Çizerler mecra değiştirdi

Karikatüre 38 yılını adayan usta çizer Sadık Pala ile karikatür üzerine konuştuk. Karikatürde her dönem belli baskıların olduğunu söyleyen usta çizer Pala, “Siyasi baskının olmadığı dönem hiçbir zaman olmadı. Sadece baskılar belli dönemlerde artıyor. Belli dönemlerde hafifliyor” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 22.02.2020 12:32
  • Güncelleme Tarihi : 22.02.2020 12:32
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Çizerler mecra değiştirdi

ONURHAN ALPAGUT- RÖPORTAJ
Usta karikatürist Sadık Pala ile Türkiye’de karikatür’ün durumunu ve Pala’nın karikatür ile tanışması üzerine hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Tam 38 yıldır karikatür ile ilişkisini kesmeyen usta çizer günümüzde basılı karikatürün ve karikatüristlerin içerisinde bulunduğu durumu şu şekilde anlattı: “ Dergilerde satış sıkıntısı var. Çok çizer var. Yer bulamıyor. Bu sefer çizer arkadaşlar ne yaptı? Çizer arkadaşlar, senarist oldu. Dizilere senaryo yazmaya başladılar. Kimisi animasyona, çizgi filme yöneldi. Çizer arkadaşlar mecra değiştirdi.” Karikatürde her dönem belli baskıların olduğuna ve olmaya da devam edeceğine vurgu yapan Pala, “Karikatürde baskının olmadığı dönem yok. 12 Eylül’de ‘Gırgır’ dergisi 2 ay süreyle kapandı. Siyasi baskının olmadığı dönem hiçbir zaman olmadı. Sadece baskılar belli dönemlerde artıyor. Belli dönemlerde hafifliyor. Bunun sebebi de karikatürün tehlikeli olması” diye konuştu.



Karikatür ile tanışmanız ne zaman gerçekleşti? İlk nitelikli çizimlerinizi nerede yaptınız?
1969 yılında ailem Manisa’dan İzmir’e göç ediyor. İlkokula Eşrefpaşa’da Sarıkamış ilkokulunda başladım. Bundan daha öncesinde defterlerin kenarlarında boşluklar vardı. Oraya kenar süsleri yapılırdı. Oraya süs yerine bir şeyler karalardım. Tamamen bilinçsizce yaptığım çizimler… Eve sürekli mizah dergileri, gazeteler gelirdi. Karikatürler ilgimi çekmeye başladı. Orada gördüğüm hikayeleri resimlemeye çalışırdım. Basit çizimlerdi. Balon yazılarını sora sora okuma yazmayı söktüm. Bu tamamen karikatür vasıtası ile oldu. Okuldan önce okumayı öğrenmiştim. Yavaş yavaş kendimce bir şeyler yapmaya başladım. Ortaokula geldiğimde piyasada çıkan ne kadar mizah dergisi varsa bütün harçlığımı onlara yatırırdım. O dönemde haftanın her günü bir mizah dergisi çıkardı. Hepsini incelerdim. Yine bu dönemde karikatür sahibinin ismini kapatın kimin çizdiğini söyleyebilirdim. O derecede bellekte yer etmişti. Sürekli çiziyordum ama durumun nereye varacağını bilmiyordum. Bir eğitimcimiz yoktu. O dönem 12 Eylül öncesi yokluk dönemi. Ortaokul bitiyor. ‘Liseye gideceğiz ne yapalım? Kendi kendime meslek lisesine gideyim. Hiç olmazsa bir işim gücüm olur’ dedim. Meslek lisesi Torna Tesviye Bölümüne girdim. Matematik ve fen dersinden kaldım. Eskiden kalmak vardı. Direk bırakılardı. Durum böyle olunca tornacıda çalışmaya başladım. Çizdiğim karikatürleri de Tercüman Çocuk Dergisine gönderdim. Hatta şunu hiç unutmam: Sınıfta kaldığımı öğrendiğim gün ilk karikatürüm yayınlamıştı. 1982 yılında… Sevineyim mi üzüleyim mi? Bilemedim. Yine o yıl tornacıda çalışırken sürekli karikatürler çizmeye başladım. O dönemde Mustafa Yıldız ile tanıştık. Yıl 1983… Mustafa Yıldız o dönem Eflatun Nuri ile tanışıyormuş.. Beraber dergilere bir şeyler hazırlıyorlarmış… Bana da ‘gel beraber yapalım’ dedi. Yeni Asır Gazetesine karikatür vermek için Eflatun Nuri ile tanıştık. İlk karikatürlerimi aldı. Şu anda ben o karikatürlere baksam ‘bunlar hayatta adam olmaz’ deyip bir kenara atardım. Eflatun Nuri onları aldı. Tek tek inceledi. ‘Tamam’ dedi. ‘Gene’ çiz dedi. Bir hafta sonra 3 karikatürüm yayınlandı. Bu durum beni daha da teşvik etmeye başladı. ‘Gıcık’ dergisini İstanbullu çizer arkadaşlar çıkarıyordu. İlk hafta bir sayfa ikinci hafta iki sayfa derken… Biz, birkaç hafta sonra dergiyi tamamen İzmirli çizerlerden oluşturmaya başladık. Bir baktık bu işten keyif alıyoruz. Tabi lise öğrencisiyiz… Parada alınca daha da hevesli hale geldik. Hem tornacılık yapıyorsun. Hem okula gidiyorsun. Bir yanda gazeteye karikatürünü veriyorsun. Yayınlanıyor… Acayip bir şey oldu. Bana, ‘Güzel Sanatlar Fakültesine gir’ dediler. O zaman kurslar az. Olanlar da çok pahalı. Onu verecek durumumuzda yok. Neyse… Ben, bodoslama Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine girdim. Hem de birincilik derecesiyle. Karikatürün bana çok büyük bir etkisi oldu. Grafikte okudum ama birkaç dergide birden çalışmaya başladım. Yeni Asır haricinde, birkaç dergiden de teklifler gelmeye başladı. Sonrasında… Lise 2-3’e giderken bir spor dergisi çıktı. Bana, ‘Gel seni bize alalım. Sigortanı da yaparız’ dediler. Bu şekilde 1986’da ilk kez sigortalı oldum. Yavaş yavaş mizah dergileri, gazeteler derken… Bütün o basındaki gazete, dergi olaylarının içerisinde buldum kendimi. Grafik Bölümünde okumama rağmen hiçbir zaman Grafikerlik yapmadım. Hep çizmeye devam ettim. Sonra mizah dergileri tehlike duruma düşmeye başladı. Son on yıldır iyice sıkıntılı olmaya başladı. Bu sefer tek amacımız emekli olmaya çalışmak oldu. Hal böyle olunca emekli olalım yayınevlerine ekstra işler yaparız. Dersler veririz falan… Neyse böyle böyle bugün-yarın karikatürü bırakırım derken karikatürde 38 yıl oldu. 



KARİKATÜR HER ZAMAN OLACAK
Günümüzde karikatür sizce ne durumda?

Karikatür var. Her zaman vardı. İleride de olacak. Tabi bu mizah dergisi şeklinde olur olmaz bunu bilemeyiz. Şimdilerde iki tane mizah dergisi kaldı. Uykusuz ve Leman dergileri… Leman dergisinin hacmi daraldı. A4 boyutunda az daha büyük boyutta basılıyor. Satış sıkıntısı var. Çok çizer var. Yer bulamıyor. Bu sefer çizer arkadaşlar ne yaptı? Çizer arkadaşlar, senarist oldu. Dizilere senaryo yazmaya başladılar. Kimisi animasyona, çizgi filme yöneldi. Çizer arkadaşlar mecra değiştirdi. Gazetelere çizmeye başlayan arkadaşlarımız oldu. Gazeteler kapanmaya başladı. Karikatüre fazla yer verilmemeye başlandı. Gazetelerde karikatür lüks olmaya başladı. Muhabir varken fotoğraf, yazı çıkıyor. Bu sefer kafada karikatür olmasa da olur gibi bir düşünce olmaya başladı. Karikatür pastadaki çilek gibidir. Olmasa da olur ama. Çilek pastayı daha da lezzetli kılar. Tat verir. Eflatun Nuri üstadımızın yetiştirmiş olduğu 25 tane ulusal düzeyde çizerimiz var. Ama İzmir basınına bakıyorsunuz doğru düzgün karikatür yok. Eski günlerde gazetelerde karikatüre verilen önem artık verilmiyor. Zamanında karikatürler sür manşet dahi yapılıyordu. Değer veriliyordu. Şimdi çizer var ama nerede göz ardı edelim nerede saklayalım düşüncesine evirildi.



Bu durumun sebebi tam olarak nedir?
Karikatürde baskı her dönemde vardı. Karikatürde baskının olmadığı dönem yok. 12 Eylül’de ‘Gırgır’ dergisi 2 ay süreyle kapandı. Siyasi baskının olmadığı dönem hiçbir zaman olmadı. Sadece baskılar belli dönemlerde artıyor. Belli dönemlerde hafifliyor. Bunun sebebi de karikatürün tehlikeli olması. Benim ustam bana ‘Karikatür ustura gibidir düzgün kullanırsanız tıraş eder. Yanlış kullanırsanız keser’ demişti. Karikatürün en tehlikeli tarafı net bir fotoğraf olmasıdır. Yazıda bir noktada çark edebilirsiniz. Ama fotoğrafta kurtarma şansınız yok. Karikatür olanı biteni bir anda pat diye ortaya verir. O yüzden zaten tehlikelidir. 



MİZAH ANLAYIŞI DEĞİŞTİ
Karikatürün genç ayağı ne durumda?

Çok yetenekli gençler var. Ancak ben karikatürist olarak ders vermeme rağmen her zaman öğrencilerime ‘bu işi meslek olarak seçmeyin’ derim. Sizce bu bir karikatür atölyesinde söylenebilecek bir şey mi? Ama ben bunu direkt olarak söylüyorum. Öğrencilerime ‘Önce karikatürü hobi olarak yapın. Eğer kendinizi bu işte çok güçlü olarak görüyorsanız devam edersiniz’ diyorum. Öncelikli olarak meslek sahibi olmalarını öğütlüyorum. Benim gibi Türkiye’nin farklı yerlerinde karikatür dersleri veren arkadaşlarımız var. Gençlerin ürettiği çok iyi işler var. Birçok arkadaşımız gençleri grafiker ve benzeri mesleklere yönlendiriyor. Çünkü; karikatürist olarak bir gazetenin ve derginin kapısına gidecek. İş bulamayacak. Bu işten eski ustalar bile elini ayağını çekmeye başladı. Genç çizerler yapıyor. Mizah anlayışı da değişti. Bizim 20 sene önceki yaptığımız mizah anlayışı ile şimdiki bir değil.
Ne gibi bir değişiklik?
Bizde durum komedisi diye bir şey vardı. Balon yazılarını kapattıktan sonra bile espiri olduğunu anlayabiliyordunuz. Pembe Panther filmi vardır. Birçoğumuz bilir. Orada yabancı dil bilmenize gerek yok. Durum komiklerinden anlayabilirsiniz. Sonra yazılı karikatürler çoğalmaya başladı. Balonlar artmaya başladı. İki tane kelle bir A4 dolusu yazı oluşmaya başladı. Bu sefer karikatürden çıkıp, vinyet dediğimiz olaya dönüştü. Bu duruma da kızamıyorum. Çünkü; onlarda öyle gördükleri için öyle çalışıyorlar. İçlerinde çok başarılılar var. ‘Ancak karikatür mü?’ diye sorduğunuz zaman orada bir duraksıyoruz. 
YETENEKLİ ÇOCUKLAR GELİYOR
Karikatüre yerelde teşvik var mı?

Sergilerimiz var. Birçok belediye başkanımız sağ olsun karikatür atölyeleri yapıyorlar. Orada çocukların zihinsel, duygusal duygularını ön plana çıkarıyorlar. Biz onlara karikatür atölyesinde ziyade gelişim atölyesi diyoruz. Özellikle kenar mahallede ki çocuklar benim için çok önemli. O noktada yaşayan çocukların bazı imkanlara ulaşması zor olduğu için kağıdı kalemi eline alıp ne cevherlerin ortaya çıktığını, biz buralarda görüyoruz. Atölyeye katılan çocuğun gazete, kitap okumasını haber dinlemesini dünyada olup biteni verdikten sonra eğer kendisinde de bir istek varsa ister istemez karikatüre yöneliyor. Bu bakımdan karikatür atölyesi yapan belediyelerin kültüre ve gençliğe katkısı çok büyük. Akhisar’da ben bu işi 8 sene yaptım. Orada Güzel Sanatlar’da okuyan öğrencilerim oldu. Kimisi mezun oldu. Kimisi iş sahibi oldu. Çok başarılı işler var. Yeni nesilde çok güzel, yetenekli çocuklar geliyor. Tek dertleri mizah dergileri ve gazetelerde yer edinememek. Edinemeyince kendine başka yollar açıyor. Sergiler gerçekleştiriyor. Animasyon yaparak bunu bir şekilde aşıyorlar.
TÜRK OKÇULUĞUNU KARİKATÜRLE ANLATACAK
Karikatür sergilerini nasıl buluyorsunuz? 

Karikatür sergileri yapılıyor ama çizerinde kapasitesine bağlı. A4 kağıdına dijital çıktı alıp onu sergilerseniz izleyicisi olmuyor. Ben 30. yıl sergimi İzmir Karikatür Müzesinde açtığım zaman karikatürlerimi farklı alanlara işledim. Bu sayede karikatürü değişik materyallerde sergileme fırsatı olanağı buldum. Bazı dijital karikatürleri de tuvale bastım, gravür yaptım, halıya bastırdım hatta eşim Burcu bir karikatürümü 60 bin iğne darbesiyle etamin haline getirdi. 30.yıl sergisiyle ben o kadar insan beklemezken, karşımda büyük bir kitle buldum. 400 kişi geldi. Belediye başkanları, milletvekilleri geldi. Her kesimden ilgi ile karşılandı. Eğer siz işinize önem verirseniz izleyicisi de çok olur. Şu anda yeni bir sergiye hazırlanıyorum. Türk Okçuluğunla da ilgilendiğim için karikatür ile okçuluğu bir arada işleyeceğim. Çalışmalara başladım. Şu an yarısına geldim. 15 çizim daha yapmam gerekiyor. Bu noktada Türk Okçuluğunu karikatürle anlatmaya çalışacağım. Bu da bir hizmet olacak sonuçta.

Haber Merkezi