Çayı çiçek kokan kadın

‘Çayım Çiçek Kokuyor’ isimli kitabında 27 adet öykünün yer aldığını belirten Yazar Yayla Boztaş, insanın kendini ifade etmesi ve duygusal farkındalık oluşturmasının en sağlıklı yolunun yazmaktan geçtiğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 28.06.2017 08:16
  • Güncelleme Tarihi : 28.06.2017 08:16
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Çayı çiçek kokan kadın haberinin görseli

NİLGÜN TAZE-ÖZEL HABER

Çok küçük yaşlarda yazmaya başlayan Yazar Yayla Boztaş, resim, müzik ve edebiyat ile ilgilenmesine rağmen o zamanın koşullarında fen bilimleri revaçta olduğu için fen bölümüne kayıt olur. Eczacı olmasına rağmen okuma-yazma aşkını devam ettiren Boztaş, yazdığı 27 öyküyü ‘Çayım Çiçek Kokuyor’ isimli kitabında toplayarak okuyucularına ilham oluyor.

İlk yazma sürecini anlatan Yazar Yayla Boztaş, öğrencilik ve yaşamının diğer aşamalarında yazma edimi en öne geçmese de içten içe süregelen bir dürtü olarak hep kendisi ile birlikte olduğunu belirterek, “Belki biraz basit olacak ama içimdeki yazma güdüsü çocukluğumda başlamıştır diyebilirim. İnsan çocukken kendini fazla tanıyamaz, ama yıllar sonra anıları zihnine akın ettiğinde kendiyle ilgili ipuçları yakalar. Ben elinden kağıt kalem düşmeyen, çiçeğe böceğe, ağaca, buluta, dağa taşa çok meraklı bir çocuktum. Çocukluğum Karadeniz’in yaylalarında, doğayla kucak kucağa geçti. Hep bir şeyler yazar çizerdim. Resimler, maniler, komik sözler, orada yaşayan köylü teyzelerin, amcaların yerel sözcükleri, ilginç bulduğum ineklere, bitkilere verilen isimlerden oluşan listeler vardı” dedi.

EDEBİYAT TUTKUSU

Sis bastırıp insanlar görünmez olduğunda duyduğu sahibi olmayan konuşmalar ve söylenen türkülerin oldukça etkili ve ilginç ayrıntılarla dolu olduğunu açıklayan Boztaş, “İşte hep bu birikimlerimi birilerine anlatmak isterdim. Çocukları pek dinlemezdi bizim dönemin yetişkinleri. O zaman yazmak, kendimce notlar almak bir çıkış noktasıydı. Ya da silinmemecesine beynimin bir köşesine saklamak. Lisede edebiyat derslerinde başarılıydım ancak zeki öğrenciler fen bölümüne gittiği için, yakıştırma ve dedikodular nedeniyle zeki olmamayı da kendime yakıştıramadığımdan fen bölümünü seçtim. Ancak şiir, metin okuma, tiyatro çalışmasının en isteklisi olan, müzik mi resim mi ikilemiyle bocalayan hep bendim” açıklamasını yaptı.

YAZMA SÜRECİ

Yaşamını kendi duygu ve özellikleriyle örtüşmeyen bir kulvar da yürüdüğünü açıklayan Boztaş şu ifadelerini kullandı: “Resim, müzik, edebiyat, doğa tutkusu baş tacımken, ben formül ezberliyordum. Lise yıllarında günlük tutmaya, bütün gençler gibi şiir olduğunu sandığım duygusal gelgitlerimi yazmaya başladım. Boş derslerde arkadaşlarıma roman diye yazdığım metinleri okur eğer yazdığım bitmişse anında orada devamını anlatmaya başlardım. Anında kurgu mu, uydurukçuluk mu demeli bilemem. Okuduğum kitaplarda beni etkileyen satırların altını çizmek, benim düşüncemle belki o zaman ki duygularımla tıpatıp örtüştüğünü sandığım cümleleri not etmek severek yaptığım bir eylemdi. Hala duran o defterler sanki okuma sürecimin bir aynası gibi gülümser, güldürürler beni. Bu alışkanlığım bugün de devam ediyor.”

YAZMA NEDENİ

İnsanın kendini ifade etmesi ve duygusal farkındalık oluşturmanın en sağlıklı yolu olmasından dolayı yazmayı tercih ettiğini açıklayan Boztaş, “Bir denememde şöyle anlatmışım yazma edimimin bende uyandırdığı duyguları. Yazarken, yaşamı herkesten farklı algılarım. Alnımdaki güneş sıcaklığını, rahatlatıcı ve karşılıksız anne eli gibi duyumsar, başımın üzerinden kanat çırpıp geçen kuşun sevdiğim bir insanın selamı olduğunu düşünürüm. Bazen yanmak için üflenmesi gereken çalı çırpı duygularım, bazen üzerine dökülen suya kafa tutan bir alev. Gözlemek, görmek, duymak ve sonunda kaleme sarılmak. Sevgiyle bekleyendir kağıt, öpendir kalem. Hele insana dair duygularsa kalemi kışkırtan değmeyin keyfime” ifadelerini kullandı.

İÇE TUTULAN AYNA

Boztaş, sanatın yaşamı ve kendini betimlemede en büyük yardımcı olduğunu açıklayarak, “Belki de yazılıp dosyalar arasına gizlenen başkaldırı, düşünce ve irdelemelerin hüzün ve yaşama dair bütün yaşanmışlıkların tutunup dışarı çıkmasını istemek, günışığına çıkarırken beklemekten bunalmış, karanlıktan ürkmüş satırların birilerinin elini tutma gereksinimidir beni yazmaya iten. Kim bilir! Sonra birileriyle duygudaşlık yapabilmek ve yaşamın algılarına yakın durmak. Resim yapmak, şarkı söylemek gibi bir dışavurum. İnci Aral’ın çok sevdiğim bir cümlesi vardır. “Yazmak insanın içine tuttuğu bir aynadır.” Ben bu aynayı yalnızca kendi içime tutmuyorum. Çevremdekilerin dile getiremediklerine de tutmaya çalışıyorum diyebilirim. Bunu yapamayanların sözcüsü oluyorum kendimce” şeklinde konuştu.

ÇAYIM ÇİÇEK KOKUYOR

2016 Nisan’ında Nezih-er Yayınlarından çıkan ‘Çayım Çiçek Kokuyor’ isimli kitabının ilk ve tek kişisel kitabı olduğunu belirten Boztaş, kitabının 27 öyküden oluştuğunu söyleyerek şu açıklamalarda bulundu: “1984 yılından beri müzikle olan birlikteliğim, resme duyduğum ilgi, sergilerim, edebiyatın vazgeçilmez tutkusu, sanat dallarının birbirine dost olduğunun güzel bir kanıtı. Yazarken çok mutlu oluyorum. Belki de yazmak bir anlamda olumsuzluklardan, sevmediğiniz dış yaşamdan kaçma duygusu. Okumak, kendinizle baş başa kalmak gibi. Lise çağlarındaki bir not defterine Shakespeare’in Hamlet’inden den alıntıladığım hala ezberimde olan bir cümle vardır. “Hayvanca bir unutkanlıktan mı yoksa korkakça bir dürüstlükten mi nedir fazla ölçüp biçiyorum yapacağım işleri” Ben de yapacağı işleri -nedenini bilemem- fazla ölçüp biçen bir insanım.”

OKUR İLE BULUŞMA

Egeli Kadın Yazarlar Platformu ve İzmir Kadın Yazarlar Derneği’nin hazırladığı ortak kitaplarda öykülerinin yer aldığını ifade eden Boztaş, “Kitabımdaki öykülerim kaç yıldır bekliyor. Sağ olsun arkadaşlarım, sevgili ailem bu konuda beni yüreklendirdiler de öykülerim okuyucularla buluştu. Kişisel kitabım dışında öykülerim birçok ortak kitaplarda yer aldı. Kadında Söz İzleri, Anneler ve Kızları, Yaz İzmir Kadınlar Edebiyatla buluşuyor, Söz Kesmek, Kına Yakmak Nikah Kıymak, Konan Göçen Kadınlar, Karadeniz’den derleme Maviden Yeşile ortak kitaplarında yer aldı. Maden Mühendisleri Odasının düzenlediği Madenci Edebiyatı yarışma öykülerinden oluşturulan kitapta ise Korkunun Tırnakları ve Yanık Rüzgarın Sesini Duydum isimli öykülerim, 2014 Türkiye Beyin Yılı Nöroloji Öyküleri kitabında ise yine öykülerim yer aldı” dedi.

SEVİLEN YAZARLAR

Gönül Çatalcalı, Feyza Hepçilingirler, Füruzan, Ayla Kutlu, Ayşe Sarısayın, Seray Şahiner, Sine Ergün, Sait Faik, Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan, Haldun Taner, Vüs’at O. Bener, Gabriel Garcia Maraquez’in en çok okuduğu kitaplar arasında yer aldığını açıklayan Boztaş, “Burada söylemek istediğim bir yazarım daha var. Hatırı kalmasın. Ziya Osman Saba. Onun anlatımındaki duyarlılık, insanın içindeki geçmişliği öylesine kanırtıyor ki… Daha birçok öykücü var okuduğum. Tümünü yazmak, anmak olası değil. Bazen bu kadar kitap içinde okuduklarımız ne kadar az diye üzüldüğüm oluyor. Okumakla bitirilemeyecek kadar çok kitap ve öykü var. İnsan bazı yazarların öykülerinde kendi düşündüklerini, yazmak istediklerini buluyor bu yakın duruş ondan belki de” dedi.

OKUMANIN BÜYÜSÜ

Boztaş, okumadan kaliteli bir yazma sürecinin mümkün olamayacağını belirterek şunları söyledi: “Okumaz yazarlar bir kere iki zıt anlamı bir araya getirdiği için sözsel olarak bile insanı itiyor. ‘Okur- Yazar’ da ki içtenlik yok. Ya da yazılanların niteliksel olarak bir değeri olacağına insan inanç geliştiremiyor. Sayın Hidayet Karakuş’un Yazarlık İşliğine devam ettiğim iki yıl boyunca hiç unutmadığım en çok duyduğum cümlesi ‘Daha iyi yazmak için daha iyi okumaktı.’ Yani okumak da yeterli olmuyor demek ki, daha iyi okumaktan anlaşılan bu. Yazarların en olanaksız koşullarda olanlarının bile çocukluklarında ne edip eyleyip, ne olursa olsun ellerine geçirdikleri kitapları okudukları ile ilgili anıları çoktur.

ACABA OLDU MU?

İlk kitabı basıldığında çok büyük bir sevinç ve heyecan hissettiğini ifade eden Boztaş, “Kitabımın basılmasının ardından ‘Acaba oldu mu?’ düşünceleri sardı benliğimi. O ölçüp biçme, mükemmeliyetçiliğime gem vurma duygularımın bir göstergesi. Ama şimdi iyi ki bu kitabı yaşama geçirmişim diye düşünüyor, mutlu oluyorum. Bu ayrıca daha iyiyi yapma isteğini uyandırıyor insanda. Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’yi okuma yazmaya teşvik etmede olumlu bulmuyorum. Gelişmiş ülkelerde okuma yazma bir gerekliliktir. Yazın ülkemize gelen turistlerin giyimi, bacağı, şortuyla ilgilenen yurdum insanı plajda güneşin altında kitap okuduğuyla, ya da metro da, otobüste kitaba gömüldüğüyle ilgilenmez” ifadelerini kullandı.

YAYLA BOZTAŞ KİMDİR?

1949 Trabzon-Maçka doğumlu olan Yayla Boztaş, eczacılık öğrenimini 1974 yılında tamamlayarak iki yıl bu meslekte çalıştıktan sonra atandığı kimya öğretmenliğinden 1997 de emekli oldu. İlk yazım çalışmalarına düzenli tuttuğu günlükler ve anı yazılarıyla başlayan Boztaş, değerli yazar Hidayet Karakuş’un Yaratıcı Yazarlık Atölyesi’ne iki yıl devam etti. Türk Nöroloji Derneği, Güncel Sanat Dergisi Öykü Yarışmalarında ve 2015 Foça Deniz Öyküleri Yarışmasında öyküleri ödüle değer görüldü. Madenci Edebiyatı Öykü Yarışmalarında derlenen öykü seçkilerinde iki öyküsü kitaba girmeye hak kazandı. KYD tarafından çıkartılan Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor, Söz Kesmek Kına Yakmak Nikah Kıymak, Konan Göçen Kadınlar ortak öykü kitaplarında; 2014 Öykü yıllığında dergilerden derlenen öyküler içinde öyküleri yer aldı. EKYAZ projesi Kadında Söz İzleri, Kurşun Kalem Öykü dizisi Anneler ve Kızları, Yeşilden Maviye ortak kitaplarında ve Çakabey Lisesi’nin düzenlediği Öğretmen anıları seçkisinde öykülerine yer verildi. Kıyı dergisinde, öykü, anlatı ve gezi yazıları; Kıyı, Kurşun Kalem, Kasabadan Esinti, Güncel Sanat dergilerinde öyküleri yayımlandı. Üç kişisel sergi açıp ve birçok karma sergiye katılarak, 1984 de başladığı Türk Sanat Müziği Korosuna hala devam ederek sanatın diğer dallarıyla olan ilgisini sürdürmektedir.

KİTABIN TANIMI

Deniz, kucağına dökülen renkler, ışıklı kahkahalarla kutsanmış bir adak ağacı, her dalında başka bir renk... Çiçekçi kızların ezik gülüşleri, rahatlamış ruhların dinginliği, falcı kadının kısmet telveleri, damıtılmış sevgi sözcükleri; buzlu badem, tuzlu fıstık, kırmızı gül. Müzik satan esmer delikanlının altın dişi, klarnetteki mistik hüzün de bağlı denizin dallarına… Atılan her kahkaha için sevinen, sevgileri küçük kıpırtılarla yudumlayan, dilekleri yüreğine yazan, gülen, güldüğünü saklayan koca bir derviş deniz