- Kültür-Sanat
- 11.05.2025 13:23
Arıza Babanın Çatlak Kızları isimli kitabın yazarı Ayten Kaya Görgün, kitabında kadınların ayakta kalabilmek için erkeklere oranla daha fazla çaba sarf etmesi gerektiği gerçeğini gözler önüne seriyor
NİLGÜN TAZE ÖZEL HABER
Ayten Kaya Görgünün Arıza Babaların Çatlak Kızları adlı romanında, Sivastan Ankaranın kıyısına yerleşen insanların büyük kente dahil olma çabası anlatılıyor. Aynı zamanda kişilerin kendini sürdürme ve değerlerini yitirmeme çabasına da tanıklık edilen romanda, farklı kadın hikâyeleri üzerinden kadının yeni dünyadaki konumu sorgulanıyor.
Bireyin var olma mücadelesinde kadının iki-üç kat daha fazla engel aşmak zorunda olduğunu gözler önüne seren Görgün, deneyimlerini şu şekilde paylaştı: Annemin en yaramaz kızı benim. Ablalarım zamanlıca evlenip çoluğa çocuğa karıştılar. Ben millete kötü örnek oluyormuşum. Neymiş, çok geziyormuşum! Biliyorum şimdi eve girdiğimde babam yıkılmış kaşlarının altından yan yan bakacak. Annem mutfakta homurdanırken kabı kacağı birbirine çarpacak. Bir kız bu saatte eve mi gelirmiş hı? İşten çıkalı ne kadar oldu, şimdiye kadar nerede sürtüyordun? diyecek, ben de Anne kaç kez anlatacağım bir şiir grubumuz var. Dokuz on kişiyiz, iş çıkışı buluşup haftada bir gün şiir okuyoruz. Bugün çarşamba, siz günü çarşafa dolarken biz şiir okuyorduk diyeceğim. Annem tezgâhın önünde elinde sarı bezle birlikte dolanırken durup bana öyle bir bakış attı ki, arkasından da zınk diye o soruyu sordu. Şiir ne işe yarar?
HAYATIN ÖĞRETTİKLERİ
Göç hikayelerinin atmosferini ustaca kurgulayarak masalsı bir girişten sonra tanıştırıldığımız karakterlerin şehirdeki yeni hayatına eğildiğimiz romanda Görgün, Hayat öğretti, evin en yaramaz çocukları, büyüyünce en çabuk hizaya girenlerden olurmuş. Önce bir adam çıktı karşıma. Gökte ararken yerde bulduğum. Karadutum, çatal karam, çingenem. Daha nem olacaksın, dedi. Denize girer gibi adamın koynuna girdim. Dalgaların arasında sallanırken baktım kollarımda bir çocuk, hah eksiktim tam oldum, dedim. Sonra, yarın işsiz kalırım korkusuyla devletin en sert surat kapılarından birini çaldım. Açıldı kapılar, onca apoletinin arasında say ki asker oldum. Sözlü değil, makbul olanından yazılı bir emir geldi, oku! Kurumumuz çalışanlarına okuma alışkanlığı kazandırmak için emirle kitap okutup özet çıkartıyor, bunu da diğer çalışanların karşısına geçerek anlatmamızı istiyordu. Say ki lise sırasında öğrencisin. Okunması emredilen kitap, yazar Zeki Sarıhanın Cumhuriyetçi Kadınlarıydı ifadelerini kullandı.
ŞİİR DEĞİL ÖYKÜ YAZIYORSUN
Kitap okuma emrini üstüne alarak üç yüz kişilik dolu salonda Kara Fatmadan başlayıp Ayşe Kadına kadar sunum yaptığını ifade eden Görgün, Nazımın bizim kadınlarımıza uğramadan sözü bitirmek olmazdı. Yaptığım sunum çok beğenildi, hele de şiir kısmından sonra omzunda üç yıldızlı adamlar beni tebrik etmek için sıraya girdiler. Amir, omuzları yıldızlı olanından beni çağırıp Sen kürsüde o şiiri okurken, herkes birbirine bu kimin memuru dedi, bana bu gururu yaşattın ya ödül olarak yarın izinlisin dedi. Anama telefon açtım, artık kulakları iyi işitmiyor, bağırdım Anne şiirin ne zaman ne işe yarayacağını bilemeyiz. O bir sürprizdir. Yarın izinliyim sana geliyorum Babam dedi ki Sen uyduruyorsun. Her yurdum insanı gibi ben de şiir yazdım. Bir gün yazdıklarımı da cesaretimi de toparlayıp usta bir şairin karşısına çıktım. Usta baktı baktı, Sen şiir yazmıyorsun ki dedi. Sen öykü yazıyorsun şeklindekonuştu.
İLK ÖYKÜNÜN YAYIMLANMASI
Romandaki kadınların kendilerini var etme çabalarında arıza babalarına karşı ancak çatlak olurlarsa ayakta kalabileceklerini söyleyen Görgün, bunların yanı sıra kurgudaki sıçrayışların ve neden-sonuç ilişkilerinin merak dozunun kararında tuttuğunu söyledi. Görgün, doksanlı yılların sonuna doğru ilk öyküsünün yayımlanmasını şu şekilde anlattı: İlk öyküm yayımlandığında elimde Sanat Eylemi isimli dergi ile eve koştum. Baba bak ben bir öykü yazdım babamın anlattığı, benim hiç görmediğim toprakların, insanların hikâyesini yazmıştım. Coği babanın cuheri. Yazdıklarımı babama okumaya başladığımda sonuna dek dinledikten sonra ilk yorumu, Sen uydurmuşsun hep. Senin yazdıklarının hiç biri olmadı dedi. Babama, marifet uydurmakta demedim artık. Babam haklı çıktı. Ben iflah olmadım, ne kelimeler bıraktı peşimi ne ben onları. Yıllarca eteğimde biriktirdiğim hikâyeleri, yüzleri, sokak aralarında topladığım atasözlerini ve de uydurduklarımı hepsini bir araya getirdim, hepsinden kalan; bir roman, Arıza Babaların Çatlak Kızları. Bu kez kitabı alıp anama koştum, yazdıklarımdan bir iki sayfa okudum, anam Gız sen de hiç utanma yok mu olanı biteni hep yazmışsın deyip yüzüme tükürdü.