Sayfa Yükleniyor...
Yazar ve Şahsiyet Dergisi Yayın Yönetmeni Kuzey Kayahan Saran’ın ilk öykü kitabı ‘İki Ayaklı Hüzün’ Yitik Ülke Yayınlarından çıktı. Yazar Saran, kitabın detaylarını gazetemize anlattı
ONURHAN ALPAGUT/RÖPORTAJ
Yazar ve Şahsiyet Dergisi Yayın Yönetmeni Kuzey Kayahan Saran ‘İki Ayaklı Hüzün’ adlı kitabını okurlarıyla buluşturdu. Yazar tarafından kaleme alınan kitap zamana ve anılara dokunan, bazen sokaklarda gezdiren, bazen uzak gölgeyi arayan, ruhu derinlere sürükleyen, bir düşten konup kıyıya vuran öykülerden oluşuyor.
Kendinizden kısaca bize söz eder misiniz?
1986 yılının Kasım ayında Edirne’de doğdum. Yıllardır çeşitli işlerde çalışarak hayatımı kazanıyorum. Editörlük, metin yazarlığı, sıkılmadığım zamanlar ise çeviri yapıyorum. İstanbul ve Edirne’deki köyüm arasında yaşamımı sürdürüyorum.
Yazıyla olan hikayenizi bizimle paylaşır mısınız?
Çocukluğumda ve gençliğimde sürekli düzensiz bir şeyler karalardım. Daha çok görsellere bakarak hikayeler oluştururdum. Çok erken bir yaşta Suç ve Ceza’yı okudum ve o zaman insanla yaşamı tanıyarak yazmanın gerçek manasını kavradım.
İlk eserinizi ne zaman yazdınız?
Köyde doğup büyümemden kaynaklı olarak doğa, insan ve hayvan üçgeni arasında gözlemler yapma imkanım oluyordu. Çünkü köyde boş oturamazsınız, eve bir katkınızın olması gerekiyor. Orada yaptığım birçok iş bana toplumsal yönden farkındalıklar kazandırdı ve bunlar metinlerime de yansıdı. Elbette okuduğum yazarların da bunda payı oldukça büyüktür. O zamanlardan bugünlere kadar kısa metinler yazmayı hep sevmişimdir. 15 yaşımda ilk dosyamı bitirmiştim ama ne yapacağımı bilemediğim için bir köşede yıllarca kaldı.
Birçok yazım türü varken öyküyü neden seçtiniz?
Sanırım yaşamımdan kaynaklı olacak, olaylara ve duygulara hızlı giriş yapmayı seviyorum. Öyküde, romanın aksine söyleyebileceğiniz her şey oldukça kısıtlıdır. Anı, duyguyu, olayı, mekanı, tipi veya karakteri sağlam bir kurguya bağlayarak anlatmanız gerekir. İyi romancıların kendilerini eğittikleri bir yöntemdir aslında bu. Bakınız, iyi romanlara sahip olan birçok yazarın geçmişinde sağlam kısa öyküler bulursunuz. Çünkü her kelime o an için bir servet değerindedir, bunu akıllıca kullanmalısınız.
“HER ÖYKÜNÜN ÇIĞLIĞI VARDIR”
Bizi ‘İki Ayaklı Hüzün’ adlı kitabınızdan kısaca söz eder misiniz?
İki Ayaklı Hüzün, kendi sesi ve derdi olan bir kitaptır. İçinde yer alan her öykünün acısı, suskunluğu ve çığlığı vardır. Herkesin gördüğü, bildiği ama bilmezden geldiği ve sürekli burun kıvırıp, sırtlarını döndükleri insanların hayatlarını anlatıyorum.
Öykülerde hangi tekniği kullanıyorsunuz? Hangi noktalara dokunuyorsunuz?
Çocukluğumdan bu yana hep acının içinde yaşadım. İçimde yaşayan kanser hücresi gibi sürekli nüksetti durdu. Acıya duyarsız kalamıyorum. Bunca hayat varken ve bunca hayat bir yerlerde bir şekilde son bulurken, insan buna sessiz kalmamalı. Birilerinin çığlığını duyulur hale getirmeliyiz. Toplum olarak kendimizi o kadar önemsiyor ve bencil duygularla yaşıyoruz ki, başkalarının acılarına hissizleşiyoruz. Ben acılara göz yumamam, sırtımı dönemem. Bunu da öykülerime taşıyorum. Plansız yazan biriyim ve bir tekniğe bağlı kalmıyorum.
Kitap fuarlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yazar ile okuru bir araya getiren önemli organizasyonlardan biri. Ancak fuar alanlarının uzak, kitap fiyatlarının yüksek olması okuru fuarlara çekmiyor. Birçoğu fuarda görmüş olduğu fiyatlardan dolayı kitap almıyor, aynı kitapları internet üzerinden daha ucuza aldığını söylüyor. Hak vermemek elde değil ama fuara katılan yayınevlerinin masraflarına bakınca onlara da haksızlık etmek istemiyorum. Özellikle ülkenin son yıllardaki hali yayıncılık dünyasına oldukça zarar vermeye başladı ve önlem alınmazsa bu zarar giderek daha da derinleşecek.
Hazırlığında bulunduğunuz yeni bir kitap var mı?
Şuan hali hazırda 3 dosyam var. Üzerlerinde devamlı çalışıyorum. Fakat daha demlenmeye ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Zamanı geldiğinde onlar hazır olduklarını söyleyeceklerdir. Şimdilik bolca gözlem, okuma ve farklı yazım teknikleri deniyorum.
“BEN HALA BİR ÖĞRENCİYİM”
Bir yazar olarak varmak istediğiniz bir uç nokta var mı?
Sanıyorum ki her yazarın muazzam hayalleri vardır. Herkes büyük hedefler peşindedir. Fakat ben temelsiz budala hayaller yerine, eylem halinde olabileceğim hayaller için çalışıyorum. 2014 yılından beri Londra’da hayalini kurduğum ve bununla ilgili çalışmalar yaptığım bir projem var. Oldukça uç ve kimsenin cesaret etmediği bir şey. Kendimi hangi aşamada gördüğüme gelecek olursak; ben hala bir öğrenciyim. Mutsuzluğuyla yaşayan ve ondan öğrendikleriyle yolunu, hatta kendini arayan biriyim. Haftada ortalama 6 kitap okuyorum ve her biten kitabın ardından daha öğreneceğim çok şey olduğunu görüyorum. Kimse kendine oldum diyemez, yazarlıkta böyle bir şey yok ki eğer biri bunu söylüyorsa yalancı düzenbazın tekidir.
Haber Merkezi