- İzmir
- 07.08.2025 10:59
Aliağa’da on yılı aşkın süredir hiçbir izni olmadan faaliyet gösteren termik santralin kömür yakıtlı olduğunu belirten Ateş, bu tür tesislerin çeşitli yakıtlarla çalıştığını ve yanma sonucu kükürt dioksit, karbondioksit ile cıva içeren kirleticiler salabildiğini söyledi
KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER / İzmir’in sanayi üssü Aliağa’da, İZDEMİR Enerji AŞ’ye ait termik santralin on yılı aşkın süredir ruhsatsız çalıştığının ortaya çıkması, bölge sakinlerinin sağlığı ve çevre üzerindeki olası etkiler hakkında derin endişeler uyandırıyor. Bu durum, sadece yasal bir ihlal olmanın ötesinde, denetim mekanizmalarındaki büyük boşlukları da gözler önüne seriyor. Yıllardır kaçak bir şekilde faaliyet gösteren bir tesisin, bacasından çıkan dumanların, kullandığı suyun ve ürettiği atıkların çevresel bilançosunun ne olduğu belirsizliğini koruyor. Çünkü bu süreçte santralin emisyon değerleri, atık yönetimi, su kullanımı gibi pek çok çevresel unsurun ne şekilde denetlendiği ya da denetlenip denetlenmediği henüz bilinmiyor. Santralin kömürle çalıştığını hatırlatarak bu durum çevre ve insan sağlığına ciddi zararları olduğunu belirten Çevre Mühendisi Yakup Ateş, “Yanma sırasında açığa çıkan kükürt dioksit, partikül madde ve cıva gibi maddeler, hava, su ve toprak için ciddi bir risk oluşturur. Ayrıca bazı termik santraller yüksek miktarda cıva içeren uçucu külleri oluşturarak hava, su ve toprağı ciddi derecede kirletebilmektedir” dedi. İşyeri açma ve çalışma ruhsatıyla diğer tüm resmi belgelerini almayan tesisler aslen yok hükmünde sayıldığını ve göz ardında kalabildiğine dikkat çeken Ateş, santralin çevreye verdiği zararın geriye dönük olarak ölçülebilmesinin mümkün olmadığını ifade etti.
Aliağa’daki santralin kömür yakıtlı bir termik santral olduğunu hatırlatarak, bu tip tesislerin ciddi çevresel riskler barındırdığına dikkat çeken Ateş, “Kömür yakıtlı termik santralin çalışma mantığı ise kömürün yakılmasıyla elde edilen buhar enerjisinin türbinlere verilerek elektrik enerjisine dönüştürülmesi işidir. Termik santraller genel olarak incelendiğinde ise bahse konu olan tesisin ‘Buhar Türbinli Enerji Santralleri’ kapsamında yer aldığı ifade edilebilir. Kömür yakıtlı termik santral olan bu tesis elektrik enerjisi üretebilmek amacıyla taş kömürü, linyit, turba, fuel-oil ve doğal gaz yakıtını kullanabilir. İfade edilen bu yakıtların ebetteki yanması esnasında kükürt dioksit (SO2), karbondioksit (CO2), gibi zararlı emisyonların salımına sebebiyet vermektedir. Ayrıca bazı termik santraller yüksek miktarda cıva içeren uçucu külleri oluşturarak hava, su ve toprağı ciddi derecede kirletebilmektedir” dedi. “Santral, konum olarak sanayi yoğun bir bölgede yer alıyor. Bu da bağıl çevresel etkilerin ayrıştırılmasını neredeyse imkânsız hale getiriyor” diyen Ateş, uzun yıllar ruhsatsız şekilde faaliyet gösteren bir tesisin etkilerini geriye dönük olarak ölçmenin çok zor olduğunu vurguladı.
Aliağa Termik Santrali’nin ruhsatsız şekilde faaliyet yürüttüğü 10 yıllık dönemde çevreye verdiği zararın tespit edilip edilemeyeceği sorusu ise belirsizliklerle dolu. 10 yıl boyunca aktif olarak çalışan ve herhangi bir resmi dokümanı, belgesi olmayan bir tesisin çevresel zararlarının tespitinin mümkün olmadığını söyleyen Ateş “Ülkemizde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın tehlikeli ve tehlikesiz atıkları tespit ve kontrol edebildiği çevrimiçi otomasyon sistemleri yer almaktadır. Bu sisteme kaydının olup olmadığı ve tüm proses atıklarının sistemde beyan edilip edilmediği incelenmelidir. Ayrıca bahse konu olan termik santral konumu itibariyle çeşitli sanayi faktörlerinin yer aldığı alanda kalması itibariyle bağıl çevre etkisi tam olarak tespit edilemeyecektir. Konu hakkında fikir edinebilmek dahi zor olacaktır” dedi.
İşyeri açma ve çalışma ruhsatıyla diğer tüm resmi belgelerini almayan tesisler aslen yok hükmünde sayıldığını ve göz ardında kalabildiğine dikkat çeken Ateş, “Ülkemizde bir tesisin kurulması ve faaliyete geçirilmesi için alınması gereken çeşitli izin ve belgelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu adımın ilki Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecidir. ÇED süreci için proje tanıtım dosyaları hazırlanarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına ya da İl Müdürlüklerine faaliyetin tüm adımları ve bu adımlarda ki çevresel etkilerin detaylı incelenmesi için başvuruda bulunulur. Bakanlık ya da İl Müdürlüğü faaliyet kapsamında çevresel etkilerin detaylı incelemesini gerçekleştirirken diğer tüm ilgili kurumlardan görüş talep etmektedir. ÇED belgesini alan firma bir sonraki adım olan Çevre İzin ve Lisans belgelerini almak için sürece devam etmektedir. ÇED ve Çevre İzin ve Lisans Belgesinin ilk adımı olan Geçici Faaliyet Belgesini alan firma 1. Sınıf Gayri Sıhhi Müessese Ruhsatını alabilmek için İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik kapsamında Büyükşehir Belediyesine yukarıda ifade ettiğimiz belge ve diğer istenen belgelerle başvuruda bulunmalıdır. İşyeri açma ve çalışma ruhsatıyla diğer tüm resmi belgelerini almayan tesisler aslen yok hükmündedir ve göz ardında kalabilmektedir. Bu durum çevresel yükümlülüklerden kaçabilmesi anlamına asla gelmemektedir” diye konuştu.
İlgili tesisisin ilk olarak yeterli emisyon azaltıcı teknolojiden yoksun olup olmadığı kontrol edilmesi gerektiğini söyleyen Ateş, “Kömürün ve özellikle linyitin yakılması, partikül maddeler ve kükürt dioksit gibi her biri sağlığa ciddi ölçüde zarar verebilecek önemli kirleticileri açığa çıkartmaktadır. Aliağa bölgesinin ya da bahse konu sanayi alanının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı – Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı üzerinden incelemesi yapıldığında bölge halkına ne denli temiz ve kaliteli hava sağlanamadığı görülmektedir. 1. Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler için Büyükşehir Belediyesi, 2 ve 3. Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler için İlçe Belediyesi, Çevresel etkiler hususunda alınan tüm resmi belge ve dokümantasyonlar için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile İzmir İl Müdürlüğünden bilgi edinilebilmektedir.” ifadelerini kullandı.
Kaynak : HABER MERKEZİ