sivil toplum kuruluşu, meslek odası ve 29 belediyeden oluşan katılımcılarımızla aldığımız kararlar neticesinde Deprem Eylem Planımızı şekillendirdik. Büyük bir kararlılıkla uyguladığımız Deprem Eylem Planımız şu başlıklar üzerinde ilerledi; yapı stoku envanteri çalışmaları, depremsellik ve mikro bölge araştırmaları ve elbette kentsel dönüşüm. İnşaat Mühendisleri Odasıyla birlikte hayata geçirdiğimiz yapı envanteri ve bina kimlik çalışmaları sayesinde İzmirliler yaşadıkları binalar hakkında detaylı bilgiye sahip olabilmelerini mümkün kıldık. Bu çalışmaya depremden en çok etkilenen Bayraklı ve Bornova başta olmak üzere toplanda 94 bin 773 yapının envanterini çıkardık. Diğer yandan mikro bölgeleme yöntemiyle Bayraklı, Bornova ve Konak ilçelerinde zemin çalışmalarına başladık. Kentimizdeki yapıların güvenliğini sağlayacak bu projemizi de 2024 içinde tamamlamış olacağız” diye konuştu.
İzmir Depremsellik ve Tsunami Araştırma Merkezinin yaptığı çalışmaların sadece İzmir’e değil Aydın ve Manisa gibi çevre illeri de büyük fayda sağladığını vurgulayan Soyer, “İzmir Depremsellik ve Tsunami Araştırma Merkezi sayesinde sadece İzmir’de değil komşu illerinde deprem riskinin en ince ayrıntısına kadar incelediğimiz bir süreci başlattık. İzmir ile birlikte Aydın’ın ve Manisa’nın bir bölümünü de içine alan büyük bir alanın deprem riskinin modelliyoruz. Elde edilen veriler, kentimizin afetlere karşı dirençli yapısını güçlendirmek için temel oluşturacak. İzmir’i gelecekte neyin beklediğini ve nerelerde şehirleşmemiz gerektiğini tespit ediyoruz. Bu çalışmaların bir çıktısı olarak İzmir’in dirençli kimliğini güçlendiren örnek bir yapı doğdu, o da Ege Şehir Laboratuvarı. Bu Laboratuvar zemin ve yapı malzemelerinin fiziksel özelliklerini belirleyerek, kentsel dönüşüm projelerimizde en üstün düzey güvenliği sağladı” dedi.