- Kültür-Sanat
- 21.04.2025 11:37
Yazdığı ‘Siyah Ceketli Kadınlar’ kitabı ile Hasibe Ayten Şiir Ödülüne layık görülen Şair-Yazar Hatice Tarkan Doğanay ile kitapları üzerine konuştuk
ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
Samsun doğumlu Hemşire-Yazar-Şair Hatice Tarkan Doğanay ile kitapları ve devam eden çalışmalarını konuştuk. 2020’de yazdığı ‘Siyah Ceketli Kadınlar’ kitabıyla Hasibe Ayten Şiir Ödülüne layık görülen Doğanay ayrıca ‘Kalbim Kafesi’ ve ‘Dut Ağacı’ adlı eserlere de imza attı. ‘Tarçın Etkisi’ adlı şiiri Farsçaya çevrildi. Kanada’da ve ardından Tebriz’de Honar ve Eghtesad dergisinde Türk Kadın Şairleri özel sayısında yayınlandı. Edebiyat Nöbeti, Edebiyat Daima, Barbar, Sis Dergi, Eliz Edebiyat gibi edebiyat dünyasının önde gelen dergileri için yazdı. Kendi şehrinin dergisi olan ‘Edebiyat Nöbeti’ için düzenli olarak yazmaya devam ediyor. Hali hazırda bir öykü çalışmasına devam ettiğini söyleyen Şair Hatice Tarkan Doğanay, Türk Edebiyatının en aktif isimlerinden.
FOTOĞRAF: MUSTAFA BEKTAŞ ALTAY
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1981 yılında Samsun Vezirköprü’de doğdum. Halen burada yaşamaktayım. Yirmi yıllık hemşireyim aynı zamanda sosyoloji okudum. Üç kız annesiyim. Vaktimin çoğu evde ve işte çalışarak geçiyor. Geri kalan zamanlarda da edebiyata vakit ayırıyorum. Nöbetlerde hastanenin rahatladığı saatlerde, evde gece herkes uyuduktan sonra okuyorum ya da yazıyorum. Şiirimi doğduğum topraklarda doğurmak öyle geriden bakıldığı kadar zor değil. Çünkü bu topraklar kültür, sanat ve tarih açısından oldukça bereketli. Esinleneceğim çok şey var burada. Onları keşfettikçe yazıyorum yazdıkça çoğalıyorum.
FOTOĞRAF: MUSTAFA BEKTAŞ ALTAY
HİKAYELERLE BÜYÜDÜM
Edebiyata olan ilginiz nasıl ortaya çıktı, günümüzde yakaladığınız başarıda çevrenizin etkisi ne düzeydeydi?
Çocukluğum geniş ailede geçti. Dedemin babası yani büyük dedemiz akşam sohbetlerinde gaz lambasının o hüzünlü ışığı altında hikayeler anlatırdı. O hikayeleri yıllar sonra Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” kitabında okuduğumda oldukça şaşırdım. Neredeyse aynı hikayelerdi, isimler farklıydı sadece. Bu hikayelerle büyümüş olmam önemli diye düşünüyorum. Ama edebiyata ilgim ilkokulda sözcüklerin büyüsünü keşfettiğimde başladı. Yeni öğrendiğim her sözcük bende garip bir heyecan uyandırırdı. Anlamını bilmesem bile büyülenirdim. Bir rüya görmüşüm gibi gece o kelimeyi düşünür tekrar ederdim. Ta ki anlamını öğrenip cümle içinde kullanmaya başlayana dek. Daha sonra sözcüklerin bu büyüsü beni kitaplara itti. Evimizin hemen yanında tarihi halk kütüphanesi vardı. Bu benim için büyük şanstı. Her gün mutlaka kütüphaneye gider orada kitap okurdum. Mutlu ama içime kapalı bir çocuktum. Zamanla kendimi yazarak anlatmanın bana iyi geldiğini fark ettim. Küçük yaşlarımda anneme babama söylemek istediklerimi onlara mektup yazarak anlatırdım. Ortaokul ve lise da daha genel konular üzerine şiirler ve duygu durumumu anlatan metinler yazmaya başladım. 2018 yılında bir arkadaşımın haberdar etmesiyle Kayseri Belediyesinin düzenlediği öykü yarışmasına yazdığım öykülerden birini gönderdim. Öyküm orada mansiyon ödülüne layık görüldü. Daha önce de birkaç edebiyat dergisinde ve yerel basında yazdıklarım yayınlanmıştı ama bu ödül beni ciddi anlamda motive etti. Yazdıklarımı paylaştıkça okuyucularda bir kitap beklentisi de oluştu zamanla ve böyle böyle bulunduğum noktaya geldim. Elbette bu süreçte de ailem, eşim, dostum desteklerini benden hiç esirgemedi. Aksi olsaydı çok zorlanırdım.
FOTOĞRAF: MUSTAFA BEKTAŞ ALTAY
Edebiyat dergisi, gazete ve sosyal medyada eserleriniz yayınlanıyor mu?
İlk “Tarçın Etkisi” adlı şiirim Farsçaya çevrildi. Kanada ve ardından Tebriz’de Honar ve Eghtesad dergisinde Türk Kadın Şairleri özel sayısında yayınlandı. Daha sonra Edebiyat Nöbeti, Edebiyat Daima, Barbar, Sis Dergi, Eliz Edebiyat, Bekir Abi Dergisi, Aksi Sanat, Mavi Yeşil, Mecazi Dergi, Evrensel Gazete gibi bazı mecralarda yayınlandı. Yakın bir yamanda da Artı TV’ de Nazım Alpman’la canlı yayın konuğu olmuştum. Siz de bilirsiniz ki Edebiyat Nöbeti dergisi kendi memleketimde çıkan bir dergi. Ben de elimden geldiğince özellikle Edebiyat Nöbeti’nde yazmaya gayret gösteriyorum.
Öykü, şiir ve deneme türünde eserler yazıyorsunuz, bize kısaca kitaplarınızdan söz eder misinizi?
Evet, edebiyat hayatıma şiir ve öykü yazarak devam ediyorum. İlk kitabım olan Kalbim Kafesim öykü kitabıydı, Kanguru Yayınlarından çıktı. İkinci kitabım Dut Ağacı şiir kitabıydı Klaros Yayınlarından çıktı. Üçüncü kitabım olan Siyah Ceketli Kadınlar 2020 Hasibe Ayten Şiir Ödülüne layık görüldü ve Payda Yayınları tarafından basıldı. Bu ödül şiir tarafımın daha ağır bastığının ispatı oldu sanırım.
En son “Siyah Ceketli Kadınlar” kitabına imza attınız. Şu an ne tür çalışmalar içerisindesiniz?
En son kitabım Siyah Ceketli Kadınlar. Salgın yasaklarından ötürü henüz ödülümü bile alamadım. O yüzden kitap yeniliğini korumaya devem ediyor benim için. Hali hazırda bir öykü dosyam var ama bir kitap hazırlığım yok açıkçası. Kısa bir sürede de kitap düşünmüyorum. Yeni kitaplar göreceksiniz elbette ama acele etmiyorum.
Koronavirüs pandemisinde sanat ve edebiyat sosyal medya üzerinden sürmeye devam etti. Siz bu gibi süre içerisinde ne gibi çalışmalar içerisinde bulundunuz?
Kovid-19 salgınında bazı online programlara katıldım. Güzel dostlarla iyi şairlerle bir araya gelip edebiyatı ve şiiri konuştuk. Bunlardan en aklımda kalan 21 Mart Dünya Şiir Gününde Edebiyat Nöbeti dergisi şiir editörü Fatma Hatun Esen’in düzenlediği söyleşiydi.
KÖTÜ METİNLER İYİYMİŞ GİBİ PAZARLANIYOR
Türk Edebiyatının en büyük sorunu size göre nedir?
Türk Edebiyatının en büyük sorunu metinlerin ve kitapların ikili ilişkiler ve yakınlıklar üzerinden yayınlanması. Kötü metinlerin ve kitapların çok iyiymiş gibi pazarlanması okuyucuya sunulması. Edebiyatta nitelikli okuyucu çok önemlidir. Nitelikli okuyucu okuyacağı eseri bulmasını zaten biliyor ama geneli düşündüğümüzde bir sürü niteliksiz metin ya da kitap okuyucuya empoze ediliyor. Bu şekilde yaparak hevesli gençlere nitelikli şiirin, metnin ve kitabın nasıl olması gerektiğini anlatamayız. İnanın bu yayınlar pek çok gencin kafasını karıştırıyor. Hala şairlerin, şiirlerini şairler için yayımlıyor olması giderek toplumla şiirin arasını açtığını düşündürüyor bana. Yaşadığı döneme duyarsız kalmayan Türk şiirinin güçlü etkisi toplumun geneline ulaşması böyle olunca hayli zaman alıyor. Bu denli hızın içinde her şey ne kadar da yavaş aslında. Bencilliğin, çıkar ilişkilerinin, kapitalist düzenin hakim olduğu edebiyat ve yayım dünyasında maddi/manevi pek çok sorunla boğuşan Türk şairi yılmadan şiirler yazmaya devam ediyor. Bu direniş de benim umudumu diri tutuyor.
Türkiye’de koronavirüs pandemisinde kitap okuma oranının bir miktar yükseldiği söyleniyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Salgında kitap okumak isteyip vakit ayıramadıklarını söyleyen insanlar karantina günlerinde bol bol kitaplar okudular. Sağlık çalışanı olarak bizler de sıklıkla “Evde kal şiir/kitap oku” çağrısı yaptık. Salgın süreci okumak ve yazmak için büyük fırsattı. Tabii bu benim için geçerli değil ama yazar, şair arkadaşlarımız yarım dosyalarını tamamladılar, durmadan ürettiler. Salgının en azından bu yönde bir iyiliği dokundu herkese.