Barışa ritim tut

İzmir Müzisyenler Derneği Başkanı Oktay Çaparoğlu ile ritmin insan üzerindeki etkisi hakkında güzel bir sohbet gerçekleştirdik. “Ritim bazen coşkuyu zikretme şeklidir” diyen Çaparoğlu, dernekte vermiş olduğu ritim derslerine ve ritmin kendisi için ne ifade ettiğine de değindi


  • Oluşturulma Tarihi : 29.12.2017 06:43
  • Güncelleme Tarihi : 29.12.2017 06:43
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Barışa ritim tut haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER

İzmir Müzisyenler Derneği Başkanı Oktay Çaparoğlu, müziğin ritmine dair paylaşımlar bulundu. Müziğin ritmi dışında hayatın ve insanın ritmine de değinen Çaparoğlu, barışın ve ritmin sesini duyurmak için çok çaba sarf ettiklerini vurguladı.

Dernek olarak sürekli ‘Barış’ kelimesini kullandıklarını belirten Çaparoğlu, yine barış ile başladı cümlesine: “Barışın sesini, defle, müzikle, ritimle daha yüksek çıkartabileceğimize yürekten inanıyoruz. Bu bize bir yol, hedef çiziyor. Her zaman, her yerde barışın sesi olmak istiyoruz. Her türlü faşizme karşı duruyoruz: Faşizm milliyetten olabilir, dinden olabilir, emek sömürüsünden olabilir, cinsiyetten de olabilir. Biz tüm bunlara karşı; hangi renkten, ırktan, dinden, cinsten olduğu fark etmez gel barışa ritim tutalım, diyoruz.”

HER ENSTRÜMANIN BİR ŞAHSİYETİ VAR

Dernekte hafta sonları ritim dersleri de veren Çaparoğlu, müzikteki ritmin ne olduğundan söz açtı. Çaparoğlu, “Ezgi ve uyumla birlikte müziği oluşturan bir öğe olarak vurgu, uzunluk ya da seslerin, durakların düzenli bir biçimde yinelenmesinden doğan düzen” dedi. Def ve erbane ustası da olan Çaparoğlu, defin sadece ritim aleti ya da yan enstrüman olarak görülmesi hakkında da konuştu. Çaparoğlu, “Defjenliğin üç tane sanat boyutu var. Birinde def tek başına solo, orada defi çalan kişi serbesttir. Güçlü ya da zayıf çalarsın, içinde ne varsa 4-5 dakikada onu güzel bir şekilde tekniklerle gösterirsin. İkincisi def yanında başka bir enstrümanla birlikteyken, orada da bütün enstrümanlar birlikte yürümeli, ne ben def ile diğer enstrümanı bastırırım ne de diğeri defi bastırır. Yani orkestra içinde bütün müzik aletleri eşittir ve enstrümanlar ezgiyi takip eder. Ama ritim ön planda ise ezgi ritmi takip eder. O yüzden def yardımcı enstrümandır demek doğru değil, her enstrümanın bir şahsiyeti vardır. Piyano deften daha iyi ya da def piyanodan iyidir demek doğru değil” diye aktardı.

“Ritim benim için hem müziğin hem de yaşamın en temel ögesidir” diyen Çaparoğlu, “Küçükken merdiven çıkarken her adımda içimden ritmik bir şeyler mırıldanıyordum. Büyük bir coğrafyada, farklı kültürlerin beşiğinde yaşıyoruz. Kültürel zenginliğimize birçok alanda olduğu gibi müziğimizde de rastlamak mümkün. Anadolu’nun her köşesinde müziğimizin kendine has okunuşu, icra şekli ve bir tavrı vardır. Şimdi sadece mırıldanmamalıyız. Müziğimizi birçok yerde gururla inşa etmeliyiz” cümlelerini kullandı.

MEVLANA, FUZULİ, YUNUS EMRE…

“Hayat felsefeniz nedir?” sorusunu yönlendirdiğimiz Çaparoğlu şunları ekledi: “Bazı insanlar yetenekli doğar, yaratılışında yüklüdür. Elbet bir gün bu yetenek açığa çıkacaktır. Bu yeteneğini geliştirmesi ise kendi elindedir. Hayatım boyunca hep elde ettiklerimi çalışarak ya da kendimi geliştirerek elde kazandım. Vicdan ve merhametin her alanda önemli olduğuna inanırım, bence tüm dünya bu unsurlarla düzelecek. Müziğime hep yaşadıklarım ve tecrübelerim yön verdi. Bu yüzden bazı enstrümanlara adeta yeni bir kimlik kazandıran müzisyenlerin, enstrümanlarını icra ederken kendi kişiliklerini yansıttığına inanırım. Tüm ozanlar ve aşıklar, yaşanmışlıklara ayna tutarlar ve özlü anlatımlarıyla yaşamlarımızda tesir bırakırlar. Ben her zaman halk ozanlarını sevmişimdir. Bendeki en özel olanlar; Aşık Veysel ve Neşet Ertaş’tır. Tabii ki her bir neslin kendinden sonraki kuşaklara tesir ettiğini göz ardı etmek olmaz ve bu sebeple Mevlana, Fuzuli, Yunus’tan bahsetmeye gerek bile yok.”

“COŞKUYU ZİKRETME ŞEKLİDİR”

 “Kalbin ritmi çalmaya devam etmediğinde ebediyet başlar” diyerek sözlerine devam eden Çaparoğlu, “Kalbin ritmi ile insan hayat buluyor. Ritmi inkar etmek varlığı inkar etmektir. Varlığı kabulleniş bir süre sonra tüm varlıklarla bütün olma hissiyatı doğuruyor. Bu duyguya, duyuları birbirinden ayırmak yerine bütünü hissetmeyi istemekte diyebiliriz. Ritim beni dinsel ve felsefi bir akıma, tasavvufa doğru da yakınlaştırdı. Çünkü kalp belli bir ritimde atar, bazen yavaş bazen hızlı. O ritim çalmaya devam etmediğinde ise ebediyet başlar. Kalbin bu ritmini öyle zamanlarda başka huşu ile çalarız. Tasavvuftaki bu yakarışı en güçlü şekilde, bendir ve deflerle ifade ederiz. Bu da coşkuyu zikretme şeklidir” diye aktardı. “Ritim sadece kulağa değil tüm duyulara hitap ediyor. İşitme engellilerle ritim çalışmaları yapma fikri size nasıl geliyor?” sorusuna ise Çaparoğlu’nun cevabı şöyle oldu: “İşitme engellilerle bu işi yapmak her şeyden önce çok heyecan verici duruyor. Bu konuyla ilgili müzik yapan bazı arkadaşlarım olmuştu ama ritim denemesi çok daha başka ve ilginç olacaktır çünkü hissettiklerini görerek yapacaklar duyarak değil.”