Sayfa Yükleniyor...
Mesleği için bedeller ödeyen tiyatro emekçisi Metin Güler, 26 yıldır seyircisine ‘merhaba’ diyor. Çeyrek asırlık tiyatrocu Güler ile ‘insan ve mekan sınırsızlığını’ yaşattığı Tiyatro Ofisini ve tiyatroya dair birçok konuyu konuştuk
SULTAN GÜMÜŞ/RÖPORTAJ
40’ın eşiğinde bir tiyatro sanatçısı olan Metin Güler, özellikle lise döneminde Halkevlerinde gördüğü eğitim ile 26 yıldır tiyatro mesleğini sürdürüyor. Aynı zamanda tiyatro yönetmeni de olan Güler, Engelsiz Sanat Ödülleri “Değer” Ödülü ile Yılın Tiyatro Adamı ve En iyi Oyun Yönetmeni Ödüllerinin de sahibi. 20 yıldır görev aldığı Menemen Belediye Tiyatrosu (MEBET) Sanat Yönetmenliği’nden ayrılan Güler, “Ofiste Tiyatro Var” adıyla duyurduğu ‘Tiyatro Ofisi’ni kurdu ve yeni bir yolculuğa adım attı. “İnsan ve mekan sınırsızlığı yaşıyoruz. Olmak istediğimiz kadar kişi oluyoruz, olmak istediğimiz alan kadar genişliyoruz” diyen Güler ile Anadolu’da ve büyükşehirlerde yaşanan tiyatro hareketliliğini, televizyonda “yeni bir tiyatro algısı” yaratan “skeçleri”, hayali kurulan 1. Uluslararası İzmir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ni, mesleğe bir ihanet olarak görülen kötü “çocuk tiyatrolarını”, günümüz tiyatro anlayışının durumunu ve tiyatroya dair birçok konuyu konuştuk. İzmir’in tiyatro şehri değil, bir tiyatro göçü olduğunu vurgulayan Metin Güler, İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun yaşama kazandırılmasını arzuluyor. Tiyatronun yaşamda yeni bir ünlem olduğuna inandığını söyleyen Güler, yeni ünlemler ve düşler için keşfe devam edeceklerini kaydetti.
BU OFİSTE TİYATRO VAR!
Öncelikle kendinizi okurlarımıza tanıtabilir misiniz?
Tiyatro emekçisiyim. 40’ın eşiğindeyim. Tunceli Dersimliyim. Türkiye’nin her toprağı çok kıymetli ama o topraklarda doğduğum için çokta mutluyum. Yaklaşık 26 yıldır tiyatroyla ilgileniyorum. Yapmamakla birlikte aslında bir sınıf öğretmeniyim. Zaten onu yapma sebebimde tiyatroydu. O dönem öyle gerekti. Bu nedenle şunu söyleyebilirim ki mesleği için bedeller ödemekten kaçınmayan bir tiyatro emekçisiyim. 1993 Halkevi girişliyim. Halkın üniversiteleri denen yerdeyim. Bu noktada çok şanslıyım. Yarı alaylı, yarı okullu gibi hissediyorum. Çünkü ben şuna inanıyorum, bu işin okullu ya da alaylı olup olmaması dışında eğitimli olup olmamanızla bir ilgisi var. Ben lise 1’de Halkevine başladım ve bugün gerçekten dönüp baktığımızda hayatımızda Genco Erkal, Salih Kalyonlar gibi birçok ustanın Halkevi geçmişinin olduğunu da biliyoruz. O Halkevinde aldığım üç yıllık eğitim benim için oldukça önemliydi. Sonrasında yüksek lisans yapmak istedim ama muhtemelen tiyatronun içinde çok fazla olmaktan eğitimle ilgili başka bir tasarrufta bulunma şansım olmadı. Ama eğer şansınız varsa ben konservatuar okumanın önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bugün çok az alternatif eğitim alanları var. Türkiye’ de artık öğretmen okulları, köy enstitüleri, Halkevleri daha sonrasında başka alternatif eğitim alanları kalmadı.
“Ofiste Tiyatro Var” demişsiniz. Biraz da Tiyatro Ofisi’ni anlatabilir misiniz?
20 yıllık Menemen öykünmesi bittikten sonra yeni yapacağımız çalışmalarda prova alanı gerekiyordu. Şu anda çalıştığımız oyunlar genelde tek kişilik ya da iki kişilik oyunlar. Öncelikli bir çalışma atmosferi, doğal olarak da bu alanlar için yeterli, küçük bir alan, insanlarla görüşme yapabileceğiniz bir alan istiyorsunuz. Kısacası her şey insanların bizlere ulaşabileceği bir ofis arayışıyla başladı. Küçük bir çalışma sahnesi oluşturduk. Bu somut tiyatro ofisi sonrasında soyut bir anlam taşımaya başladı. Ben tiyatral anlamda birden fazla alan içerisinde emek vermeye çalışıyorum. Tiyatro eğitimleri veriyorum, oyun yönetmeye çalışıyorum, oynuyorum, organizasyonları yürütmeye çalışıyorum vs. Doğal olarak da bunların bir üst çatısı gerekiyordu. Tiyatro Ofisi aslında bundan sonra ya da bundan önce yapacağımız birçok şeyin üst çatısı olmuş olacak. Bu ofiste gerçekten tiyatro ve tiyatroya dair her şey üretilecek. Bu nedenle de ‘Ofiste Tiyatro Var’ dedik.
EKRANDAN SAHNEYE YOLCULUK…
Burası küçük bir ofis. Peki, ekibiniz de küçük mü yoksa büyük bir kadro mu var?
“Şu kadar sayıda bir ekibim” var kavramıyla iç içe değilim. Ben proje çalışıyorum. Yani oyunda kaç kişi gerekiyorsa o kadar kişiyle çalışıyorum. Çünkü bir tiyatro atölyesi gerçekleştirmiyorum. Dolayısıyla oynadığımız oyun kaç kişi gerekiyorsa o kadar kişiyiz. İnsan ve mekan sınırsızlığı yaşıyoruz. Olmak istediğimiz kadar kişi oluyoruz, olmak istediğimiz alan kadar genişliyoruz. Her yerde oluyoruz doğal olarak.
Günümüz tiyatro anlayışını nasıl buluyorsunuz. Umutlu musunuz?
Ben çok umutluyum. Türkiye’de iyi şeyler olduğunu ve umutsuzluğu kendimizin yarattığını düşünüyorum. Bence sinema ya da dizilerden tiyatroya doğru bir yolculuk var. Aslında eskiden sahneden ekrana bir yolculuk – göç olurdu. Şener Şen dahi sahneye döndü. Ben hep çok umutluydum zaten. Türkiye’de tiyatronun hak ettiği yere kendi tırnaklarıyla geleceğine hep inanırdım ve öyle de oluyor. Yani tiyatro kendi ayaklarının üzerinde durabilecek bir güç. Sürekli sistemden bir şey istemeye çokta gerek yok. Yani evet, bugün var olan sistem de tiyatroya yardımcı olursa ne güzel. Örneğin İzmir’de yeni devlet tiyatrolarının açılmasından yana da çok mutluyum. Özel tiyatroların çok olmasından da mutluyum. Ben umutlu olup, kendi umuduna sarılıp, bu umutla yolculuklara da çıkan biriyim. Tiyatro insanla gerçekleşen bir sanat ve insan var oldukça bence bizim malzememiz hep var.
“AYDINLIĞIMIZ DOĞU’DAN GELİYOR”
Yaşama ya da tiyatroya dair mottonuz nedir?
Ben tiyatronun yaşamda yeni bir ünlem olduğuna inanırım hep. Ve ünlemlere ihtiyacımız var. Benim hayattaki ünlemim tiyatro. Vurgu yapmak istediğim her şeyi onunla yapıyorum. Bu şans çok önemli. Hayatta yaşadıklarımızın, anlatmak istediklerimizin altını çizememekle genelde isyan ederiz ya. Ama benim bunu yapabilecek kadar alanım var. Bir ünlemle birlikte yaşıyorum ve her sabah onunla kalkıyorum. Metaforlarla yaşamayı severim ama onun altını doldurmayı ve hayata kazandırmayı da severim. Bence herkes bu noktadaki metaforlarını ve mottolarını hayata kazandırabildiği zaman paylaşmış ve çoğalmış da olur.
Anadolu’daki tiyatro hareketlerine de yabancı değilsiniz sanırım?
Bendeki bu tiyatroya dair umut Anadolu’dan kaynaklanıyor. Pencereye nereden baktığınızla alakalı. İzmir’den sadece İstanbul ya da Ankara’ya bakarsanız belki bu içinizi acıtabilir. Bu üçleme dışında Anadolu gerçeği var. Anadolu’da yapılanlara sırt dönmemek, onları kucaklamak lazım. Onların gözlerindeki ışık güneşin doğuşu kadar aydınlık. Anadolu’da tiyatro yapanlara çok başka bir saygım var. Çünkü burada tiyatro yapmak bir tık daha kolay. İzmir çok aydınlık bir kent. Ama şunu da biliyorum ki bizim aydınlığımız Doğu’dan geliyor.
“GÖZÜ AÇIK GİDECEKTİ”
Bir sonraki girişimleriniz neler olacak?
Tiyatro Ofisi bundan öncesinin özeti, bundan sonrasının da çatısı olacak. Tiyatroya dair düş kurduğumuz bir başlık Tiyatro Ofisi. Düşler üreteceğimiz, tiyatroya dair yeni hayalleri hayata geçirebileceğimiz bir ofis. Tiyatro Ofisi’nin bundan önce topladıklarının bundan sonra hayata kazandırdığının en önemli somut kazanımı da 1. Uluslararası İzmir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali olacak. Bu, bugüne kadar İzmir’de yapılan bütün festivallerin biraz eksik kalan bir yanıydı. Çünkü Türkiye’nin birçok kentinde yapılan bir festivaldi –ki İzmir gibi aydınlık bir kentte çok fazla festival yapıldı. Emek katan herkese de binlerce kez teşekkür ediyorum. Tiyatro Kampı ise Kıyı Ege ve Ege Tiyatrolar Birliği’nin Urla’da, 5 yıldır, yaz aylarında yaptığı bir kamp. Türkiye’nin her yerinden, her yaştan insanın çadırıyla gelip, tiyatroyla uyanıp, tiyatroyla yattığı bir kamp. Oradaki mottomuzda zaten “Tiyatroyla Uyanın”. Gün boyu tiyatro eğitimleri, akşam da oyunlarımız oluyor. Katarsis yaşadığımız, bir tiyatral arınma yaşadığımız kamp burası.
Usta sanatçı Özdemir Nutku’yu yakın zaman önce kaybettik. Cenazesinde sizler de yer almıştınız. Ustanın sahnesi kaldırıldı ancak onun adına verilen ödüller devam edecek. Neler söylemek istersiniz?
Evet, ustamızı kaybettik. Yaşarken adına bir şey yapmış olmayı o yokken çok daha fazla önemsedim. Çünkü hocamızın yaşarken adına olan tek somut kavram-yapı sahnesiydi. Orayı da maalesef kaybettik. Ve hoca bugün bu ödüller olmazsa belki de gözü açık gidecekti. Zaten kendisinden sonra yapılacaktı. Yaşarken adına yapılan bir ödüldü.
“İSTANBUL’UN ARKA BAHÇESİ OLDUK”
İzmir her zaman ‘çağdaş ve modern’ bir kent olarak anılır. Peki, tiyatro açısından bakacak olursak İzmir nasıl bir konumda?
İzmir tiyatro şehri değil, bir tiyatro göçüdür. Bugün Türkiye’de hayran olduğumuz ya da tiyatronun orta yerinde olan birçok değer İzmir’den. Özellikle de Dokuz Eylül Sahne Sanatları’ndan. Onlar, burada bir yaşam alanı bulabilselerdi, burası bir şehir tiyatrosu olsaydı belki de gitmeyeceklerdi. Bornova Belediyesi Şehir Tiyatroları dışında onların gelip yaşam alanlarını yarabilecekleri çok alternatif yok. Yani bir dönem İstanbul’un arka bahçesi olduk gibi. Ama son yıllarda İzmir’deki tiyatro hareketlerini de çok güzel ve çok umutlu buluyorum. İyi işler yapıp, inatla burada kalan arkadaşlar da var. Hepsinin yüreğine sağlık diyorum. Tunç Soyer eğer sözünü tutarsa –ki umutluyum- İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu hayata kazandırılacak. Bu noktada İzmir, seyircisine borçlu olduğu Şehir Tiyatrosu’na kavuşmuş olacak.
20 yıldır görev aldığınız Menemen Belediye Tiyatrosu (MEBET) Sanat Yönetmenliği’nden neden ayrıldınız?
Menemen benim soyadım gibiydi artık. Özdeşleştiğim bir yerdi. Ayrılmak elbette duygusal anlamda çok kolay değildi. Ama mantık, mental olarak ve özellikle de artık yeni düşler kurmak adına çok zamanı gelen bir ayrılıktı. Aslında çok ayrılmışta sayılmayız. Çünkü bizden, benden değerler devam ediyor orada. Tiyatro belki daha da yükselerek devam edecek. Gözüm arkada değil. Çok güzel bir noktada, çok önemli bir zamanda bıraktım. 20 yıl tiyatro, 10 yıl festival… Doğal olarak ben zamanı geldiğinde bazen bir yerden gitmek gerektiğini düşünenlerdenim. Yenilenmek, tazelenmek için. Yenilerini kazanmak ve yaşamak için o değeri yine değerli insanlara bırakmak gerekiyordu. Oradaki hareketin başka ivmeler kazanması için -belki başka insanlar oraya başka şeyler katacak, belki tekrara düştü artık her şey- rol-model olmak istedim. Yeni bir cümle için nokta koydum sadece. Her nokta yeni bir başlangıçtır. Ben çok güzel bir nokta koydum, daha güzel cümleler için…
“MESLEĞE BÜYÜK BİR İHANET”
Zıt karakterleri oynamayı sevdiğiniz söylediniz. Neden?
Bulabileceğiniz malzeme daha çok. Çünkü her gün yaşamadığınız, sizde olmayan bir yolculuğa çıkmak gibi. Her gün gittiğiniz bir yolda yeni keşifler çok zor ama hiç gitmediğiniz bir yere ilk kez gittiğiniz zaman çok fazla keşfetme şansınız olacak. Kendinizi oynayabilir misiniz? Sizsiniz zaten. Onu oynamaya bir alan yok. Ancak sizin olmadığınız bir karakterde form bütünüyle değişiyor.
Son yıllarda televizyonda yayınlanan skeçler ya da tiyatro benzeri gösteriler için neler söylemek istersiniz? Onlara karşı bir eleştiriniz var mı? Tiyatro algısını değiştirdiler mi?
Tiyatro algısını birçok kişide yanlış oturtsalar bile seviyorum… Ancak, tiyatroyu öyle bilip “BKM Mutfak’taki gibi oynasanıza” ya da “Güldür Güldür kadar neden komik değilsiniz” laflarını duyduğumuz bir dönem yaşadık. Bu arada oradaki meslektaşlarımı olayın dışında bırakarak anlatıyorum. Seyircinin böyle algılaması boyutundayım. Ama yanlış bir tiyatro algısını yaratsalar dahi ben onların seyirciyi sahneye getirmede önemli bir hizmet gördüğünü düşünüyorum. Sadece kötü çocuk tiyatrosunun bu mesleğe büyük bir ihanet olduğunu düşünüyorum. Çünkü geleceğin seyircisini, geleceğin oyuncusunu, geleceğin meslektaşını, geleceğin iyi insanını yok ediyorlar. Orada direkt karakteri, kişiliği zedeliyoruz. Evet, çok güzel çocuk tiyatrosu yapmayabilirsiniz ama lütfen doğru çocuk tiyatrosu yapın. En azından çocuklar güzel şeyler göremiyorlarsa bile yanlış şeyler görmesin ve mutlaka doğru şeyler duysunlar. Onun dışındaki tüm tiyatro hareketini destekliyorum.
Haber Merkezi