- Kültür-Sanat
- 01.07.2025 10:34
Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç.Dr. Sabahattin Çağın, edebiyatın önemli kalemlerinden Tarık Buğra ve onun eserlerine ilişkin değerli aktarımlarda bulundu
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
‘İçine kapanıveren bir insan, dünyayı da oraya taşımak ister, içine…” der, edebiyatımızın değerli ustalarından Tarık Buğra. 26 Şubat 1994 yılında yaşama gözlerini yuman Buğra’yı, Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Sabahattin Çağın bir kez daha gündeme getirdi. Çağın, yazdığı kitaplarında da Tarık Buğra’yı lanse ediyor, onun eserlerini genç nesillere tekrar tekrar aktarıyor. Tarık Buğra’nın yaşamını, geçmişe, günümüze ve hatta geleceğe kazandırdığı yapıtlarını bizlerle de paylaşan yazar ve akademisyen Sabahattin Çağın, “Tarık Buğra, bu toprakları mayalayan ruhu ve özü anlamaya ve yansız yansıtmaya çalışan vicdan sahibi bir yazardır” dedi.
“Türk edebiyatının en önemli romancılarından biridir Tarık Buğra. Eserleri, onun bir iddiadan çok bir cehd taşıdığını gösterir bizlere” diyerek sözlerine başlayan Çağın, “Bir tutkudur roman Tarık Buğra için. Kendisine derd olan meseleleri vaaz ettiği bir alan. Toplum olarak bir değişim ve dönüşüm yaşadığımız dönemlerde, mayamız olan değerlerimizin unutturulmaya, yıpratılmaya ve yok edilmeye çalışıldığı vakitlerde, romanıyla ‘yeniden bir doğuş’ başlatmak gayesi içinde ciddi meseleleri vaaz etmiştir Tarık Buğra. Gerek tarihi gerçeklerden hareketle, gerek kendi hayatındaki kişilerin eserlerinde tebarüzüyle bu cehdini ortaya koymaya çalışmıştır” diye konuştu.
BUĞRA, DEV KALEMLERLE TANIŞIYOR
Ardından Türk romanının önemli isimlerinden Tarık Buğra’nın biyografisine ilişkin aktarımlarda bulunan Çağın, “1918 yılında Konya’nın Akşehir ilçesinde doğmuştur. Roman hikâye, tiyatro, deneme, gezi türünde eserlerin yanında gazetelerde köşe yazıları da yazmıştır. Bir romancı olarak Tarık Buğra’nın oluşumunu sağlayan unsurlar vardır ki bunların başında doğduğu Akşehir vardır. Sonraları buraya çok gitmese de çocukluk ve ilk gençlik yıllarındaki izlenimler ve mekânlar ve kasabalılar da onun romanlarında zengin şekilde yer almıştır. İkinci unsur ise hak ve hürriyetin ne olduğunu kendisinden öğrendiği Tarık Buğra’nın babası Mehmet Nazım Bey’dir. Aydın ve kültürlü bir insan olan Mehmet Nazım Bey’in kütüphanesi de onun oluşumuna önemli katkıda bulunmuştur. Tarık Buğra’nın hayatındaki en önemli şanslarından biri ortaokul Türkçe öğretmeni Rıfkı Melul Meriç’tir. Meriç onun yazma iştiyakını keşfetmenin yanı sıra İstanbul’a geldiğinde onu alıp Küllük muhitine götüren kişidir ve onun devrin dev kalemleriyle tanışmasını sağlamıştır” cümlelerini kullandı.
BUĞRA’DAN ALTERNATİF BİR TAVIR
Tarık Buğra’nın yazı hayatına hikaye ile başladığını kaydeden Çağın, şöyle ekledi: “Oğlumuz hikâyesiyle kazandığı başarı onu kısa sürede şöhret haline getirir. Ancak onun derdi romancı olmaktır. Siyah Kehribar’la yaşanan başarısızlık Küçük Ağa’da zirveye yükselir ve onu sonraki başarılı romanları İbiş’in Rüyası, Gençliğim Eyvah, Dönemeçte, Yağmur Beklerken, Osmancık romanlarına taşımıştır.” Tarık Buğra’nın kimi romanlarında yakın tarihimizi bir kasabada geçen olaylarla irdelediğini ve resmi ideolojinin verilerinin dışında alternatif bir tavır sergilediğini söyleyen Çağın, “Tarihî bir roman olan Osmancık’ta ise kuruluş ruhunu döneminin yazarlarından Kemal Tahir ve Mustafa Necati Sepetçioğlu’ndan farklı şekilde işlemiştir” dedi.
DÜNYA EDEBİYATI AŞIĞI
‘Tarık Buğra’nın dünya romanına bakışı nasıldır? Hangi yazarları ve eserleri, niçin önemser?’ sorusunu da yanıtlayan Çağın, şunları söyledi: Her şeyden önce belirtmek gerek ki Tarık Buğra aslında ‘millî roman’ anlayışına inanmaz. İnsani olanın anlatımının mükemmelliğine inanır. ‘Kim yazarsa yazsın, yeter ki güzel olsun’ diyen bir tavrı vardır. Dünya klasiklerinin çoğunu Konya (Akşehir)' da liseye kadar olan öğrenciliği sırasında okumuştur. İyi bir romanın başarısının, konusu ister kasabada / köyde geçsin ister şehirde, toplum dramı içinde insanın iç dramını incelikli bir üslupla anlatmakta saklı olduğuna inanır. Bu sebeple dünya edebiyatından Dostoyevski ve Tolstoy’a hayrandır. Tolstoy’un Harp ve Sulh’una bayıldığını, Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi’ni Hemingway’in İhtiyar Balıkçı’sını beğendiğini ifade eder. Bu eserleri beğenmesindeki en önemli sebep, toplumun çalkantısı içinde insanın bir başınalığını yani aslında evrensel olan dramları başarılı kurgularla anlatmaktaki ustalıkları olsa gerektir.”