Türkiye Ceza İnfaz Sisteminde Tarihi Dönüşüm: Model Alan Ülkeden Model Olan Ülkeye

Türkiye, ceza infaz sisteminde son 20 yılda gerçekleştirdiği kapsamlı reformlarla uluslararası arenada model ülke konumuna yükseldi.

  • Oluşturulma Tarihi :
  • Güncelleme Tarihi :
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Türkiye Ceza İnfaz Sisteminde Tarihi Dönüşüm: Model Alan Ülkeden Model Olan Ülkeye haberinin görseli

Türkiye, ceza infaz sisteminde son iki dekâda kapsamlı bir dönüşüm sürecinden geçti. Eski güvenlik odaklı yapılar yerine modern, insan merkezli rehabilitasyon programları ve uluslararası standartlarla uyumlu cezaevleri inşa edildi. Bu sürecin detayları, WTJ (Dünya Türk Yazarlar Birliği), TİNGADER ve TYGD tarafından düzenlenen çevrimiçi toplantıda Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım tarafından paylaşıldı.

2005’TEN GÜNÜMÜZE YENİ CEZA İNFAZ SİSTEMİ

Yıldırım’ın değerlendirmelerine göre Türkiye’de ceza infaz sistemi, 2005 yılıyla birlikte köklü bir değişim sürecine girdi. Eski cezaevlerinin yetersiz yapıları, modern infaz yaklaşımının gerektirdiği şartları sağlayamıyordu. Bu nedenle: 300’den fazla yeni infaz kurumu inşa edildi, çok sayıda eski yapı kapatıldı ya da yenilendi, ceza infaz kurumları güvenlik odaklı yapıdan iyileştirme ve rehabilitasyon merkezli yapıya dönüştü.

TÜRKİYE MODEL OLAN ÜLKE

Genel Müdür Yıldırım, konuşmasına Türkiye’nin uluslararası alanda cezaevi yönetimi ve infaz sistemi konusunda artan prestijine dikkat çekerek başladı. İstanbul’da düzenlenen ICPA 27. Yıllık Kongresine tam 91 ülkeden 705 kişinin kendi imkanlarıyla katıldığını hatırlatan Yıldırım: “Bu tablo Türkiye’nin infaz alanındaki konumunu gösteriyor. Artık sadece model alan değil, model olan bir ülkeyiz.” ifadelerini kullandı. 

Toplantıda 151 oturumun gerçekleştiğini, 35 farklı ülkenin Türkiye’den özel görüşme talep ettiğini belirten Yıldırım, bunun dünya infaz camiasında Türkiye’ye duyulan güvenin göstergesi olduğunu ve birçok uluslararası kurumun, Türkiye’ye farklı alanlarda ödüller verdiğini söyledi.                           

“Adalet Ormanları” projesi, uluslararası çevresel kategorilerde örnek gösterildi.

KRİZ YÖNETİMİNDE BAŞARI

6 Şubat depremi, Türkiye’nin infaz kurumlarının kriz yönetimi açısından önemli bir sınavıydı. Yıldırım bu süreci şu çarpıcı örnekle anlattı:

“Kahramanmaraş Türkoğlu Cezaevi’nde deprem sabah 4’te oldu. Sabah 8’de kahvaltı dağıtıldı. Ceza infaz kurumlarında hiçbir can kaybı yaşanmadı, hızlı tahliye, planlama ve güvenlik süreçleri başarılı şekilde yürütüldü. Binden fazla infaz koruma memuru gönüllü olarak deprem bölgesine destek verdi. Ayrıca deprem sonrası binlerce aileye yardım ulaştırıldı ve ceza infaz teşkilatının koordinasyon gücü bir kez daha ortaya koyuldu.”

GÖRÜNMEYEN KAHRAMANLAR

Ceza infaz kurumlarında görev yapan 87 bin personelin fedakârlığına dikkat çeken Yıldırım, ''Bu kapsamda: Yıpranma tazminatı gibi iyileştirmeler hayata geçirildi, Ankara Eğitim Merkezi’nde düzenli hizmet içi eğitimler başlatıldı, personelin moral, motivasyon ve mesleki yeterliliklerini güçlendiren yeni uygulamalar devreye alındı. Türkiye’de bugün 87 bin personel, ceza infaz sisteminin güvenli, modern ve insani şekilde işlemesi için görev yapıyor.'' ifadelerini kullandı.

CEZAEVİ DOLULUK ORANLARI

Konferans Yöneticisi Müslüm Aktürk’ün “Doluluk oranları ve cezasızlık algısı” konusundaki sorularına Yıldırım net bir perspektifle yanıt verdi:

“Türkiye’de cezaevlerindeki hükümlü sayısı yüksek olsa da bunun temel nedeni, uygulanan ceza politikalarının etkinliğidir. Birçok batı ülkesinin aksine, Türkiye’de uyuşturucu gibi suçlardan cezaevine girme oranı yüksektir. Cezaevlerinde 10 yıl ve üzeri cezası olan hükümlüler büyük bir oranı oluşturuyor.”

Yıldırım, cezasızlık algısının gerçeği yansıtmadığını ve dosyalar doğru şekilde delillendirildiğinde cezanın mutlaka uygulandığını vurguladı.

TOPLUMUN MERAK ETTİĞİ SORULAR

Genel Müdür Enis Yavuz Yıldırım, konferansın soru-cevap bölümünde ise toplumun merak ettiği konulara açıklık getirdi.

Genel Müdür Yıldırım, cezaevlerinde üretilen ekmeklerin kurum içinde tüketildiğini, israfı azaltmak için geri dönüşüm projeleri uygulandığını belirtti.
Yıldırım, lojmanlı camilerin bir kısmının derneklerin katkısıyla yapıldığını, eksik bölgeler için planlamaların sürdüğünü söyledi.

Genel Müdür Enis Yavuz Yıldırım, konferansın soru-cevap bölümünde toplumun merak ettiği konulara açıklık getirdi.

Yıldırım, cezaevlerinde üretilen ekmeklerin kurum içinde tüketildiğini ve israfı azaltmak amacıyla geri dönüşüm projelerinin uygulandığını belirtti. Ayrıca lojmanlı camilerin bir kısmının dernek katkılarıyla yapıldığını ve eksik bölgeler için planlamaların sürdüğünü ifade etti.

“İnfaz sistemi ulusaldır, bölgesel farklılık olmaması gerekir. Kesinlikle yoktur diyemem; çünkü hukukun olduğu yerde yorum farklılıkları olabilir” diyen Yıldırım, çeşitli konularda şu bilgileri paylaştı:

Mahkûm Ücretleri: Açık cezaevlerinde çalışan hükümlülerin ücretleri dışarıdaki standartlarla bire bir kıyaslanamaz; ancak sigorta hakları korunuyor.

Personel Can Güvenliği ve Bölgesel Uygulamalar: Tüm iyileştirmeler gündemde ve bölgesel farklılıkları ortadan kaldırmak için standart uygulama çalışmaları devam ediyor.

GİH Sınıfından Emniyet Hizmetleri Sınıfına Geçiş: “Uzun süredir gündemimizde olan bu haklı talep, Adalet Bakanlığımız tarafından değerlendiriliyor. Büyük bir deprem felaketi ve hassas ekonomik süreçlere rağmen, personelin iyileştirilmesi için çalışmalar devam ediyor.”

Cezaevlerinden Topluma Uzanan Köprü: İnfaz sisteminin nihai hedefi, hükümlülerin topluma sağlıklı şekilde kazandırılmasıdır. Isparta Yalvaç’ta görev yapan Sosyolog Selamettin Baysal’ın “Hükümlülerle yürüttüğümüz terapili süreçler” sözlerine yanıt veren Yıldırım, sistemin temel anlayışını özetleyerek şunları söyledi: “Hepiniz bizim için kahramansınız. Bu sistem sizlerin fedakârlığı ve emeğiyle ayakta duruyor.”

ULUSLARARASI STANDARTLARI YAKALAYAN BİR SİSTEM

Türkiye, ceza infaz alanında hem bölgesel hem de küresel ölçekte örnek gösterilen bir noktaya geldi. Yenilenen kurumlar, güçlenen personel yapısı, teknolojik altyapı, rehabilitasyon odaklı yaklaşım ve uluslararası iş birlikleri bu dönüşümün temelini oluşturuyor. Genel Müdür Enis Yavuz Yıldırım’ın sözleri, bu yolculuğun henüz tamamlanmadığını gösteriyor: “87 bin personelimizin sorumluluğu üzerimizdedir. Ceza infaz sistemi her gün yenileniyor, gelişiyor. Çalışmaya devam edeceğiz.”

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım’ın konuşmasının özeti şöyle:

''Biz burada uzun yıllar mümkün olduğunca model alarak yol aldık. Ama günümüzde bunu kurumsal taassup ile ifade etmiyoruz; artık sadece model alan değil, model olan bir ülke olduk.

15 gün önce, İstanbul’da, Dünya Cezaevleri Birliği (ICPA) 27. yıllık toplantısını düzenledik ve ev sahipliği yaptık. Bu toplantıya bugüne kadar Türkiye’de yapılmış uluslararası toplantılarda en yüksek katılımlardan biri gerçekleşti: 91 ülkeden 705 katılımcı iştirak etti.

Şunu da ifade etmek isterim: Siz oteli ayarlarsınız, biletlerini gönderirsiniz; birçok ülkeden katılımcıyı sağlarsınız. Ancak misafir olan katılımcılarımız gerek yol giderlerini gerek otel masraflarını kendileri karşıladılar ve katılım için ayrıca bir ücret de ödediler. Çünkü bu toplantıya katılmak, ülkeler açısından infaz alanında prestij meselesiydi.
Dolayısıyla ciddi bir gönüllü katılım oldu. IBA Başkanı Sayın David’in bana ifade ettiği üzere, bugüne kadar yaptığımız en büyük ve en kapsamlı toplantı oldu. 151 oturum gerçekleşti.

Bizi ilgilendiren kısmı şuydu: Bu 151 oturum içerisinde ben bugüne kadar IBA toplantılarının özellikle son üçüne katılmıştım, bu dördüncüsü oldu. Gittiğimiz hiçbir ülkede ev sahibi ülkeden randevu istemek ya da özel görüşme talebi çok olmadı. Ancak bu toplantıda, gelen ülkelerden üst düzey yöneticilerden 35’i bizimle özel görüşme talep ettiler. Bunların arasında Doğu Avrupa ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri de vardı.
Görüşme talep eden ülkelerin tamamı, sistemimizdeki gelişmeden etkilendiklerini, mekanizmalarımızı öğrenmek istediklerini, eğitim merkezlerimize öğrenci göndermek istediklerini ifade ettiler. Birçoğuyla da işbirliğine ilişkin önemli görüşmeler gerçekleştirdik.

Bu güzel tablonun yanı sıra bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum: Ceza infaz sistemimizin sorunları var. İnfaz mevzuatımızla ilgili eleştirilebilir yönler mevcut. Biz de genellikle meseleye siyah veya beyaz gözle bakıyoruz. Oysa, güzel yapılan işleri görmekle birlikte yapılması gereken işleri de görmek, meseleyi daha reel değerlendirmek anlamında doğru bir tercih olur.''

KRİZ YÖNETİMİ

Kriz yönetimi, ceza infaz kurumlarında çok önemli bir başlık. Ceza infaz kurumları birçok riskle karşı karşıya kalabiliyor. 90’larda yaşanan cezaevi isyanları, yangınlar, 2000’li yıllarda Urfa yangını gibi olaylar bunun örnekleri. 6 Şubat depremi ise dünya ceza infaz sistemlerinin yaşadığı en derin krizlerden birini bize yaşattı.

Toplantıda da ifade ettim: Yaklaşık 50 bin kişinin vefat ettiği bu depremde ceza infaz kurumlarımızda yıkım kaynaklı bir vefat olmamıştır. Bu bizim için bir gurur vesilesiydi.

Depremden hemen sonra yapılması gereken işler vardı: Ceza infaz kurumlarındaki yaşam devam ediyordu. Sabah 4.17’de deprem oldu, Türkoğlu Kahramanmaraş Cezaevi’nde 8.30’da hükümlülere kahvaltı verdik. 48 saat içerisinde seyyar mutfaklarla faaliyetleri sürdürdük. 750 ring aracıyla 7.400 mahkumu başka cezaevlerine naklettik. Depremlerin risklerinden uzak tutmak için gerekli tedbirleri aldık.

Kriz yönetimini anlatırken kurumsal kapasite ve gücü de gösteriyoruz. Sayılarımız Avrupa ülkelerine göre yüksek olabilir; ancak deprem sürecinde saatlik ve günlük olarak yaptıklarımızı paylaştık. Ayrıca 5.400 sivil vatandaş ve personel ailesini ceza infaz kurumlarında ağırladık; bazı hakim ve savcılarımız da koğuşlarda kaldı.

Deprem felaketinin sıcak günlerinde bu olaylar kamuoyunun odaklandığı enkaz ve ölümler dışında kalan meselelerdi. Dünya cezaevlerine, ilk 24 ve 48 saatte oluşturduğumuz kriz masalarını, sevkleri ve lojistik destekleri anlattık.

Deprem deyince CEKUT’tan bahsetmeden olmaz: O tarihte cezaevleri kurtarma ekibimizin sayısı 380 civarındaydı, tamamen gönüllülerden oluşuyordu ve AFAD tarafından akredite edilmişti. AFAD’ın çağrısı üzerine arama-kurtarma görevine girdiler. Kahramanca çalışarak 41 kişiyi enkaz altından sağ kurtardılar.

Adalet Bakanımızın talimatıyla bu ekiplerin sayısını artırdık. Ancak mesele sadece sayıyı artırmak değil; eğitimlerini almaları, bilinçli olmaları çok önemli. Eğitimsiz kişiler deprem bölgesine giderse sadece yük olurlar.

Şu anda ekip sayısı bin 746’ya ulaştı ve Türkiye’nin çeşitli yerlerine dağıtıldılar. Önümüzdeki süreçte sayıyı daha da artırmayı planlıyoruz.

Depremden bahsetmişken bir başlık daha açmak istiyorum: İnsanımız zor zamanlarda kendi sınırlarının ötesine geçebiliyor, fedakârlığında sınır tanımıyor. Depremler devam ederken yaklaşık 1.000 infaz koruma memuru, ailelerinin muhalefetine rağmen gönüllü oldu ve ceza infaz kurumlarına destek vermek için en az 6 ay süreyle görev yaptılar. Kahraman personelimizi bir kez daha şükran ve sevgiyle anmak istiyorum.

PERSONELİN MOTİVASYONU

Genel Müdür Enis Yavuz Yıldırım, ceza infaz sistemi personelinin refahı ve motivasyonunun sistemin başarısının anahtarı olduğunu vurguladı. “İnsan kaynakları her sistemin başarısını belirler. Bunun iki yönü vardır: Birincisi bilgi, donanım ve kurumsal kültür; ikincisi ise personelin motivasyonu ve moralidir” dedi.

Bu kapsamda kurum, beş eğitim merkezi aracılığıyla her yıl yaklaşık 80 bin eğitim gerçekleştirmekte. Yıldırım, Ankara’da gerçekleştirilen eğitim planlama ve değerlendirme toplantılarının, personelin bilgi ve donanımını sürekli geliştirmek amacıyla yapıldığını belirtti. Ayrıca uzaktan eğitim ve yerinde eğitimlerle personelin sürekli olarak güçlendirildiğini söyledi.

Yıldırım, personel refahı ve yakınmalar konusunda ise devletin imkânları çerçevesinde çözümler üretildiğini, üst makamların bu konuda hassasiyet gösterdiğini ve 2016–2017 yıllarında Cumhurbaşkanı’nın takdiriyle yıpranma hakkı ve tazminatı uygulamalarının hayata geçirildiğini aktardı.

İNSAN HAKLARININ VİTRİNİ

''Ve bir bütün olarak ceza infaz kurumlarımızı biz insan haklarının vitrini olarak görüyoruz. Siz de ifade ettiniz; bu sadece bizde böyle değil, dünyada da böyledir. Biz uzun yıllar Türkiye’de ceza infaz sistemimizi ziyaret etmeye gelen uluslararası kuruluşlara durumumuzu anlatmaya çalışıyorduk.
Daha bundan bir ay önce, geçmişte sadece genel sekreter yardımcısı düzeyinde bizlerle muhatap olan Avrupa İşkence Önleme Komitesi'nin başkanı Antalya’da müdürler toplantımızda konuşuyordu. Davet ettik, konuştu. Ne beklediklerini söyledik, söylediler.
Biz de kendilerine şunu söylüyoruz: Biz ceza infaz kurumlarımızın denetlenmesinden memnuniyet duyuyoruz. Daha dün Meclis Hükümlü ve Tutuklu Alt Komisyonu, Sayın Mustafa Alkış’ın başkanlığında cezaevlerimizde inceleme yaptı. Biz bu incelemelerden memnuniyet duyuyoruz ve bu inceleme sonuçlarından —gerek CPT'nin, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin inceleme sonuçlarından— biz istifade ediyoruz.
Çünkü bizim amacımız olumsuzlukları kapatmak değil; olumsuzlukları ortadan kaldırmak. Ve bu çok geniş alanda kendi tespitlerimizin dışında bu tip kuruluşların, STK’ların, derneklerin tespitlerinden de istifade ediyoruz. Kamuoyuna yansıyan haberlerden istifade ediyoruz. Ve bunların içerisinde gerçeği yansıtanların derhal arkasına bakıyoruz, yapılması gereken işlere bakıyoruz.
Ceza infaz sistemimizin gelişmesi adına 87.000 personelimizle millet adına çok önemli bir sorumluluğu üstlendiğimizin farkındayız. Bu noktada Sayın Bakanımızın liderliği bizim için önemli. Yaptığımız olumlu faaliyetlerde çok büyük destek görüyoruz. Sayın Bakan Yardımcımız sürekli bizimle birlikte. Ben Türk ceza infaz sisteminin uluslararası saygınlığından, geldiği noktadan son derece memnunum. Ancak asla “yeter” demiyoruz. Hiç durmadan devam etmesi gereken çalışmalar var. Çünkü dünyanın her yerinde çok zorlu, çok problemli, çok netameli bir alanın içerisinde olduğumuzun bilinci içerisindeyiz. Bu bilinç içerisinde çalışıyoruz.''

CEZASIZLIK ALGISI

''Türkiye'de bir cezasızlık algısından bahsediliyor. Ben bu tartışmalara girmek istemiyorum. Ancak cezasızlık algısından bahsederken cezaevlerindeki hükümlülerin sayısının çokluğundan da bahsediyoruz. Bu ikisi bir çelişkidir esasen.
Yani cezaevlerinde bugün 420.000'in üzerinde hükümlü ve tutuklumuz var. Bu sayı cezaevlerinde madem böyle ve bu sayının önemli bir miktarı 10 yıl ve üzeri cezalarla yatıyor. Biz bunların tüm istatistik çalışmalarını yapıyoruz.
Hemen bu vesileyle şunu da ifade edeyim: Batı ülkelerine, batı hukuk sistemlerine göre “Bizde cezalar caydırıcı değil, hafif” diyenler de maalesef çok bilinen bir yanlışı tekrarlıyorlar. Biz uluslararası kıyaslamalar yapıyoruz. Temel suçlarla ilgili cezaları ortaya koyuyoruz, listeliyoruz. Bu cezaların yerine getirilme oranlarını ortaya koyuyoruz. Yani cezaevinde kalma sürelerini de ortaya koyuyoruz. Ve sonuçlara baktığımız zaman, bizim batı hukuk sistemlerinde, akredite hukuk sistemlerinden hiçbirinden daha az cezalandırmadığımızı görüyoruz.
Ancak az önce de ifade ettim: Doğru ifade etmeyişi nedeniyle ya da doğru perspektiften bakmama sebebiyle adeta hiçbir şeyin cezası yokmuş gibi… Biraz da bunu biz bazen kamu görevlileri de yanlış ifade ediyorlar.
Mesela daha bugün bir yerde “Hırsızlık yapanın cezası yok” dediler. İşte dışarıdan diyelim ki bisikletinizi çaldılar, diyelim ki evinizden bir şeyi çaldılar. Ben de onlara şunu sordum: “Hırsızlık yapanın cezası yoksa, benim cezaevimde toplam 80 yıl hırsızlıktan ceza almış adamı kim gönderdi o zaman?” Ha demek ki doğru soruşturmalarla, doğru dosyalarla, doğru delillendirmeyle evet; Türkiye'de işlenen her suçun da ona uygun cezası var ve bu cezalar uluslararası uygulamalardan kopuk değil.
Ben özellikle gündelik olaylara göre “Ceza artsın / ceza azalsın” söylemlerinin de kamuoyundaki söylemlerinde çok bilinçli olmadığını düşünüyorum. Gündelik olaylarla ceza hukukunun sistematiği değişmez.
Zaten özellikle Adalet Bakanlığı'nın yöneticileri de bu konuda, Sayın Bakanımız başta olmak üzere, görüşlerini ifade ediyorlar. Cezaevlerine hükümlü artışıyla beraber pek tabii şeyler yapıyoruz; bu konuda planlamalar yapıyoruz.''

CEZA POLİTİKASI

Genel Müdür Yıldırım, “Bir cezaevi yöneticisi olarak değil, 34 yıllık bir hukukçu ve hakim olarak söylüyorum: Türkiye’de cezaevlerine giren kişi sayısının fazlalığı suç işleme oranının yüksek olmasından kaynaklanmıyor. Bu durum, ceza politikalarımız ve benimsediğimiz tercihlerle ilgili” dedi.

Avrupa ülkelerindeki uygulamalarla karşılaştırma yapan Yıldırım, “Uyuşturucu kullanımı bazı ülkelerde daha yaygın olmasına rağmen cezaevlerinde çok az kişi bulunuyor. Türkiye’de ise hükümlülerin yaklaşık üçte biri uyuşturucu suçlarından içeride. Bu konuda sert bir politika izliyoruz ve bunun gereğini yerine getiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Yıldırım, kamuoyundaki yanlış algılara da dikkat çekti: “Sıkça dile getirilen ‘Bizde cezaevine çok kişi giriyor; demek ki suç işleme yaygın’ ifadesi doğru değil. Bu, ne sosyolojik ne de bilimsel bir gerçeklik yansıtıyor. Sadece gündelik sohbetlerde dile getirilebilecek bir yorumdur.”

Yıldırım, Türkiye’nin ceza politikalarının ve infaz sisteminin uluslararası standartlara uygun olarak şekillendirildiğini vurguladı. “Cezaevlerindeki yüksek sayı, suç oranının yüksek olduğu anlamına gelmez. Bizim politikamız ve uygulamalarımızın bir sonucudur” dedi.

 

Kaynak : HABER MERKEZİ

Okumaya Devam Et

Aşağı kaydırmaya devam edebilir veya ilgi alanınıza göre seçim yapabilirsiniz.