BTA’nın son oyunu büyük ilgi uyandırdı

BTA, Köy Enstitülerinin 77’nci kuruluş yıl dönümünde bir köy enstitüsü oyunu olan “Sütlü Keçinin Oğlağı Olamayan Biri; Mamıd’efendi” ile seyircisinin karşısına çıktı


  • Oluşturulma Tarihi : 01.06.2017 06:34
  • Güncelleme Tarihi : 01.06.2017 06:34
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
BTA’nın son oyunu büyük ilgi uyandırdı

ONURHAN ALPAGUT

Hayrettin Filiz’in yazıp yönettiği ve köy seyirlik tekniğiyle sahnelenen oyun; yayınlandığı 1940’lı yılların sonunda, tüm Türkiye’de büyük tartışmalara yol açan “Bizim Köy/Köy Öğretmeninin Notları” kitabının yazarı Mahmut Makal ve kitabın toplum üstünde yarattığı bomba etkisini gülünç bir dille anlatıyor. Çeşitli şiirlerle bezenmiş oyun, tarihimizdeki cehalet ve karanlığın boğaz boğaza geldiği günlerdeki bir kapışmayı capcanlı anlatmasıyla da seyirciden tam not aldı.

“18 yaşında bir çocuk bir kitap yazmaktadır. Kitaba serin Anadolu gecelerini bir de canını katmaktadır. Bin senelerin yokluğunu, yoksulluğunu Anadolu’da, kara bahtı, kem talihli 18 yaşında bir çocuk kitap yazmaktadır. Bin bir yalanı, cini mollayı Türkiye’nin görmemek için gözünü kapattığı büyük bir olayı...” diye başlayan oyun, bir yandan güldürürken, diğer yandan yakın tarihimize ışık tutuyor.

YEDİ KÖY ENSTİTÜSÜ OYUNU

Hayrettin Filiz, kendisinin yazıp yönettiği “Mamıd’efendi” adlı oyunun ülkemizde sahnelenen 7’nci Köy Enstitüsü oyunu olduğunu kaydederek, “2003 yılından bu yana konu üstünde araştırma ve anmalar yapıyorum. Kaleme aldığım ilk köy enstitüsü oyunu ‘Yıldızlara Bakmak’ 2015 senesinde BTA’da sahnelendi. Sergilenen Köy Enstitülüleri oyunlarının seyirci üzerinde muhteşem bir etki bıraktığını görünce şöyle bir söz verdim: Her biri farklı 5 enstitü temalı oyun hazırlama sözü. Bu sözüme bağlı kalarak BTA’da sırasıyla ‘Yıldızlara Bakmak’, ‘Güneşli Günlere Dair’, ‘Kazboğan’, ‘Delikanlı / Tonguç Baba ve Kır Çiçekleri’ ve son olarak da ‘Hafız’ adıyla 5 enstitü oyununu seyirciyle buluşturdum. Tamamını kendimin yazdığı oyunlar; ülkemizde bugüne kadar yazılmış ilk ve tek enstitü temalı oyunlar olarak tarihe geçmiştir. Bu oyunlardan başka, Mehmet Başaran’ın 1979’da, ‘Orhan Kemal Roman Ödülü’ kazanmış ‘Memetçik Memet’ adlı çalışmasını da oyunlaştırdım . Son olarak, 2016 yılında yazdığım ‘Sütlü Keçinin Oğlağı Olamayan Biri; Mamıd’efendi’ adlı oyunla, enstitü konulu tiyatro oyunlarının sayısını yediye çıkarttım” diye konuştu.

DİKKAT ÇEKTİ

Oyun, gerek kitabın ve gerekse Makal’a yapılan haksızlıkların tümünü bir araya getirmiş bir karakterle seyircinin karşısına çıkıyor. Örneğin, oyunda Orhan Veli’den, Bedri Rahmi’ye, Fakir Baykurt’tan, dönemin Niğde Valisi İbrahim Tevfik Kutlar’a kadar birçok tanığın görüşleri santim santim işlenip, yeni bir anlatım biçimi oluşturulmuş. Kara cehaletin karşısında herkesin aynı acıyı çektiğini ancak aydınların bu zamanlarda daha duyarlı ve daha cesur olmaları gerektiğine dair, birçok şairden derlenmiş şiir destekleri de oyuna bambaşka bir hava katmış.

ÜLKE SINIRLARINI AŞTI

‘Mamıd’efendi’ adlı oyunu neden sahnelerine taşıdıklarını sorduğumuz BTA’nın kurucusu Hayrettin Filiz, kısa bir hikaye anlatarak yanıtladı: “Makal’ın kitabı yayımlandığında, olağanüstü bir etki yaratır. Kısa süre sonra yapılacak 1950 seçimlerinde DP, CHP’ye karşı yürüttüğü propagandada yoğun bir biçimde kullanır bu kitabı ve ardından iktidara gelir. Belki de DP’nin iktidara gelmesinde Makal’ın ‘Bizim Köy’ kitabının da faydası olmuştur. Ancak, çok geçmeden, Mahmut Makal, komünist olmakla suçlanıp, DP iktidarından baskı görmeye başlar. Bu kez de iktidar kaybetmiştir; Bizim Köy’ün etkisini ülkede azaltmaya çabalayan DP’liler, bunu başaramadığı gibi, kitabın ülke sınırlarını aşmasını ve uluslararası bir ses getirmesini de engelleyemez. Bu kitabın yurt dışı yansımalarına en iyi örneklerden birini, bir başka Köy Enstitüsü mezunu, yazar Sami Gürel’in anılarında görürüz. Bir anısında şöyle anlatır Gürel; Bizim Köy’ün fırtınası dünyanın ilgisini çektiği günlerde, bulunduğu uçak zorunlu bir nedenle Bakırköy Havaalanı’na inen Ernest Hemingway, kendisini ziyarete gelen gazetecilere Mahmut Makal’ı sorar ve görüşmek ister. Ancak kısıtlı zaman nedeniyle bu görüşme gerçekleşmez.”

BTA’DAN ARMAĞAN

Oyunu izleyen seyircileri etkileyen bir başka nedense, sanki bu oyun için Mahmut Makal’la özel bir söyleşi yapılmış hissi veren barkovizyon görüntüleri. Oyunda üç kez; girişte, ilk bölüm sonunda ve finalde gösterilen filmlerde, Mahmut Makal’ın kendisi, kitabı ‘Bizim Köy’ü ve bu kitabın yayımlanma sürecinde neler yaşadığını tüm ayrıntılarıyla anlatıyor. Okuduğu İvriz Köy Enstitüsü’ne gidişi, oraya hangi hava ve yol koşullarında gittiği, ailesinin tepkileri, ‘Bizim Köy’ü nasıl şartlar altında ve neden kaleme aldığı tüm açıklığıyla seyircinin görüşüne sunuluyor. Hayrettin Filiz’in hazırladığı bu filmlerde Mahmut Makal’ın ülke eğitim sisteminin nasıl olması gerektiği konusundaki görüşleri, kendi ağzından ve etraflıca aktarılıyor. Ayrıca oyunun sonunda BTA’nın hazırlamış olduğu bir armağan film de seyircide duygusal anların yaşanmasına neden oldu.

85 DAKİKALIK BİR OYUN

Oyun, iki tablodan oluşuyor ve yaklaşık 85 dakika. Son derece basit, son derece sıradan görünen ama oyunun sonunda eğitimde sorunların nasıl giderileceğine dair bir fikir bombardımanı altında kalan seyirciye, Makal’ın ağzından söylenen son söz, tüm oyunu ve BTA’nın tutumunu özetliyor gibi;

“N’edem, kambur felek benim payıma da öğretmenliği vermiş. O orada ağlarken, sen gülemezsin diye öğretmiş. Bir çare bulunsun gayrı Anadolu’nun gözünün yaşına. Bir parmak da bal sürülsün bu masalı yazan Keloğlan’ın başına.”

MAHMUT MAKAL KİMDİR?

Bilindiği gibi, Mahmut Makal, Köy Enstitüsü mezunu bir yazarımızdır. Henüz 18 yaşındayken öğretmen olarak atandığı ilk görev yeri olan Niğde’nin Nurgöz Köyünde tutmaya başladığı köye ait notları, ertesi yıl atandığı Çardak Köyü’nde de sürdürür. Yaklaşık 70 parça kısa yazıdan oluşan bu notları Varlık dergisinden Yaşar Nabi’ye gönderen Makal neredeyse, bir buçuk yıla yakın bir sürede, parça parça yayımlanan bu yazılarının toplanıp kitaba dönüştüğünü aylar sonra fark edecektir. Ocak 1950’de bu notlar “Bizim Köy” adıyla basılır. İlk baskısını Ocak ayında yapan kitap, ikinci baskısını bir ay sonra, Şubat 1950’de, üçüncü baskısını Mart’ta ve dördüncü baskısını da Nisan 1950’de yaparak ülkemiz kitap tarihinde eşine az rastlanır bir başarı elde eder. Kitabın girişinde yer alan Yaşar Nabi’nin sesleniş yazısında yazdığı not, kitabın etkisini göstermesi adına son derece dikkat çekicidir.

 

Haber Merkezi