Bu kavgada mola istemek yoktur

BTA Kurucusu Yönetmen-Yazar Hayrettin Filiz, Türk Edebiyat Dünyasından “Edebiyat Savaşları” ile müthiş bir çıkış yakaladı. Geçtiğimiz yıl ‘Çoban Heybesinde Antigone, Dağ Başında Sophokles’ kitabını yayımlayan Filiz, ‘Edebiyat Savaşları’ adlı kitabını okuyuculara sundu

  • Oluşturulma Tarihi : 18.01.2020 13:46
  • Güncelleme Tarihi : 18.01.2020 13:46
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Bu kavgada mola istemek yoktur haberinin görseli

ONURHAN ALPAGUT- RÖPORTAJ
Hayrettin Filiz, ilk kitabı “Çoban Heybesinde Antigone, Dağ Başında Sophokles”i Şubat 2018’de yayımlamıştı. ‘Seni Söylemeyen Bütün Sözleri Sustum’ adlı ikinci kitabı Ekim 2018’de yayımlanan Filiz, bir yıl içinde yayımlanan üçüncü kitabı; Edebiyat Savaşları’ını okurun beğenisine sundu. 28 Şubat 2019 tarihinde vitrine çıkan Edebiyat Savaşları, Duvar Yayınevi tarafından basıldı. Edebiyat Savaşları; 40 incelemeden oluşuyor ve tamamı Türk edebiyat tarihindeki yazarların gerek birbirleriyle ve gerekse dönem siyaseti ve hükümetleriyle giriştikleri polemikler üzerine kurulu.
Edebiyat Savaşları adıyla yayımlanan kitabınız akademi ve edebiyat dünyasında büyük bir yankı yarattı. Kitabın yazım hikayesinden bize biraz söz edebilir misiniz?
Öncelikle kitabımı okuyup güzel şeyler söyleyen ya da başka türlü bir bakış açısının da olabileceğini düşünen herkese teşekkür ederim. Kitabın yazılış hikayesine gelince; böyle bir hikaye yok aslında. Ben sanatın, toplumsal ihtiyacın çocuğu olduğuna inananlardanım. Eğer kitabım okuyucu üstünde etki yarattıysa bu, kitabımı okuyanların benim kaygılarımın ortağı olduğundandır. Acının memleketi yoktur çünkü. Ateş her yerde yakıcı, adamsendecilik ya da günümüzde doğallaşan oportünizm aydın olduğunu düşünen herkes için zehirleyicidir de ondan… Ne güzel ki; umudunu koruyan ve karanlığın azalması için elini kalbinin üstüne koyup, onun rehberliğinde borç parayla tatile gitmenin utanılacak bir şey olduğunu düşünenlerin tümü yok olmamış. Aydınlık günlere gitmek keşke onların zannettiği kadar kolay olsaydı!



Kitabınız yakın Türk edebiyat tarihi gibi… 1929 yılında Nazım Hikmet’in “Putları Yıkıyoruz” adıyla başlattığı makale savaşlarından, henüz iki yıl önce kaybettiğimiz Çetin Öner’in dünyaca ünlü çocuk kitabı Gülibik’in başına gelenlere kadar onlarca hikaye var kitabınızda. Sizi bu yazıları yazmaya iten neydi acaba?
Dijital dünyanın sanal kahramanlarını ezbere bilen ama kendi kültürüne asırlarca uzaklıkta yaşamanın, yarın nasıl sorunlar doğuracağını sezmek, ne yazık ki toplumun düşün ve sanat adamlarına düşüyor her zaman. Bu kavgada mola istemek yoktur. Bu kavgada izin almak, dinlenmek, ara verip krediyle tatile gitmek yoktur. Bu kavgada, elinde içki bardağı, sosyal ağ denen ninni eşliğinde uyuşmak, sabaha kadar film izleyip, öğlene kadar uyumak ve sonra da: “Yaşamak çok zorlaştı” demek bir ahlaksal sorundur bence. Sadece yaşlı birini elinden tutup karşıdan karşıya geçirmek de değildir ahlaklı olmak! Sormazlar mı adama, “Karanlığın azalması için sen ne yapıyorsun?” diye… Ben ve benim gibi düşünenler, toplumsal sorumluluğu gelişmediği için suça bulaşacağı kesin olan yarının insanına karşı temiz; bilgiyle sınanmış, sanatla örgütlenmiş bir dünya bırakmak zorunda olduğumuza inandığımız için çabalıyoruz. Karıncanın hikayesi bizimki!



Kitabınız 40 yazıdan oluşuyor. Orhan Veli’den, Nazım Hikmet’e, Halikarnas Balıkçısı’ndan, Sait Faik’e kadar onlarca Türk yazarının edebiyat yaparken karşılarına dikilen sansür, mahkeme ya da çeşitli olumsuzlukların anlatıldığı; kimi zaman hüzünlendiğimiz kimi zaman güldüğümüz 40 yazı… Yazılarınızda hayrete düştüğümüz belgeler de kullanmışsınız. Bu kaynaklara nasıl ulaştınız?
Yaklaşık 45 senedir, yani okuma yazmayı öğrendiğim günden beri aralıksız okurum. Okumanın bana en büyük katkısı, hafızasını uyuşturmak için çılgınca koşuşturup duran bir toplumda dikkati elden bırakmanın felaket sonuçlar doğuracağını öğretmesidir. Ne zamanki “Ben ne yapabilirim tek başıma ya da yapacak bir şey yok” demeye başladık. Bilin ki, psikolojik bir ölümle burun buruna gelmişizdir. Çünkü ben her zaman yapacak bir şey olduğuna inanırım. Kalbini para ya da herhangi bir çıkarı için kiraya vermekten utanmayanların çocuk yetiştirdiği bir toplumda başka türlü bir bencillik demek yalnızlığına taç takmaktan başka nedir ki? Koşar adım suç toplumuna dönüşen bir çağda neden kimse tarihsel süreçteki benzer hikayeleri okuyup incelemek için zaman ayırmaz da; “mekan” adıyla anılan yerleri ezberinde tutar, hiç anlamıyorum. Onların çocukları yok mu? Ya da olmayacak mı? Temiz ve adil bir dünya kurmak için çabalamak neden sadece aydınların kucağına konmuş bir mirastır? Yani sevgili dostum, tüketim çılgınlığı içinde kendi karakterlerinin başkahraman olduğunu anlamaları için burun üstü yere çakılmayı beklemek çok hazindir. Biriktirme ve üretim ilişkileri içinde bir hayatın yeniden kurulması için derhal kendimizi toplayamazsak, geri dönülmez acılar ve utançlar bizi beklemektedir bu yolun sonunda. Aydınların uykusuzluğu bundandır. Bu kitap da uykusuz gecelerin endişesiyle, umuda ve bilgiye çağıran onlarca dergi, gazete, mahkeme tutanağı ve anıların süzülmesiyle elde edilmiş; sonra da kişisel yorumlarımla okuyucunun beğenisine sunulmuştur.
Edebiyat Savaşları’nın günümüz insanına ne sunmasını istersiniz en çok?
Bizim toplum yüz senelerce cehaletin kalın perdesi altında tutulmuş bir toplumdur. Çünkü ancak bilen insan yapabilir! Bu şu demektir; yapabiliyorsan biliyorsundur aynı zamanda. Bugün bulutlara kadar uzanan toplumsal sorunlarımızın, onlu yaşlarda ilaç kullanan, düş kurmayı bilmeyen, bencil, kültürüne ve tarihine ilgi duymayan, dünyadaki tek değerin para olduğunu sanan bir kuşağın sorumluları, liyakatsiz, yönetim erkinde toplumun omurgasını parçalayan ve tüketmeye güdümlenmiş sistemlerin ortaklarıdır. Cehalettir yani… Kitabımın beni mutlu edecek en güzel kazanımı, bugün okullarda zorla okutturularak düşman edilen Türk edebiyatçılarının da, mücadele eden ve “Bir insanı sevmekle başlar her şey” diyenlerin de bizden olduğunun hatırlanması olabilir, başka ne isterim ki?
Son olarak yeni bir kitap çalışmanızın olup olmadığını öğrenmek isteriz?
Evet, hiç dinlenmemek üzere yola çıkanların yorulmayacağına inanmış bir kuşağın parçası olarak yazmaya ve anlatmaya devam ediyorum. Yayımlanmış 3 kitabım da, yayımlanmayı bekleyen diğer çalışmalarım da aynı hedefi gözüne kestirmiştir: Daha insancıl ve özgür bir dünya isteyenler sabah erken kalkıp, azık torbasına bilimin ve sanatın ekmeğini koymalıdır. “Ölüm de var” deyip, aktüele bulaşanlar bilmelidir ki; “İnsan insan bir insan” diyenler de henüz bitmedi bu dünyada… Hodri meydan!