Tunç Soyer’in tutukluluğuna itiraz edildi: Ne hile var ne menfaat, sadece halk için üretilmiş bir model

İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer’in tutukluluğuna itiraz edildi. 14 sayfalık itiraz dilekçesinde tutuklama gerekçelerine tek tek cevap verildi

  • Oluşturulma Tarihi : 11.07.2025 12:07
  • Güncelleme Tarihi : 11.07.2025 12:07
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Tunç Soyer’in tutukluluğuna itiraz edildi: Ne hile var ne menfaat, sadece halk için üretilmiş bir model haberinin görseli

SEMİ TEKTAŞ / İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer’in tutukluluğuna karşı avukatları aracılığıyla yapılan itiraz dilekçesi, kentsel dönüşüm projeleriyle ilgili yürütülen soruşturmanın “hukuki temelden yoksun” olduğunu savunuyor. İtiraz dilekçesinde konutların meclisten oy birliği ile alındığının vurgusu yapıldı. Soyer’in avukatları, İzmir 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin 4 Temmuz 2025 tarihli tutuklama kararının kaldırılmasını ve müvekkillerinin derhal tahliyesini talep etti.

BU BİR YOLSUZLUK DEĞİL, HALK KONUT MODELİDİR

İtiraz dilekçesinde Soyer’e yönelik iddiaların herhangi bir kişisel menfaat ya da hileli davranış içermediği vurgulanırken, suçlamaların temelinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “Halk Konut” adı altında geliştirdiği alternatif kentsel dönüşüm modeli olduğu belirtildi. Bu modelin, deprem sonrası riskli binalarda yaşayan yurttaşlara güvenli ve düşük maliyetli konutlar sağlama amacı taşıdığı ifade edildi. Dilekçede ilgili konuda şu şekilde savunma yapıldı;

“Halk Konutun başlatılmasının nedeni, müteahhitlerin İZBB’nin açtığı kentsel dönüşüm ihalelerine belediyenin kat karşılığı payını düşürmek için yıllardır girmemesine karşı çözüm arayışıdır. Halk konutun başlatılmasının nedeni özellikle yasal bir çözüm üretilmeyen "Ya yık ya da güçlendir" kıskacında müteahhitlerin insafına terkedilen yurttaşa ucuz ve güvenli konut sağlama çabasıdır. Halk Konutun başlatılma nedeni, sosyal devlet ilkesinin de bir gereği olarak yerel yönetimin nerdeyse sıfır karla yurttaşlarına güvenli konutlar inşa etme amacıdır. Halk konutun başlatılma nedeni 2012’den bu yana yerini belediyeye terk etmiş ve kendi konutlarını bekleyen yurttaşın kangren olan sorununa çare bulma isteğidir. Halk Konut’un başlatılmasının sebebi; 30 Ekim depreminin tehlikeyi ve ihtiyacı bir kez daha yakıcı olarak göstermesidir”

KOOPERATİFLER YOLUYLA RANT YERİNE DAYANIŞMA

Dilekçeye göre, müteahhitlerin belediyenin açtığı ihalelere girmemesi nedeniyle çözüm arayan Soyer yönetimi, yurttaşların örgütlenerek kurduğu yapı kooperatifleri ile İZBETON arasında protokoller yapılmasını sağladı. İZBETON’un “sıfır kâr marjıyla” bu yapım işlerinde yer aldığı, modelin ilk örneği olan Dilber Apartmanı’nda başarı sağlandığı ve bu binaya yurttaşların “Soyer Apartmanı” adını verdiği aktarıldı. Dilekçede ilgili konuda şu şekilde savunma yapıldı:

“Modelin özü şudur: Kurulacak yapı kooperatifleri vasıtasıyla inşa edilecek konutlar sözleşme doğrultusunda kentsel dönüşüm amacıyla tapusunu belediyeye devreden hak sahiplerine ve kooperatif üyelerine ait olacak, bu süreçte İZBETON neredeyse sıfır karla yurttaşın konut edinmesine destek olacaktır. Bu yolla onlarca apartman ile İZBETON arasında sözleşmeler imzalanmış ve söz konusu inşaatlar da neredeyse bitme aşamasına gelmiştir. Kaldı ki İZBB yalnızca bu modeli dayatmamış aynı zamanda ihaleler açmaya devam ederek müteahhit firmaların da sorumluluk almalarını sağlamıştır. Bu yolla ihale edilen birçok proje alanı da tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilmiştir.”

İZBETON’UN YETKİSİ MECLİS KARARIYLA VERİLDİ

İtirazda, İZBETON’un söz konusu projelerde yer almasının Belediye Meclisi’nin oy birliğiyle aldığı karara dayandığı, yapılan tüm protokollerin hukuka uygun olduğu ve Sayıştay denetiminde de bu konuda bir mevzuata aykırılık bulunmadığının tespit edildiği hatırlatıldı. Dilekçede ilgili konuda şu şekilde savunma yapıldı:

“Yapılan çalışma ve görüşmeler sonucunda kentsel dönüşüm alanlarında yapılacak inşaatların yapımını üstlenen yüklenici firma bulunamaması gerçeğinden hareketle bu işin İZBETON AŞ tarafından yapılması konusunda fikir birliği oluşmuş, Belediye Meclisi oybirliği ile verdiği kararla kentsel dönüşümün İZBETON AŞ tarafından yapılmasına karar vermiştir. Kentsel dönüşüm yapılacak alanlarda gecekondu niteliğinde evi olan kişiler ilgili yasa hükümleri uyarınca mülkiyetlerini İzmir Büyükşehir Belediyesine devretmiş, Belediye de bu yerlerin kentsel dönüşüm işinin yapılması için Meclis kararı ile İZBETON AŞ'yi yetkilendirmiştir. İZBETON AŞ işin yapımı için oluşturulan kooperatiflerle protokoller imzalamıştır. İZBETON AŞ süreçte kâr amacı gütmemiş, sembolik olarak %1'lik kâr payı ile işin yönetimini üstlenmiştir. Kurulan kooperatiflere üye olan kişiler ödeyecekleri aidatlarla işin yapılmasını sağlayacak, yüklenici payı olan bağımsız bölümler aidat ödeyen üyelere, diğer bağımsız bölümler ise arsa sahibi olan kişilere verilerek yapım tamamlanacaktır. Oluşturulan bu sistem; yaşanan kimi idari sorunlar, sistemin işleyişinde karşılaşılan zorluklar, teknik aksaklıklar ama en önemlisi de inşaat maliyetlerinde yaşanan sürekli ve yüksek artışlara rağmen ilerlemiştir. Halen bütün kooperatifler faal durumdadır. İnşaat seviyelerinde gecikmeler söz konusu ise de iş devam etmektedir. Kimi yapılar için teslim süresi dahi dolmamıştır. Müvekkilin belediye başkanlığı döneminde işler bu şekilde devam ederken 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerde müvekkil belediye başkanı adayı olarak gösterilmemiş, bu nedenle belediye başkanı ve yönetimi değişmiştir. Dolayısıyla 31 Mart 2024 tarihinde sonra yapılan ya da yapılmayan iş ve işlemlerden müvekkilin sorumluluğu yoktur.”

SUÇ YOK, TUTUKLAMA GEREKÇESİZ

Avukatlar, dosyada ne bir hileli davranış ne de dolandırıcılığa konu olabilecek bir menfaat ilişkisi bulunduğunu belirterek, “Dosyada dolandırıldığını iddia eden bir kişi bile yok. Ne hile var ne de kişisel çıkar” ifadelerine yer verdi. Ayrıca soruşturma süresince tüm belgelerin savcılığa iletildiği ve Soyer’in tutuksuz yargılanmasını engelleyecek herhangi bir delil karartma ya da kaçma şüphesi olmadığını savundular. Dilekçede ilgili konuda şu şekilde savunma yapıldı:

“1. CMK'nın 100 maddesi uyarınca tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli şüphe sebebinin varlığını gösteren somut delillerin yanı sıra tutuklama sebebinin bulunması gerekir. Tutuklama sebepleri CMK'nın 100/2 maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup bu sebepler kaçma ya da delilleri karartma şüphesini gösteren somut olguların ve kuvvetli şüphenin bulunmasıdır. Somut olayda bu koşulların hiçbirisi gerçekleşmemiştir.

2. Müvekkilin kaçma şüphesi yoktur.

a. Müvekkil tüm Türkiye'nin bildiği, tanıdığı bir kişidir. Hayatı boyunca kamu hizmeti yapmıştır. 10 yıl Seferihisar Belediye Başkanlığı, 5 yıl İzmir Büyükşehir belediye Başkanlığı yapmıştır. Seferihisar İlçesinin Ulamış Köyünün kırsalında 75 m2 zeminde oturan iki buçuk katlı bir evde yaşamaktadır. Bu ev kendisine aittir ve uzun yıllardır aynı adreste yaşamaktadır.

b. Müvekkil hakkındaki soruşturma 2 yılı aşkın süredir devam etmekte olup müvekkil de bu soruşturmadan haberdardır. Belediye başkanlığı döneminde suçlamayla ilgili olarak istenilen belgeleri savcılık makamına göndermiş, teftiş yapan Mülkiye Müfettişine gerekli açıklamaları yapmış, soruşturmanın her aşamasında gerçek durumun anlaşılması için çaba göstermiştir.

c. Hakkındaki soruşturma nedeniyle kaçması söz konusu olmadığı gibi bu durumu ortaya koyan somut bir husus iddia düzeyinde dahi ileri sürülmemiştir. Tutuklama kararında da kaçma şüphesini gösteren hangi somut olgunun bulunduğu izah edilmemiş, gerekçe yazılmamış, kanunda yer alan hükümdeki sözler matbu şekilde tekrar edilerek şablon bir gerekçe yazılmıştır. Anayasa Mahkemesi kararlarında da dile getirildiği üzere, gerekçeli karar hakkı, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının bir uzantısı olup, müvekkil hakkında verilen tutuklama kararında "kaçma şüphesini gösteren somut olguların" ne olduğu açıklanmamış, gerekçe yazılmamış, ileri sürdüğümüz savunmaya dair görüşler tartışılmamış, bu savunmalara neden itibar edilmediği yazılmamıştır.

3. Müvekkilin delilleri karartması gibi bir durum da söz konusu olmadığı gibi karartılacak delil de yoktur.

a. CMK'nın 100 maddesi uyarınca tutuklama kararı verilebilmesi için delilleri karatma şüphesini gösteren somut olguların bulunması gerekir.

b. Müvekkil hakkındaki soruşturmadaki deliller belediye, şirket ve kooperatif kayıtlarıdır. Bu kayıtlar defalarca incelenmiş, istenilen her aşamada savcılık makamına verilmiş, üzerinde yapılan incelemeler sonucunda farklı tarihlerde denetim raporları ve bilirkişi raporları düzenlenmiştir. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında suç sayılan eylem olup olmadığı, varsa hangi suçu oluşturduğu gibi hukuki nitelemeye ilişkin tartışmalar yapılacak olup delillerin ne olduğu hususunda bir tartışma yoktur. Esasen Cumhuriyet Başsavcılığı söz konusu soruşturmayı iki yıla yakın süredir devam ettirmekte olup öncesinde de birçok idari denetim mekanizması işletilmiştir. Bu zamana kadar bütün deliller toplanmış olup müvekkilin serbest kalması durumunda etkileyeceği ya da karartacağı bir delil söz konusu değildir.

c. Müvekkil 31 Mart 2024 tarihinden bu yana belediye başkanı da değildir. Yani belediye yönetimi üzerinde söz sahibi olmadığı gibi belediye görevlileri üzerinde yönetici konumu da yoktur. Bu bakımdan serbest kalması durumunda belediye idaresine yönelik bir etki ya da baskı yapması imkânı da yoktur.

d. Hakkındaki soruşturma kapsamındaki delilleri karartma ihtimali olmadığı gibi bu durumu ortaya koyan somut bir husus iddia düzeyinde dahi ileri sürülmemiştir. Tutuklama kararında da delilleri karatma şüphesini gösteren hangi somut olgunun bulunduğu izah edilmemiş, gerekçe yazılmamış, kanunda yer alan hükümdeki sözler matbu şekilde tekrar edilerek şablon bir gerekçe yazılmıştır. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da dile getirildiği üzere gerekçeli karar hakkı Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının bir uzantısı olup, müvekkil hakkında verilen tutuklama kararında "delilleri karatma şüphesini gösteren somut olguların" ne olduğu açıklanmamış, gerekçe yazılmamıştır.”

“TUTUKLAMA YERİNE ADLİ KONTROL UYGULANMALI”

Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince tutuklamanın en son çare olması gerektiği belirtilen dilekçede, adli kontrol tedbirlerinin yeterli olacağı ve tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğu vurgulandı. Dilekçede, “Bu bir hukuk krizi. İhale yapılmadı deyip kenara çekilmek yerine yurttaşın derdine çözüm arayan bir başkan yargılanıyor” ifadeleri yer aldı. Dilekçede ilgili konuda şu şekilde savunma yapıldı:

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, müvekkilimizin tutuklu kalması yasaya ve soruşturma içeriğine aykırı olacağından;

1. İzmir 2. Sulh Ceza Hakimliği'nin 04.07.2025 gün ve 2025/1223 Sorgu sayılı tutuklama kararının öncelikle CMK'nın 268/1 maddesi uyarınca kararı veren Hakimliğinizce incelenerek kaldırılmasını, müvekkil MUSTAFA TUNÇ SOYER'in TAHLİYESİNE,

2. Müvekkil hakkında verilen yakalama, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin kararlara itiraz edilmiş olmasına rağmen bu itirazımızın değerlendirilmemesi nedeniyle söz konusu itirazlarımız hakkında karar verilmesini,

3. Bu talebimizin yerinde görülmemesi halinde CMK'nın 268/3-b maddesi uyarınca itirazımın incelenmesi için İZMİR ASLİYE CEZA MAHKEMESİ'NE gönderilmesini, İzmir Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılacak inceleme sonucunda itirazımızın kabulüne karar verilerek, İzmir 2. Sulh Ceza Hakimliği'nin 04.07.2025 gün ve 2025/1223 Sorgu sayılı tutuklama kararının kaldırılarak müvekkil MUSTAFA TUNÇ SOYER'in TAHLİYESİNE, Karar verilmesini müvekkil adına saygıyla talep ederiz.”