- İzmir
- 28.04.2025 17:07
Marmara Denizi'nde meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından İzmir'deki afet yönetimi ve şehir planlaması üzerine kaygılar arttı. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu kentteki mevcut altyapı eksiklikleri ve bilinçsizlik konusunda uyarıda bulundu.
23 Nisan 2025 tarihinde Marmara Denizi Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem, ülke genelinde büyük paniğe yol açtı. Depremin İzmir'den de hissedilmesi, kentteki mevcut afet yönetimi eksikliklerini yeniden gündeme taşıdı. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada İzmir’in deprem karşısında yetersiz kaldığını ve kentte ciddi iyileştirmelere ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada şu hususlara değinildi;
“Bilindiği üzere, 23 Nisan 2025 Salı günü saat 12:49'da merkez üssü Marmara Denizi Silivri açıklarında, Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Merkezi verilerine göre 6.2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. Sağ yanal atımlı Kuzey Anadolu Fayı'nın Marmara Denizi içerisindeki uzantısında, Kumburgaz segmenti üzerinde gerçekleşen bu deprem 13 saniye sürmüş olup, şu ana kadar herhangi bir can ve mal kaybına yol açmamıştır.
Esasen, 6.2 büyüklüğünde ve karadan uzak bir noktada meydana gelen bu depremin hasar yapma riski son derece azdır. Buna rağmen yurttaşlarımız büyük bir paniğe kapılmış ve bir kısmı geceyi sokaklarda geçirmek zorunda kalmıştır. Afete dönüşme olasılığı son derece düşük olan bu depremin ardından gösterilen yoğun tepki, son derece düşündürücü ve kaygı vericidir.
Deprem sonrası yaşanan panik açıkça göstermektedir ki, yurttaşlarımız:
Binalarının oturduğu zemine,
Binalarına,
Ve en önemlisi mevcut sisteme güvenmemektedir.
Ülkemizde bilim insanlarının yaptığı çalışmalar ve yaşanan tecrübeler, depremlere karşı yıkım eşiğinin, depremin konumuna bağlı olarak, hâlâ gelişmiş ülkeler seviyesinde olmadığını ortaya koymaktadır. İstanbul ve İzmir gibi büyük metropoller, 6.5 ve üzeri büyüklükte meydana gelecek depremler karşısında ağır can ve mal kayıplarına açık bir biçimde, kontrolsüz olarak büyümeye devam etmektedir. Ne merkezi hükümetlerin ne de yetkileri kısıtlı belediyelerin kısa, orta veya uzun vadeli etkili planlamaları henüz bulunmamaktadır.
Nüfusun neredeyse %90’ının kentlerde yaşadığı ülkemizde, uzun vadeli planlar ile yeni bir şehirleşme politikasına acil ihtiyaç vardır. Mevcut koşullar altında metropollerin mevcut nüfuslarını sağlıklı ve güvenli bir şekilde yaşatma şansı kalmamıştır. Çünkü her doğa veya insan kaynaklı olay, kentlere afet olarak geri dönmektedir.
Bu noktada özellikle şu sorulara dikkat çekmek isteriz:
İzmir’de olası bir deprem sonrası için belirlenen acil toplanma alanlarının sayısı, yer seçimi ve ulaşılabilirliği yeterli midir?
Yurttaşlar, afet anında nerede toplanacaklarını ve nasıl bir yönlendirme izlemeleri gerektiğini bilmekte midir?
Acil durum planları ve tatbikatlar düzenli olarak yapılmakta mıdır?
Kentin su, elektrik, iletişim altyapıları ile hastaneler ve itfaiye gibi kritik tesislerin depreme dayanıklılığı kamuoyuna şeffaf bir şekilde açıklanmış mıdır?
Bir diğer önemli husus, deprem ve afetin özdeş kavramlar olarak değerlendirilmesinin yanlışlığıdır. Deprem bir doğa olayıdır, afet ise sonuçtur. Deprem, afetlerden biridir. Gelişmiş ülkelerde geçmiş tecrübelerden ders alınarak doğa olaylarının afete dönüşme oranı azaltılmışken, ülkemizde maalesef tam tersi bir durum yaşanmakta ve özellikle yoksul vatandaşlarımız ölüm riski altında yaşamaya mecbur bırakılmaktadır.
İzmir kenti de en az İstanbul kadar yüksek deprem kaynaklı afet riskiyle karşı karşıyadır. Ancak, kentte plan altlığı oluşturan jeolojik ve jeoteknik mikrobölgeleme etütleri ya tamamlanmamış ya da yaygınlaştırılamamıştır. Beş ilçe belediyesinde halen jeoloji mühendisi bulunmamaktadır. Binaların zemin ve temel etütleri ile zemin iyileştirme uygulamaları yeterince denetlenememektedir.
İzmir’in acil durum yönetimi konusunda ciddi eksiklikleri bulunmaktadır.
Acil durum planları ve toplanma alanları yalnızca kâğıt üzerinde mevcuttur. Deprem anında yaşanacak kaosun nasıl önleneceğine dair yurttaşların bilgi ve farkındalık düzeyi oldukça yetersizdir. Ayrıca halkı bilinçlendirmeye yönelik düzenli tatbikatların yapılmaması, afet yönetim kapasitesinin kâğıt üzerinde kalmasına yol açmaktadır.
Öte yandan, İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde yasa ile kurulan ve son derece kritik öneme sahip Afet İşleri Daire Başkanlığı'nın, Deprem ve Kentsel İyileştirme Dairesi ile birleştirilmesi büyük bir hata olmuştur. Birbirleriyle ilişkili olsa da görev tanımları farklı olan bu iki birimin ayrı ayrı yapılandırılması gerekmektedir. Afet İşleri Daire Başkanlığı'nın sürekli eğitilecek uzman kadrolarla yalnızca depreme değil, her türlü doğa ve insan kaynaklı afete karşı donanımlı ve hazır olması gerekmektedir. Stratejik ve yaşamsal bir birimin başka bir daireyle entegre edilmesi, yapının hantallaşmasına ve etkinliğinin azalmasına neden olmuştur. Büyükşehir Belediyesi'nin bu değişikliği gözden geçirmesi ve konusunda uzman, liyakat sahibi yöneticilerle daha etkin bir afet yönetimi yapılanmasına gitmesi büyük önem arz etmektedir.
Özellikle, 30 Ekim 2020 İzmir Depremi'nden bu yana kentte afet yönetimi konusunda "bir arpa boyu" yol alınamadığı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu durum, kentin halen büyük riskler altında olduğunu ve alınması gereken önlemlerin aciliyetini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Ayrıca, afet sonrası iyileştirme ve yeniden inşa süreçlerine dair net bir yol haritasının bulunmaması da olası bir büyük depremin ardından krizlerin daha da derinleşmesine yol açacaktır.
Bu düşüncelerle, yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor; merkezi ve yerel yönetimleri ivedilikle etkili, şeffaf ve bilim temelli önlemler almaya davet ediyoruz”