- Kültür-Sanat
- 04.05.2025 17:10
İzmirli Yazar-Şair Ahmet Zeki yeşil aracılığıyla tanıştığım Muğla doğumlu Foça ve Ege aşığı, namıdiğer Aşçı Fok Nurdan Çakır Tezgin ile son kitabı Dur Biraz Oturayım üzerine konuştuk
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ
Abim dediğim İzmirli yazar-şair Ahmet Zeki Yeşil vasıtasıyla tanıdığım Muğla doğumlu Foça ve Ege aşığı namıdiğer Aşçı Fok Nurdan Çakır Tezgin, çok yönlü bir yazar; resim yapıyor, sergiler açıyor, gezilere çıkıp yolculuklarını yazıyor. Tezgin, yerel beslenme ve ekoloji odaklı çalışmalara imza atıyor.
Bu renkli kişiliği gerçekleştirdiğim röportaj sayesinde birazda olsa tanıma fırsatı edindim. İLKSES okurlarına da tanıştırmak istedim. Nurdan Çakırı biraz olsun anlamak, tanıyabilmek ne büyük bir şanstır ki; röportaj teklifimize hayır demedi ve beni kırmadı.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kimdir Nurdan Çakır Tezgin?
Öncelikle İLKSES okurlarına merhaba demek isterim. Başlamadan, röportajların niçin okunduğu veya okunabilirliği üzerine halleşip külleşmek iyi gelecektir diye umuyorum. Sahi, artık uzun röportajları okuyan meraklı okur var mı? Varsa niye okur! Öyle ya, beni tanıyor ise az çok neler yazabileceğimi zaten biliyordur, tanımıyorsa da niye merak eder? Hadi bakalım ver cevabını sevgili okur! İnsanoğlu kim olmadığını bildiği kadar kim olduğunu bilebilseydi dünya daha yaşanılır yer olurdu diye düşünüyorum. Nurdan Çakır Tezgin'i tanımlarken hangi Nurdan'ı tanımlamak gerektiğine karar vermek güç tabi. Kimiz sahi biz? Hangimiz kim olduğumuzu biliyoruz ki! Şurada doğdum şunları yaptım şurada okudum tarzı şeylerin beni yansıtacağını düşünmediğimden, bırakalım okur beni kendisi tanımlasın. Bu röportajın bitiminde belki kim olduğum konusu açıklık kazanabilir!
Size aynı zamanda Aşçı Fok diyorlar. Bunun bir hikayesi var mıdır? Bizimle paylaşır mısınız?
10 yıl kadar İzmir'in foklar diyarı ilçesi Foça'da yaşadım. Orada yaşamaya başladığım 2004 yılında eşim Turgay Tezgin ile www.focafoca.com isimli internet sitesini kurmuştuk. Foça'nın dış dünyaya tanıtımı, yerel adetleri, yerleşik yaşamı gibi sadece içinde yaşayanların kavrayıp yansıtabileceği bir siteydi. O tarihlerde de henüz internet bugünkü kadar yaygın değildi. Foça hakkında sorulabilecek olası soruları cevaplayacak bir site olsun, dış dünyaya Foça'yı en bilinmezleriyle tanıtsın istedik. Bu tür sorulara cevap ararken, sitemizin yemek bölümü için Foçalıların anlattığı yemekleri, otları ve gelenek göreneklerini fotoğraflayarak yazabileceğim bir köşem olsa fena olmazdı. Kim yazacaktı, Aşçı Fok tabi ki. Aşçı Fok'un Mutfağından oldu köşenin adı ve sonrasında da bu isim üzerime yapıştı, hatta yakıştı! İyi de oldu ben seviyorum. Yaşça Hoşça Aşçı Fokça Foça Mutfağı isimli kitabım da bu yola çıkışın ürünüdür zaten.
HER BİR HİKAYE BENZERSİZDİR
Yazar olma süreciniz nasıl gelişti, hikayeniz nedir?
Her birimizin hikayeleri farklı ve benzersiz; üstelik tek bir öyküye sığamayacak kadar kendi içinde çatallara ayrılır. Ben size hangi yaşam çatalımı anlatsam ki! İlkokul kompozisyon yazmalarıma kadar inecek değilim, lakin mektup edebiyatını çok önemsediğim için yirmili yaşlarımın mektuplaşmaları yazma dürtümün açığa çıktığı en önemli dönemlerimdi diyebilirim. Okullar ve yaşam koşulları gereği ayrı düştüğüm arkadaşlarımla veya önemsediğim büyüklerimle mektuplaşmalarım ilk gençliğimin terapi alanıydı. Gençliğimizin tarifi imkansız açmazları hangimizi belirli bir alana sevk etmedi ki! İnsanoğlunun dışavurum gereksinimi olmasa bugün sahip olduğumuz hiçbir şey olmazdı. Resim eğitimi almış biri olarak çizgi ve renklerin yetmediği noktada imdadıma hep yazı yetişti. Oysa çocukken resim yeteneğimin öne çıktığı vurgulanmıştı bana! Yazmak, sanki zaten olması gereken bir gereklilikti ve asıl olan resim yapmaktı. İlginç tabi; çocukluk ve ilk gençliğimi resim odaklı geçirmiş olduğum için kendime kızamadım hiç. O süreçten de öğrenmem gerekenler varmış ki, iyi ki de öyle olmuş. Rotayı resim yapmaktan yazıya kaydırdıkça ağır basan yazma isteği kendiliğinden ortaya çıktı. Önce aylık dergiler, gazete köşe yazıları derken, internetin tarifsiz özgürlüğüyle yelken açılan başka dünyalar, yazma dürtüm içinde debelenmeme yol açtı. Sayfaları koklama ve dokunma isteğine engel olamıyor insan. Kitaplaşmak kaçınılmaz hale geldiğinde kitap yazdım. Yoksa yazmak zaten hep benimleydi. Aslına bakarsanız 1998 yılından bu yana sosyal medyada yazıyorum. İnternetin sonsuzluk düşüncesi dünya dışını da kapsayan bir özgürlüğü çağrıştırıyor bana. Sonsuzluğa uzanmak kesinlikle çok iyi bir duygu; ilaç gibi
BİR SÜRE YOK
Kitaplarınızı ortalama ne kadar bir sürede tamamlıyorsunuz?
Böyle bir süre yok benim için. İlk Foça mutfağı kitabımı 9 yıllık bir araştırma sonucu ortaya çıkardım fakat ilk önceleri kitaplaştırma gayem yoktu, zaten internet köşemde yazıyordum, genel istek üzerine kitaplaşmıştı. Yazmak, yoğunlaşabilmeyi gerekli kılıyor. Düşünceleri çabuk dağılan, duyguları ve heyecanları anlık uçuşan biriyim, disiplin bana göre değil. Zamansız ve sınırsızlığı seviyorum o yüzden yazma ölçütüm yok. Örneğin şimdilerde eş zamanlı kotardığım epey bir kitap çalışmam var ve hangisi öne çıkıp biter kestiremiyorum.
Yazmaya nasıl başlıyorsunuz, ilham denen o şey size nasıl geliyor?
Plastik sanatlara olan eğilimim nedeniyle olsa gerek görselliği önemsiyorum. Bir fotoğraf karesine hapsettiğim duygu, anında o fotoğrafın alt yazısını da oluşturuyor. Bu o kısacık andaki coşkuyla şekilleniyor. İlk notlar, ilk dile düşen sözcükler ve ardından süregelen anlatılar. Hani bir dükkana girersiniz de ilk beğendiğiniz şeyi alırsınız ya, onun gibi bir şey ilk notlarım her zaman kutsaldır benim için O ilk yüreğime düşen sözcükler beni baştan çıkarandır, ilk kıvılcımı ateşleyendir hep. İlham anın içinde, her yerde.
Size göre yazmak bir yetenek işi midir yoksa öğrenilebilir bir durum mu?
Bu soru resim yapmak için de çok sorulur. Her insanın yeteneğinin tavan yaptığı alanlar vardır. Onu bulup yaşamına geçirenler için her şey daha kolay ve sevilebilir olmuştur. Zorlama öğrenmelere, yetenek geliştirmelere saygım var fakat bana çok şey söylemiyor. Yazarlık kurslarına filan gidiyor insanlar, olabilir, hevesi vardır en azından tekniği öğrenme açısından yararlı da olabilir lakin bu benim anlayabileceğim bir şey değil. Ha, şu çok önemli; dil bilgisi, dil bilgisini hakkıyla öğrenmiş olmak yazmanın yarısıdır zaten.
OKURU ŞAŞIRTMAK HER ZAMAN HOŞUMA GİTMİŞTİR
Dur Biraz Oturayım kitabınızın içeriğinden bize bahseder misiniz? Bu kitabın içerisinde neler mevcut? Okurları ne bekliyor?
Son kitabım Dur Biraz Oturayım için okur, insanı anında kavrayan bir başucu kitabı olduğunu söylüyor. Kimler için derseniz, özellikle 40 yaş üzeri için diyebilirim. Hiç kimse yaşlılığı kendine kondurmak istemiyor lakin hepimizin nihai sonu bu, ne ki yaşlanabilecek sağlıklı ömürlerimiz olsun. Doğduk ve öleceğiz. Doğum ve ölüm arasındaki sürecin nasıl geçirildiği ve sona yaklaşıldığında yaşlılığın hiç de öyle karabasan bir öcü olmadığı konusunda tatlı dokunuşlar sunan bir kitap. Bu kitabı yaşlılığımda kendime unutma diyebilmek için adeta not olarak yazdım diyebilirim. İhtiyarlayıp insan eskisi olmak çok kolay, önemli olan; ruhu genç tutarak yaşamın matematiğine çok fazla kafayı takmadan yaşlanabilmek Okuru şaşırtmak hep hoşuma gitmiştir. Dur Biraz Oturayım da, kısa ve anlık şaşırmalara sürüklüyorum okuyanı. Akıcı, güncel bir konuşma diliyle yazıldığı için yormayan bir kitap. Yormayan düşünce, yorulmadan düşünme çağındayız, gençler için bile geçerli olan bu zahmetsizlik arzusu ileri yaşlardakiler için adeta gereklilik. Çağın getirdiği kolaylıklar çaresizliklerimizi de bir bakıma açığa çıkardı. İhtiyacımız olan şeylere insanca naifliklerle yer açabileceğimiz bir alan oluşturmak kime iyi gelmez ki! Umuda ve hayatta kalma dürtüsüne her an ihtiyacımız var. Üstelik sevgi ve saygıya da hiçbir zaman olmadığı kadar muhtacız! Kısaca umut bekliyor bizi kitapta.
BLOGUM KENDİ OYUN ALANIM
Yazdıklarınızda kendinizi yansıttığınızı düşünüyor musunuz?
Elbette. Kendim olamadığımda, kendimden unsurları metnin içine koyamadığımda yazamıyorum zaten. Bazen dergi ve gazetelerden ısmarlama konular geliyor. Şu filanca şey hakkında yazar mısınız gibi. Hadi bakalım yazabilirsen yaz. Bir kasıyorum ki kendimi, çözülüp yazma motivasyonu yakalayabilmem epey zaman alıyor. Kendim olamayacağım hiçbir ortam yaşam alanım değil. Yazınsal ya da soluk aldığım mekansal alan fark etmiyor. Özgürlüğümün bedeli bazen ağır olsa da bu böyle... Şunu belirtmem gerekirse, kişisel blogum www.ascifok.com kendimi en rahat hissettiğim yer. Kendi oyun alanım.
Sizce İzmirliler yeteri düzeyde okuyorlar mı? Gözlemleriniz nedir?
İzmirliler, hele de okuma düzeyleri hakkında söz söyleme yetkinliğinde olmadığımı düşünüyorum. Tarık Dursun K, Necati Cumalı, Yorgo Seferis, Muzaffer İzgü, Atilla İlhan, Ayşe Kilimci, Hüseyin Yurttaş gibi pek çok kıymetli yazar yetiştiren bir kentin okuma düzeyini tartışmanın doğru olacağını sanmıyorum. Bahar aylarında düzenlenen İzmir Kitap Fuarı girişindeki okur sıra kuyruğu hangi fuarda böylesi yoğundur sorarım size. Sevdiği yazarıyla, kitabıyla buluşmak için uzunca kuyruklarda saatlerce bekleyen bir okura sadece saygı duyulur. İzmir her daim özel.
Hedef ve projeleriniz. Bundan sonraki aşamada neler bekliyor bizleri?
Yaşamın sürprizleri nelerdir bilemeyiz, hele ki günümüzde. Türkiye tarihinin neredeyse yeniden ve çok perspektifli yazıldığı günümüzde bizler neler yazarız, nasıl bir yol izleriz kim bilebilir. Belki küçük bir Ege köyüne çekilip doğanın ritmiyle soluk almaya odaklanırım. Belki bahçemdeki bitkilerin yaşam süreçlerini gözlemleyip günlük notlar alarak onları öyküleştiririm. İlk gençliğimden bu yana devam eden günce tutmak gibi sevdiğim bir alışkanlığım var. Tuttuğum notlara şöyle bir geri dönüş yapsam ve bugünün yaklaşımıyla harmanlasam kim bilir neler çıkacak bilemiyorum. Yapılacak şeylerin çokluğu ister istemez zaman ile aramıza keskin bir sınır koyuyor. Okunacak sayısız kitap, gidip soluklanılacak yeni diyarlar ve bütün bunların duygu boşalımı yazma açlığım beni bazen kıpırtısız bırakıyor. Hiçbir şeye yetişemeyeceğimi anlayınca dur diyorum kendime dur sakin ol, kaçan bir şey yok. Çocuk kitapları yazmak istiyorum örneğin. Laf aramızda yazıp bir kenara koyduğum birkaç çocuk masalım var. Belki gün yüzüne çıkarlar bir gün. Her şey mümkün neden olmasın?
EGE BİR BAŞKA
İzmir odağında Ege, sizin için ne anlam ifade ediyor?
1959 yılında Marmaris'in Bozburun beldesinde doğmuşum. Annemin doğup büyüdüğü Fethiye ile Selanik kökenli babamın Bursa'sı arasında çocukluğumdan beridir gidip geliyor olmak ufkumu hep uzaklara yöneltmeme neden oldu. Ege'yi çok seviyorum. Bütün bir Kuzey Ege ile Güney Ege coğrafyası ruhsal dünyamın oyun alanıdır. Kah orada kah burada olmak çok keyifli; kışları gidip Bodrum'da zemheriyi geçirmek, küçük kaçamaklarla kimselerin gitmediği kış günleri Datça koylarına göz atmak, baharları Foça'nın poyrazıyla Phokaialı denizcilerin kürek çekişlerini duyumsamak, İzmir'in birer antik kolu olarak uzanan 12 İyon devletçiğinin izinden nice pabuçlar eskitmek yaşama sevinçlerinin en güzeli benim için. Seferihisar, Urla, Bayındır, Ödemiş, Selçuk, Dikili, Bergama her biri apayrı zenginlikler. Hele o Kuzey Ege'nin Ayvalık, Burhaniye ve Edremit körfez pazarları yok mu, sonbahar kokularını parfüm şişesi içine hapseden adeta birer sihirbazdır. Pazarların ses ve kokuları nasıl bir uyarıcıdır ki, görselliği ve insan renkliliğiyle şölendir yazan insana. Siz görmek istediğinizi görür duyarsınız. Aslında işin özeti şudur belki; Bodrum mandalinası mı daha lezzetli, yoksa Seferihisar'ınki mi? Bazen yaşam bu kadar basit görünüyor gözüme. Ege'nin antik kentleri, pazarları, sanata, edebiyata olan son derece doğal yaklaşımı hep abartısız hep çekici olmuştur. İstanbulun kurtlar sofrası simsarlığının Ege'de olmamasıdır belki beni Ege'ye müptela kılan. Yıllar önce karayolu ile İran üzerinden Pakistan ve Hindistan'a çıktığım yolculuklarımda Ege Denizi'nin nasıl özel bir deniz olduğu ana fikri hafızama özlemle çakılmış, şimdi bile çok net hatırlıyorum. Karasal iklimde her tepenin ardında deniz aramak, çölde su aramak gibi bir şey. Deniz özlemi, iyot kokusu bambaşka. Tanrı Ege'yi korusun, ülkemi de
Yazarlıktan yeterince para kazanabiliyor musunuz? Çağımızın geldiği noktada yazar olmak nasıl bir duygu?
Kim kazanıyor ki? Belli başlı üç beş yaşayan yazar dışında kitaplarından para kazanabilen var mı sahiden? Sanıyorum çok eskilerde kaldı o günler. Çağımız internet denilen sonsuz büyüklükte bir kazanın içine boca edilmiş çeşidi bol sosyal çorba çağı. Her şey çorba! Kötü mü, hayır! Tanımlamakta güçlük çekeceğimiz kadar sonsuz bir mecradayız artık. Kitap satışı gibi geçtiğimiz yüzyılın sınırlı ölçü biçemi içine sıkışamayız. E-kitapların, akıllı telefonların çağında kitap satışlarıyla ilintili bir ölçü tutturmaya çalışmak komik olur. Ölçü okunabilirliktir. Ölçü sesine ses gelmesidir, okurun gözlerindeki ışıktır, sevgi ve ilgidir. Katıldığım panellerde de gözettiğim budur. Şimdi olduğu üzere o sinerjiyi yakalamadan keyifli bir sohbet mümkün değil. Teşekkür ediyorum.