Sokaktan haber var: “Ne pembe, ne vahşi”

Midyesiyle beraber günde iki ya da üç tezgahın belediye tarafından ellerinden alındığını söyleyen seyyar satıcı, “Nerden baksanız her gün ceza yiyoruz… Hiç kimse gecesi, gündüzü, kazancı belli olmayan bir işi arzulamaz” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 05.04.2023 08:57
  • Güncelleme Tarihi : 05.04.2023 09:26
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Sokaktan haber var: “Ne pembe, ne vahşi” haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER

Uzmanların yaptığı tahminlere göre Türkiye'de yaklaşık 8 milyon insan seyyar satıcılık yaparak geçimini sokaktan sağlıyor. Ekonomik hacmi milyar dolarlarla ölçülen sokak ekonomisi simitçiden piyangocuya, baloncudan çiçekçiye, geri dönüşüm işçiliğinden ev işçiliğine onlarca iş kolunu kapsıyor. Peki, seyyar satıcılar geçimlerini sağlayabiliyorlar mı? Sokaklarda çalışmak güvenli mi? Hangi toplumsal sorunlar ile karşı karşıyalar?

Uzun yıllardır sokağın nabzını tutarak araştırmalar yapan ve alanında uzmanlaşan Sokak Ekonomisti Dr. Osman Sirkeci, “Sokağın yazılı olmayan kendi hukuku var. Bu kanunlar ise epey sert yaptırım gücüyle fiiliyata dönüyor. Hem pembe değil, hem de çok vahşi değil… Bu faaliyetleri düzenleyen bir kanuna ihtiyacımız var. Bu kanun oluncaya kadar seyyar esnaf faaliyetlerini belediyeler kendi aralarında tanımlamalıdır” dedi. Bir seyyar satıcı ise “Hiç kimse gecesi, gündüzü belli olmayan, kazancı belli olmayan bir işi arzulamaz. İnsan olsa olsa buna maruz kalır, mecbur kalır… Bazen midyesiyle beraber günde iki, üç tezgah veriyoruz belediyeye. Nerden baksanız her gün ceza yiyoruz” siteminde bulundu.  

SOKAĞIN YAZILI OLMAYAN KENDİ HUKUKU VAR

Sirkeci, sözlerine şöyle başladı: “Bir mekana bağlı kalmaksızın dolaşarak veya bir köşede sabit durarak yapılan faaliyet seyyar, gezici faaliyettir. Yaklaşık 200 sektör var dünyada saydığımız. Türkiye’de ise benim tespit edebildiğim 38 ayrı sektörde bu iş var. Mesela, seyyar simitçi, gevrekçi, gazozcu ya da bir performans uygulayıcısı, müzisyen, sanatçı, bir midye satıcısı, pamuk şekercisi, hurdacılar, atık toplayıcılar… Kayıtlı ve kayıtsız olmak üzere onlarca, yüzlerce alanı kapsıyor. Sokağın yazılı olmayan kendi hukuku var. Bu kanunlar ise epey sert yaptırım gücüyle fiiliyata dönüyor, uygulanıyor. Eğer sen hukukun dışında bırakırsan bu faaliyetleri o zaman burası kendi hukukunu kendisi yaratır. Hem pembe değil, hem de çok vahşi değil. Kapitalist sistem daha çok kar elde edeceği noktalara odaklanıyor. Mesela, alışveriş merkezleri nerede? Kent merkezlerine yığılmış durumda. Peki, nüfus nerede yaşıyor? Kentlerin çevrelerinde. Kentlerin çevreleri nereden doyacak, nasıl yaşayacak? Kent merkezlerinde seyyarlık yapmaya başlıyorlar.”

DÜNYA NÜFUSUNUN YÜZDE 10’U…

“Seyyar satıcılık illegal değildir” ifadelerini kullanan Dr. Sirkeci, “Seyyar satıcılık, Gelir Vergisi Kanunu’nda ve Türk Ticaret Kanunu’nda tanımlanmıştır. Bir gezici esnaflık faaliyetidir. Dolayısıyla kamuoyunda ortaya çıkan ‘Bu faaliyet yasadışı, bu faaliyet illegal, bu faaliyeti zabıta men eder, sen burada kira ödemiyorsun, sen burada vergi ödemiyorsun’ gibi sözler toplumsal ön yargıdır… 80’li yıllardan başlanmış bu konu, parça parça işlenmeye. Ben Türkiye’deki seyyar satıcıları, 2022 yılı itibariyle güncellemeye çalıştım. Yaklaşık 8 milyonu kapsayan bir nüfus sokakta atık toplayarak, midye satarak, gevrekçilik yaparak, pamuk şeker satarak hayatını sokaklarda kazanmaya çalışıyor. Zaten Uluslararası Çalışma Örgütü ve Birleşmiş Milletler yaptıkları tahminlerde dünya nüfusunun yüzde 10’unun sokaklarda istihdam edildiğini kaydediyor” bilgisini paylaştı.

Dr. Osman Sirkeci son olarak, “Sorunun çözümü esas olarak şurada yatıyor. Bu faaliyetleri düzenleyen bir kanuna ihtiyacımız var. Bu kanun oluncaya kadar seyyar esnaf faaliyetlerini belediyeler kendi aralarında tanımlamalıdır. Hangi parkın, hangi köşesinde, hangi metronun, hangi girişinde, nokta, nokta, numara, numara, kod, kod belirlenmeli” dedi.  

osman sirkeci000

BELEDİYEYE GÜNDE İKİ, ÜÇ TEZGAH VERİYORUZ!

Konak’ta midye satan bir seyyar satıcı ise şu mesajı iletti: “Hiç kimse gecesi, gündüzü belli olmayan, kazancı belli olmayan bir işi arzulamaz. İnsan olsa olsa buna maruz kalır, mecbur kalır. Bizi en çok zorlayan ise belediye, zabıta. Tezgahı ilk açtığım gün zabıta bir ağabeyle küçük bir görüşmemiz oldu. Onlar da aslında bizim emeğimizin farkındalar… Aydın bir toplum planı olmayanların, toplumsal sorunları çözme yöntemi kolluk ya da şiddet oluyor ne yazık ki. Ülkede yoksulluk var ama biri gelip diyor ki sana, ‘Bunu yapamazsın, başının çaresine bak’. O endişe ve belirsizlik insanı yıpratabiliyor. Herkes bir mücadele içerisinde. Zaten adamın parası olsa gider dükkanını açar, karda, kışta sokağın pisliğiyle uğraşmaz. Aslında empati kurarsak üstesinden gelebiliriz. Zabıta bizi gördüğü anda kovalıyor, tezgahı alıyor. Bazen midyesiyle beraber günde iki, üç tezgah veriyoruz belediyeye. Nerden baksanız her gün ceza yiyoruz. Siyasi iktidarın çözmeyi reddettiği sorunları yüzünden hatta yarattığı sorunları yüzünden yoksullaşan milyonlarca insanı var. Evli olsaydım, çoluk çocuğum olsaydı seyyar satıcılık daha zor olurdu tabi. Mükemmel bir hayat vaat etmiyor ama günü kurtarıyor, karnını doyuruyor. Özellikle birikim mümkün değil. Sokakta birikim mi olur? Sigortasız insanlar olduğumuz için de hastalanmak tehlikeli bir durum. Bir sonraki anı belli olmayan bir iş bu. Güvencesizlik çok belirgin bir sorun.”