Geleneğin son temsilcisi: Karasu

Türkiye Yazarlar Birliği’nin, ‘düzenlediği etkinliklerin bu haftaki konuğu Sözlü İslam Edebiyatı Geleneği Halk Aşığı Gülabi Karasu. Geleneğin son temsilcilerinden biri olan Karasu, sunum yaptı

  • Oluşturulma Tarihi :
  • Güncelleme Tarihi :
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Geleneğin son temsilcisi: Karasu haberinin görseli
SULTAN GÜMÜŞ
Gülabi Karasu Sözlü İslam Edebiyatı Geleneğinin en son temsilcilerinden biri. Karasu, bu hafta Türkiye Yazarlar Birliği’nin konuğuydu. Halk aşığı olan Karasu, çevresi tarafından üstat olarak çağrılıyor. ‘Peygamberler Tarihi ve Ehl-i Beyt’ üzerinden sürekli sohbetler yapan Karasu, bu kez ‘Sözlü İslam Edebiyatından Örnekler’ adlı sunumunu gerçekleştirdi.
Sezai Karakoç’un, ‘Şimdi hiçbirinden eser yok. Gitti o geceler o cenk kitapları. Dağıldı kalelerin önündeki askerler. Çocukluk güzün dökülen yapraklar gibi’ şiiriyle davet edilen ve kendisine ‘Kalelerin önündeki asker’ tanımı yapılan Gülabi Karasu, Sözlü Edebiyatın özelliklerinden bahsederek  şöyle başladı: “Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır. Bu dönem edebiyatı sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür. Bu dönemde edebiyatımızı Şamanizm, Maniheizm ve Budizm gibi dinler etkilemiştir.”
ŞİİRİN ÖNEMİ
“İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, M.Ö. 4000′ li 3000′ li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer” ifadelerine yer veren Karasu, “Bu uzun dönemin Kök Türklere ait yazılı anıtların ortaya konduğu M.S. VI. yüzyıla kadar olan bölümü sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılır. Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir. Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır. Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır. Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır” dedi. Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan şiirin, sözlü edebiyatın anlatımında önemli bir rol oynadığını belirten Karasu, “İslamiyet öncesi Türk edebiyatında da şiirin önemli bir yeri vardır” şeklinde konuştu.
EPİK ŞİİR VE DESTANLAR
Eski Türk şiirinden söz açan Gülabi Karasu, şöyle devam etti: “İslamiyet öncesi Türk şiiri hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yedili, sekizli, onikili ölçülere çok rastlanır. Kafiye önemlidir, dize başlarında da kafiye yapılır. Nazım birimi dörtlüktür. İslamiyet öncesi Türk şiirinin dili öz Türkçedir. Şiirler, Türklerin o çağdaki dünya görüşlerini, yaşantılarını, duygularını, düşüncelerini doğal bir dille anlatırlar. Şiirlerde doğa, aşk, kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, ölüm en çok işlenen konulardır.” Destan geleneğinin özelliklerine de yer veren Karasu, “Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş olağanüstü olaylarla, doğaüstü kahramanlarla ve kahramanlıklarla yüklü, öyküleyici özellikler taşıyan uzun şiirlerdir. Destanlar, eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir. Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlarda olağanüstü olayların, doğaüstü kahramanların, tanrıların savaşlarının yanı sıra; eski çağ insanlarının inanışları, yaratılış ve varoluş konusundaki düşünceleri; ulusların özlemleri ve düşleri de dile getirilir. Destanlar insanların olayları dinleme ve anlatma gereksiniminden dolayı kuşaktan kuşağa yayılmıştır” cümlelerini kullandı.

Kaynak : HABER MERKEZİ

Okumaya Devam Et

Aşağı kaydırmaya devam edebilir veya ilgi alanınıza göre seçim yapabilirsiniz.