Çay molasında kitap yazdı

15 yıl camcılık yaptığı işyerinde çay molalarını bile fırsata çevirip bu zaman diliminde telefonuna aldığı notlarla ‘Velvele/1999’ adlı kitabını yazmayı başaran Şair Çetin Akgül ile sanata ve yaşama dair söyleşi gerçekleştirdik


  • Oluşturulma Tarihi : 15.12.2020 07:15
  • Güncelleme Tarihi : 15.12.2020 07:15
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Çay molasında kitap yazdı haberinin görseli

Bugün sizlere sanatta imkansızlığın olmadığını kanıtlayan şair Çetin Akgül ile tanıştıracağım. Bahanelerin ardına sığınmadan her boş anını sanata sığdıran şair. Öyle ki 15 yıl camcılık yaptığı işyerinde çay molalarını bile fırsata çevirip bu zaman diliminde telefonuna aldığı notlarla ‘Velvele/1999’ adlı kitabını yazmayı başardı. Şair Akgül, sadece bununla kalmayıp hayatına toplamda 4 şiir kitabı ve 1 roman sığdırdı. Yaşamını sanatla donatan Akgül, son beş yıldır Çiğli Belediyesi kültür işleri bünyesinde sanat çalışmalarını yürütüyor. İşte o söyleşinin detayları...

Şiir yazmaya nasıl başladınız? Kaç kitabınız var?

Benim için çok önemli ve zor bir soru. İnanın bunu ben de bilmiyorum. Kendimi ve kimliğimi bilmediğim bir zamandan beri şiir yazmışlığımı biliyorum. Diyeceksin ki kendini bilmeyen, şiiri nasıl bilsin? Evet haklı olabilirsin; işte benim de kendimle ilgili içinden çıkamadığım bir ruh hali bu. Kendimin var olmuşluğuyla haşır neşir olduğum bu duygu yükünün aslında şiir olduğunu şimdi anlayabiliyorum. Belki de yazdıklarım hala da şiir değildir. Aslında bir itirafta bulunmak istiyorum. Şiir yazmanın kitap ya da kitaplarla kıyaslanması açısından benim için bir önemi yok. Çünkü bir şiir kitabı yetmiş sayfada olabiliyor, iki yüz sayfada. Çok kitap ya da az kitap değil, önemli olan yazılan bir şiirde kısaca ne anlattığındır. Onun için içi boş duygu yüklemesi yerine, içine dünyaları sığdırdığınız az kitap sahibi olmak en doğrusudur benim için. Lütfen şiir yazan arkadaşlarım kesinlikle bunu üstüne alınmasın; bu benim şahsi fikrimdir. Bu anlamda basılan 4 şiir, 1 roman kitabım var. Ayrıca hali hazırda yine yayınevimizin (Ada Yayınları) editörlüğünü de yapmakla beraber şimdiye kadar (şiir, deneme, roman, v.b.) seksen dört kitabı da baskıya hazırladım. Yine önümde benzer dosyalar bulunmakta. Sağlık ve zamanım el verdiğince dostların eserlerine dokunmaya devam etmek istiyorum. Bu işi de severek ve hobi olarak yapıyorum. Bu arada bir de Varto Sanat adlı yöresel dergimiz bulunmakta. Sevgili can kardeşim Veli Beyazgül ile beraber dergimizin ağır yükünü taşıyoruz.

İLK ŞİİRİMİ AŞKA YAZDIM

Genelde ilk şiirler aşka ve sevgiliye yazılır, sizin nasıl oldu? Örnek aldığınız ya da etkilendiğiniz şair var mıydı?

Evet, kimi aşka kimi de hayata yazar ilk şiirini. Aslında doğup ve büyümeye çalıştığınız yer şark illerinin küçük bir köyü ise ilk şiirinizi aşka yazma oranınız çok yüksektir. Dolayısıyla ben de ilk şiirimi (ki şiir deniliyorsa) aşka yazdığımı biliyorum. İlk şiirimin bir anısı var ve aradan 32 yıl geçmesine rağmen ne zaman köylü arkadaşlarımla yan yana gelsem, hemen bana bu anıyı anlatırlar. Ben de size anlatayım sevgili dost… Temmuz ayının ortasıydı. O yıl kimsemiz olmadığından dolayı hayvanlarımızı yaylaya çıkaramamıştık. Ben de köyün üstündeki çayırlarımıza koyunlarımızı otlatmak için götürmüştüm. O gün yan komşumuz olan Ergül arkadaş, biçilmiş otları bağ yapıyordu. Ben de ona yardım etmeye koyuldum. Akşam eve geldiğimde önceden ona yazdığım ve onun adının baş harfleri ile yazdığım şiirin cebimde olmadığını gördüm. Meğerse delik olan cebimden kağıt düşmüş. Aradan bir kaç ay geçmiş, küçük köyümüze kar yağmıştı. Mevsim artık kıştı. Karları ezerdik, ezdiğimiz yere de otları bırakır ve belirli aralıklarla hayvanları dışarı çıkarıp ot verirdik. Bir gün Ergül arkadaş koyunlara ot verirken hafif esen rüzgarın da etkisiyle beyaz bir kağıdın karlar üstünde uçuştuğunu görür. Meğer otları bağ yaptığımız sırada, delik cebimden düşen kağıt ot bağının içine düşmüş, şimdi ise otların içinden çıkmıştı. Ergül, kağıdı eline aldığında benim hoşlandığım kızın adının ilk baş harfleri ile yazdığım bir şiir olduğunu görür. Hayvanları içeri aldıktan sonra köy meydanında o şiirimi bir kar tümseğinin üstünde bulunan tüm çocuklara sesli bir şekilde okur. İşte ilk şiirimin hikayesi budur. Elbette her insanın hayatında örnek aldığı bazı insanlar olur. Ben de şiir sanatı yolunda, şiirin ırgatlığını yaparken kendime usta olarak hep Yusuf Hayaloğlu’nu örnek aldım. Genellikle nesir şiirlerim hep onun tarzındadır. Tabi ki de diğer büyük ustalarımızın yerleri bende çok farklıdır.

Camcılıktan sahnelere çıkış süreciniz kolay oldu mu?

Çok zor oldu bu durum. İlk şiir çalışmamı 2007 yılında seslendirdim. Klipte yine cam kestim. Bu şekilde sesli şiire de gönül vererek bu yola da baş koydum. Şiir yazabilirim ama okunması çok zordur benim için. Hem çekingenim hem de utangacım… Beni zorlayan en önemli iki şey bunlardı. Ara ara türkü evlerinde istekler üzerine sahneye çıkıp şiir okumaya çalıştım. Sonradan kendimi bu duruma alıştırdım ve yıllardır da bu konuda kendimi geliştirerek şiirlerimi seslendirmeye çalışıyorum. Şimdiye kadar üç adet şiir klibi hazırladım. Birçok eserim de yine dostların albümlerinde yerini aldı. Mesela bunlardan bir tanesi de Boz Atlı Hızır’dır.

Şairlerin yaşamları yazdıklarıyla örtüşüyor mu?

Kesinlikle örtüşmeli. Zaten kendi yaşamınızı anlatmakla yola çıkarsınız. Yaşamınızdan pay edinip başkalarının yaşamına pay olarak vermek zorundasınız. Diğer türlü ne kendinizi tanıtabilirsiniz ne de toplumun acılarını dile getirebilirsiniz.

Çay molalarında roman yazdığınız doğru mu?

Doğrudur. Yakın zamanda kendi hayatımı kaleme aldığım ‘Velvele/1999’ adlı bir çalışmam var. 1999 depremi ve sonrasındaki hayat hikayemi, içinde bulunduğum imkansızlıklar karşısında işyerindeki çay molalarında telefonuma yazarak tam beş yılda tamamladım. Bu çok zor bir işti benim için. Lakin geriye dönüp baktığımda ne kadar güzel bir iş çıkardığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Nasip olursa 2021 baharında baskıya vereceğiz.

YERİ GELDİ GÖZYAŞI DÖKTÜM

Şu an Çiğli Belediyesinde kültür işleriyle mi uğraşıyorsunuz?

Tam on beş yıl camcılık yaptıktan sonra, Çiğli Belediyesinde işe başladım. Bu süreçte benden desteklerini esirgemeyen birçok büyüğüme ve dostlarıma bu vesile ile teşekkür etmek istiyorum. Vefa, bir insanın hayattaki en büyük manevi borcudur. İlk görev yerim o zaman için bir insanın asla olmak istemediği bir yerdi. Belediyemiz bünyesinde 10 Ekim katliamında hayatını kaybeden 101 can anısına açılan kütüphanemizdi. Bu kütüphane Türkiye’de ilkti ve belki de hala ilk ve tektir. Her gün onların anısı içinde beş yıl geçirdim. Beş yıl boyunca neredeyse her gün onların resimleri ile yüz yüze geçti. Her birini anlatamam size... Lakin yeri geldiğinde gözyaşı döktüm yeri geldiğinde başımı kollarımın arasına alıp yüzümü onlardan gizledim. Bunun ne olduğunu ancak yaşayan bilir. Her birinin onlarca anısını bir kez daha saygıyla selamlıyorum. İki yıldan beri de kültür müdürlüğümüzün bünyesinde etkinlikler ve diğer kültürel çalışmalarımız içinde hizmetimi yerine getirmekteyim.

Pandemi sürecini hem genel anlamda hem de edebiyatçı gözüyle değerlendirir misiniz?

Aslında bu benim için çok zor bir soru. Pandemi sürecinde okumanın ne kadar önemli olduğunun farkına vardık. Buradan da yola çıkarak şunu söyleyebilirim; okumayan bir insan zaten nefes almıyormuş. Bu zorlu süreci daha da bilinçlenerek atlatabileceğimize inananlardan biriyim. Sağlık emekçilerinin bir yudum nefes için verdikleri o amansız mücadelenin olduğu yerde, yerimde oturarak bir kaç kelime bile sarf etmeyi kendimde bir hak olarak görmüyorum. Bu vesile ile onların alın terini saygıyla selamlıyorum.

Son olarak İzmir sizin için ne ifade ediyor?

Ne mi? Aslında çok şey sevgili Vedat... Velvele’nin sonunda bir cümlem geçiyor ve tek cümle ile sana cevap vermek istiyorum; “Benim için göklerin Tanrı’dan arta kalan yeri”

CAMCILIKTAN SAHNELERE…

Camcılık geçmişiniz var. Bunu biraz açarak anlatır mısınız?

Yerel Yönetimleri bitirip on beş yıl cam işleri ile ilgilenen tek adam belki de benim. Elbette ilk başlarda benim için çok zor bir süreçti. Düşünsenize üniversiteyi bitirip askerliğinizi yapıyorsunuz, eve geldiğinizde ise dünyaya tekrardan gelmiş gibi oluyorsunuz. Çünkü bir şekilde artık bir uğraşınız olmuyor. Dolayısıyla ben de bu durumdaydım. Nitekim camcılık benim hayatımı yeniden kurmama vesile oldu. Hatta İzmir’e gelişim de yine camcılık yoluyla oldu. 2003 Kasım ayında yolum İzmir’e camcılık sayesinde düştü ve o günden beri burada yaşamaktayım. Camcılık denilince aklınıza cam takma, çerçeve yapma ya da cam kesme gelebilir. Evet, ben bunların yanında bir de çift cam üretimcisi oldum. Yeri geldi fabrika işlettim ve yeri geldi her şeyimi kaybedip cam işçiliğine terfi ettim. Cam kestim, çerçeve yaptım, cam ilacı çekmeyi öğrenip çift cam ustası oldum… Bunların yanında bir de cam konusunda el sanatlarına yöneldim. Nitekim şu anda evlerinizdeki yapay çiçek cam vazolarının çoğu ya benim tasarımımdır ya da benim kestiğim binlerce camdan bir tanesidir. Öyle ki ilk şiir kitabımı arkadaşım olan bir camcı abinin tezgahının altında 6 ay sakladığım da aşikardır.

ÇETİN AKGÜL KİMDİR?

1978 yılında Muş Varto'ya bağlı Taşçı Köyü'nde doğdu. Ailesinin İzmit’e taşınmasıyla beraber eğitimini Derince Lisesi'nde tamamladı. Sakarya Üniversitesi Yerel Yönetimler mezunu. 1999 İzmit depreminden sonra İzmir Çiğli’ye taşındı. Burada camcılık yaparak geçimini sağladı. Şiir alanında eserler verdi. Şimdiye kadar basılmış dört adet şiir kitabı bulunmakta. Ayrıca bazı şiirlerine klip yaptı. Bunların yanında birçok eseri bestelenerek albümlerde seslendirildi. Çeşitli antolojileri derlemekle beraber birçok yazarın eserlerini yayımlamalarında yardımcı oldu. Beş yıldan beri Çiğli Belediyesi Kültür Müdürlüğünde hizmet etmekte. Evli ve Elfin Şiir adında, bir kızı var.

KİTAPLARI:

-2005 Yasak Topraklı(Gema Gelişim)

-2006 Yüreğimin Çıplak Çocuğu(İlk baskı Berlin-Mor Kalem Yayınevi)

-2010 Bir Sarhoşun Ölülerle Söyleşisi(Mor Kalem Yayınevi)

-2014 Tanrı'ya Patikadan Giden Yol(Alişan Çoban Basın Yayın)

-2019 Fuzuliler (Artikel/Roman)