Akkaya: Yazmadan önce çok okumak gerekiyor

Yazar olmasının yanında ressamlık da yapan Buket Başaran Akkaya, okumanın yazmaktan önce geldiğini belirterek kaliteli kitaplar yazabilmenin yolunun özgün olmaktan geçtiğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 31.12.2016 09:06
  • Güncelleme Tarihi : 31.12.2016 09:06
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Akkaya: Yazmadan önce çok okumak gerekiyor

NİLGÜN TAZE ÖZEL HABER

Çocukluğu gazete ve kitap okuyan bir aile ortamında geçen yazar Buket Başaran Akkaya’nın yazma serüveni, radyoda haber dinlendikten sonra aile büyüklerinin “Ne olacak bu memleketin hali?” ile başlayan gündem tartışması ile başlar. Çoğu zaman çözümsüz kalan sorulardan sonra babasının gazete ya da ansiklopedisini alarak odasına çekilmesinin ardından ‘Arkası Yarınları’ dinleyen Akkaya, dinlediği radyo oyunlarından çok etkilenerek yazmaya karar verir.

Gece lambası altında dinlediği oyunlara ilişkin birçok metin yazdığını ifade eden yazar Buket Başaran Akkaya, yazdıklarının bir gün radyoda yayımlanmasını hayal ettiğini belirterek, “Radyo oyunlarından çok fazla etkilendiğimi çok net anımsıyorum. Oradaki karakter seslerini ete kemiğe büründürür, efektlerle ortamı hayal etmeye çalışırdım. Gece lambası altında buna benzer çok metin yazdım. Hayalim bir gün onları radyoda dinlemekti. Liseye kadar yazma serüvenim günlüklerden öteye geçmedi. Lisede yerel gazetelerde köşe yazıları yazmaya başladım. Üniversiteye geldiğimde yeterince okumadığımı daha doğrusu okuma disiplinimin olmadığını anlayacaktım. Yazma eyleminin ciddi bir okuma sürecinden geçmeden gerçekleşemeyeceğini de. Bu gerçekle yüzleştiğimde yazdığım öykü ve şiirler uzun süre bende saklı kaldı” dedi.

OKUYARAK YAZMA

Üniversite yıllarında öğretmeni Suat Taşer’e muhteşem sandığı şiirlerini götürme cesaretini bulduğunu ifade eden Akkaya, “Öğretmenimin ‘Neden şiir yazıyorsun?’ sorusunu ‘Yarışmalara girmek için’ şeklinde yanıtladım. Öğretmenim ise cevabıma ‘Sen at mısın?’ şeklinde bir soru ile yanıt verdi. Özgüvenim yerle bir olmuştu. İyi ki de olmuş. Bu soru beni sarsarak kendime getirdi. Okuldan mezun olup İzmir Devlet Tiyatrosunda göreve başlayana dek ciddi anlamda yazamadım. Gözlemliyor gözlemlerimden öyküler yazıyor ama ‘Ya beğenmezlerse’ korkusu ile kimseye gösteremiyordum. Bilirkişiler tarafından beğenilmek takdir görmek güzeldi de eleştiriyi pek kaldıramıyordum. Üstelik öykülerim biraz sanki benmerkezciydiler. İşte bunu fark ettiğimde ilk kez kendimi eleştirdiğimi anımsıyorum. Daha fazla okumalıydım. Daha bilinçli okumalar yapıyor ama hala yazmaktan korkuyordum. Arkadaşlarım beni Hidayet Karakuş beyin kursuna yönlerdi. Orada da benim gibi yazmaya gönüllü birçok arkadaşım oldu” açıklamasını yaptı.

“YAZMAK BİR YAŞAM TARZIDIR”

Sanatçıların topluma karşı sorumlu olduğunu söyleyen Akkaya, şunları söyledi: “Çünkü sanatçı hem aykırıdır hem de bütünün bir parçası olarak topluma ayna tutar. Yazmak, hayata karşı durmanın bir göstergesidir. Yazarken de çizerken de kendimi özgür hissediyorum. Fırça ya da kalem fark etmiyor. O an duygularımı hangisiyle daha iyi ifade edeceksem ona yöneliyorum. Aslında yaptığınız işi sevmek ve saygı duymak çok önemli. Bu bireyin yaptığı işe inancını da beraberinde getiriyor. İnandığınızın üzerine giderseniz onu olgunlaştırabilirsiniz. Sonra içinizdeki meyveler öykü, şiir, roman, yağlı boya, sulu boya, heykel şeklindedökülmeye başlar ve yazmak yaşam tarzınız oluverir zamanla. En azından ben öyle hissediyorum. İnsanları, çevreyi gözlerken kendimi çoğu zaman bir kurgunun içinde buluyorum. Ya da çevremdeki canlı cansız dikkatimi çeken ne varsa gözlemlerken onlara bir geçmiş yaratıyorum. Onlar benim öykü kahramanlarım oluyorlar. Bir kelimenin bir fotoğrafın peşinden gidip ete kana cana bürününceye kadar çekilen sancının hazzını bir ananın doğum sancısına benzetiyorum.”

SU VE HAYAT

Bugüne kadar yayımlanan birçok hikayeye sahip olduğunu söyleyen Akkaya, 2009 yılında İlya Yayınevi’nden çıkan ilk öykü kitabı Su ve Hayat’ın okuyucusuyla buluştuğunu belirtti. Kadına dair olanı yazmak ya da resimlemenin içinde bitip tükenmeyen bir pınar gibi aktığını ifade eden Akkaya, “Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde farklı kadınların yaşamlarından kesitler var. İkinci bölüm ise kitaba ismini veren, yedi öyküden oluşan Su ve Hayat öyküsü. Bu yedi öyküye bir kadının kendisiyle yüzleşmesi diyebiliriz. Öykülerin pek çoğu bir an, bir durum, bir fotoğraf ya da kulağıma takılan bir sözcükten yola çıkarak kurgulanan kısa öyküler. Aslında yağlıboya ve sulu boya resimlerimin de çoğu içlerinde bir kadın öyküsü canlandırıyor. Örneğin Su ve Hayat öyküsünün önce yağlı boya tablosunu çalıştım ardından öyküler doğdu” şeklinde konuştu.

ÇOCUK MASALLARI

Çığlık, Engel, İki Çığlık İki Türkü Bir Ağıt, Umutlar Tekrar Yeşerince gibi oyunlarının devlet tiyatrolarının yanı sıra İzmit, Eskişehir ve İstanbul şehir tiyatroları repertuarına alındığı bilgisini veren Akkaya, “Top Yayıncılık’tan çıkan Gül Annemin Masalları’nı Gülter Yalman anlatırken, derleyen de ben oldum. Çocukken annem, anneannem bana çok güzel masallar anlatırlardı. O masalları hiç unutmadım. Bir gün anneme ‘Gel seninle ana kız bir yolculuğa çıkalım. Sen bize anlattığın masalları bana tekrar anlat. Ben de onları derleyip resimleyip kitap formatına getireyim. Bu masallar artık hiçbir yerde yok, çocuklarımız da bu masalları bilmeli. Aktarmak bizim görevimiz ne dersin anneciğim?’ dediğimde annem çok heyecanlandı ve 76 yaşında bilgisayarda yazı yazmayı öğrenip o masalları torunları için kaleme aldı. Ben de derleyip yayınevine verdim. Top Yayıncılık dosyamızı severek basmaya karar verdi. Basıma hazır bir öykü dosyam ve henüz yazım aşamasında olan bir gençlik romanım var” ifadelerini kullandı.

EDEBİYATIN MİHENK TAŞLARI

Örnek aldığınız yazarların üniversite yıllarında Suat Taşer, Turgut Özakman, Sedat Veyis Örnek, Metin And gibi isimler olduğunu söyleyen Akkaya, şu ifadeleri kullandı: “Öğrencileri olmaktan onur duyduğum bu hocalarımı sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum. Işıklar içinde olsunlar. Onlar benim hem tiyatro hayatımda hem de yazma serüvenimde öykündüğüm yazarlardır. Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Oya Baydar, Ece Temelkuran, Virginia Woolf, Gabriel Garcia Marquez ve Marc Levy, Sibel Türker, Tezer Özlü etkilenerek okuduğum satır aralarında kaybolduğum yazarlardan ilk aklıma gelenler. Nazım Hikmet, Orhan Veli Kanık, Cemal Süreya ve tabii ki oyunlarıyla şiirleriyle romanları ve öyküleriyle çok etkilendiğim yazar Murathan Mungan.”

YAZMAK SANCILI BİR SÜREÇTİR

Okumaz yazarlar hakkında onları okumadığı için hiçbir şey düşünmediğini ifade eden Akkaya, “Nereden mi biliyorum okumadıklarını? Metin okutmuyor kendini. Tıpkı kelek çıkan karpuz gibi. Tatsız, renksiz bir karpuzu sırf para verdiniz diye oturup yer misiniz? Ben yemem! Böyle bir kitabı da okumam. Yazmak zorlu bir süreçtir. Yalnızlık ister ve kendi başınalık ister. Yazı, yazarını kimseyle paylaşmak istemez. Çoğu iyi metinler yazarları tarafından bu sancılı süreçten geçerek damıtılırlar. Yazar kimliğini okuyarak oluşturur. Yazmak sorgulamaktır, mesaj vermektir, uykudan uyandırmak yeni ufuklar açabilmektir okuyucusuna. Güldürürken düşündürmektir. Bu yüzden okumadan yazıla bilineceğine inanmıyorum” dedi.

YETERLİ TEŞVİK YOK

Akkaya, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye'de okuma yazmaya yeterli önem ve teşvikin verilmediğini belirterek şunları söyledi: “İşin içine devlet politikası girdiğinde durum farklı boyutlara taşınıyor. Bunun bedelini çocuklar ağır ödüyor bence, üstelik hiç farkında olmadan. Çocuk ebeveynlerini rol model alıyor. Dayatma istemiyor ve ‘Bu kitabı oku!’ emir kipine katlanamıyor. Eğer bir evin içinde anne baba okuyorsa çocuk da mutlaka bir yerden başlıyor. Bir evde mutlaka kütüphane olmalı. Kızım ilkokula başladığında ona birkaç kitap almıştım. Üç boyutlu ve resimli harika kitaplar. Ama kızım bir kez bile dönüp bakmadı kitaplara. Düşündüğümde ona sormadan aldığımı fark ettim bu kitapları, yani dayatmıştım ‘al bunları oku’ diye. Sonra evin her köşesine kitaplar, dergiler koydum. Ergenlik yıllarında ciddi anlamda okumaya başladığını fark ettim. Onun aldığı kitapları okuyup onunla değerlendirdik. Bu çok hoşuna gitti sonra da benim kütüphanemdeki bazı sevdiği yazarların kitaplarını kendi oluşturduğu kitaplığa yerleştirdi.”

GENÇLERE TAVSİYELER

Yazar olmak isteyen gençlerinyerli, yabancı, klasik, eleştiri, tanıtım metinlerini ne kadar okuyabiliyorlarsa o kadar çok okuması tavsiyesinde bulunan Akkaya, “İmla Kılavuzu ve sözlük hep ellerinin altında olsun. Mitoloji, tarih ve felsefe yazar adaylarının olmazsa olmazı olduğunu düşünüyorum. Gündemdeki olayları çok iyi takip etsinler. Gözlem ve araştırma yetisini geliştirmeleri gerekli. Kendisini en doğru nasıl ifade edebiliyorsa o türde yazmaya gayret göstersin. Zamanla yazmaya karar verdiğinde türünü de kendisi belirleyecektir. ‘Algıda seçicilik’ sanatın hangi dalında ürün verirseniz verin çok önemli. Bir gazetenin orta sayfalarına düşmüş küçücük bir haber size kocaman bir eser yaratmanızda öncü olabilir” ifadelerini kullandı.

“ÇOK OKUYUP AZ YAZIYORUM”

Akkaya ilk kitabı basıldığında neler hissettiğini anlatarak,“Yazmakla yazar olduğumu, çizmekle de ressam olduğumu düşünmüyorum. Ben dekoratörüm. Tiyatro oyunlarında mekân ve kostüm tasarlıyorum. Geçimimi bu yolla karşılıyorum. Yani bu benim profesyonel işim. İşimi çok seviyor ve soranlara ‘Ben hayallerimi gerçekleştiriyorum üstüne para veriyorlar’ diye tanımlıyorum. Her zaman da böyle bir işim olduğu için çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Tasarımcı olmak için çok meraklı olmalısınız. Hayal gücünüz çok güçlü olmalı. Tiyatro ‘miş’ gibi yapılan bir sanattır. Tiyatro tasarımı da öyle tabii ki. Açlığınız hiç bitmiyor sürekli yan sanat dallarıyla flört halinde hissediyorsunuz kendinizi. Sonra bir bakmışsınız bir yerde resimleriniz sergileniyor diğer yerde öyküleriniz dergilerde ki yerini alıyor. Tiyatrolar oyun metinlerinizi kabul ediyorlar. Bunların hepsi size güç veriyor ve daha çok yazmak istiyorsunuz. Ben yazmak için ne zaman masa başına geçsem içimdeki ses ‘okuuuu!’ diye inletir ortalığı ve rahat vermez. Bu yüzden az yazıyor çok okuyorum” şeklinde konuştu.

“ÇOĞALARAK BÜYÜYORUM”

İlk dosyası Su ve Hayat’ta kadın temalı öyküler yer aldığını ve kitabın birinci bölümünde farklı kadınların yaşamlarından kesitler verilirken ikinci bölümde bir kadının 7 öyküde kendisiyle yüzleştiği bilgisini veren Akkaya, şu ifadeleri kullandı: “Onunla ilk karşılaşmamı hiç unutmuyorum. -Kitap kokusu- derim ben matbaadan çıkan kitapların kokusuna. İlk o kokuyu duyumsamak istedim. Harika bir duyguydu. İlk deneyimdi eğrisiyle doğrusuyla bir ilkim olması açısından çok değerliydi hala da öyle hissediyorum. Gül Annemin Masalları isimli kitabımın yeri ise bende çok farklı. Anne-kız el ele verip bir kitap yazdık. Annem anlattı ben derledim. Annem şimdi çok mutlu hissediyor yeryüzündeki çocuklara bir armağan bıraktığı için. Ben de çok mutluyum bir kitaba anne-kız imza attığımız için. Ama en önemlisi 100 belki de 150 yıllık masallar bugünün çocuklarıyla buluştu. Bir bitmiş öykü dosyam, yazımı sürmekte olan bir gençlik romanım var. Tiyatro oyunlarım, suluboyalarım, yağlı boyalarımla mutlu mesut çoğalarak gidiyoruz. Teşekkürlerimle.”

 

Haber Merkezi