Sayfa Yükleniyor...
Mesut Dikel ile tanışıklığım İzmir Bornovada röportaj için bulunduğum Kaligrafi sanatçısı İlkay Kanarın atölyesinde gerçekleşti. Kendisi Hat sanatını sedef üzerine taşıyarak farkı boyut kazandıran nadir sanatçılardan bir tanesi. Bu bağlamda hattat Mesut Dikel ile hat sanatı üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik
ONURHAN ALPAGUT
Hattat Mesut Dikel ile tanışıklığım İzmir Bornovada röportaj için bulunduğum Kaligrafi sanatçısı İlkay Kanarın atölyesinde gerçekleşti. Kendisi Hat sanatını sedef üzerine taşıyarak farkı boyut kazandıran nadir sanatçılardan bir tanesi. Bu bağlamda hattat Mesut Dikel ile hat sanatı üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik
-Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?
1966 Mersin Erdemli doğumluyum. İlk, orta, lise eğitimini tamamladıktan sonra 1990 yılında Marmara Ün. Atatürk Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Grafik bölümü Prof. Dr. Mehmet Zeki Kuşoğlu Atölyesinden mezun oldum. Öğrencilik dönemlerimde Mehmet Zeki Hocamın teşvik ve desteği ile Geleneksel Türk sanatlarımızla tanıştım. Grafik eğitimimin yanında piyasaya grafik tasarım çalışmaları, minyatür, illüstrasyon çalışmalar gerçekleştirdim. 1990 yılında okul biter bitmez Adanada kendi sanat tasarım atölyemi kurdum.
-Sanat ile alakanız ne şekilde gerçekleşti, bizimle hikâyenizi paylaşır mısınız?
Fotoğrafçı bir aileden gelmem ve daha ortaokul yıllarımda resime karşı olan ilgimi ailemin desteklemesi sanatımın gelişmesindeki en büyük etkendir. Ortaokul-lise yıllarımda çevreme resim yapıyor, tabela yazarak cep harçlığımı çıkartıyordum. Bütün bu oluşumlar ben farkında olmadan ilerideki sanatımın temellerini oluşturuyordu. Üniversite yıllarım da Mehmet Zeki Kuşoğlunu tanımam benim geleneksel sanatları daha iyi anlamama ve uygulamama vesile oldu. Üniversite yıllarımda Kubbealtı akademisinde bir süre tezhip dersleri aldım. Ajanslara illüstrasyon ve grafik tasarım çalışmaları yaptım. Yeri geldi minyatür çizimleri yaparak okumaya çalıştım. 1990 yılında okul biter bitmez, Adanaya gelerek burada kendime ait sanat atölyemi kurdum. Birçok şirket ve kuruluşun grafik tasarım çalışmalarını gerçekleştirdim uzun yıllar. Bu zaman içinde yurt içine ve İncirlik vasıtası ile Amerikaya sayısı binleri aşan yağlıboya resimler yaptım. 4 yıl süre ile Adana Ressamlar Derneğinin başkanlığını yaptım. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının kuruculuğunu, yönetiminde ve üyeliklerinde bulundum. Sanatın neredeyse tüm dallarında eserler verip çalışmalar gerçekleştirdim. Resim, illüstrasyon, grafik, fotoğraf, duvar resimleri, tezhip, minyatür, hüsn-i hat ve ebru sanatı ile iştigal ettim uzun yıllar. Halen çalışmalarımı kendime ait sanat atölyemde devam ettirmekteyim.
-Bize Hat sanatından kısaca bahseder misiniz?
Hüsn-i hat Ruhi bir hendesidir. İslâm Medeniyeti dairesinde yer alan Selçuklu, Osmanlı ve diğer bazı Türk uygarlıklarında, yazıyı sanat haline getiren güzel sanat kolu. Arap alfabesindeki harflerin şekilli ve sanatlı kullanımıyla ortaya çıkan hat sanatı, yüzyıllar boyunca insanlarımız tarafından itibar edilen, iltifat gören bir uğraş olmuştur. Hat sanatının bu derece önemsenmesinin sebebi, Kuran-ı Kerimin çeşitli hat çeşitleriyle yazılmış olmasıdır. Yine Osmanlı döneminin yazma eserleri, hattın çeşitli nevileriyle kaleme alınmıştır. Muhakkak, reyhâni, sülüs, nesh, tevki, rika, talik, divani, kufi adıyla anılan hat çeşitli yazı türleri vardır. Hat sanatında bütün İslâm dünyasında Osmanlıların çok müstesna bir yeri olmuştur. Ve bu sanat bütün kudretini yalnız levhalar üzerindeki emsalsiz celî yazılarla değil, özellikle Kuran-ı Kerimler olmak üzere yazma kitaplarda da göstermiştir. Tek tek aharlanmış, mührelenmiş o sayfalarda insan düşüncesi, ruhu ile karışmış el emeği, göz nuru vardır. Kalem, kağıt ve mürekkep ile başlayan uzun bir serüvendir. Usta çırak ilişkisi ile öğrenilen çok özel bir sanattır.
Hat sanatı dışında ne gibi sanatlar ile uğraşıyorsunuz?
Bir dönem neredeyse sanatın birçok alanında çalışmalar yaptım. Tabi zamanla sanat belli bir disipline oturdu, düzene girdi. Son dönemlerimde fotoğraf ve resmin dışında geleneksel sanatlarımızdan Hüsn-i hat, minyatür, sedefkarlık sedef-metal naht sanatına ağırlık veriyorum.
Hüsn-i Hat ve Kaligrafi sanatı arasındaki fark nedir?
Hüsn-i Hat Kuran-ı Kerim harfleri yani İslam harflerinden oluşan ama belli bir matematiğe ve sisteme bağlanmış üst seviye bir sanattır. Yani normal bir sanat olarak algılamamak lazım. Yüzyıllardır usta-çırak ilişkisi içinde gelişim göstererek, devreler geçirerek bu günümüze gelmiştir. Ben yıllarca batı sanatı eğitim almış birisi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim; batının resim sanatı varsa bizim de Hüsn-i Hat sanatımız var. Kaligrafi ise Latin harfleri ile yapılan bir yazı sanatıdır. Aynı gibi algılanmakla birlikte aralarında çok ciddi fark vardır. Belki yüzyıllarca sistemli bir öğretisi olsaydı bu gün Kaligrafi sanatı da hüsn-i hat sanatı gibi olabilirdi. Bu yüzyılda tipografi temelli uğraşlar, ciddi çalışmalar da yapılıyor nitekim. Yapılıyor ama hüsn-i hat sanatının ulaştığı düzeye ulaşması artık nerdeyse imkansız.
-Hat sanatına ne zaman başladınız?
Üniversiteyi İstanbulda okumam buna biraz etken oldu aslında. Lise yıllarında kendi başıma bir şeyler karaladığımı ve uğraştığımı hatırlıyorum. Ama ciddi mana da başlamam biraz geç oldu. Üniversite yıllarında İstanbul adeta açık hava hüsn-i hat müzesi gibi durumu beni cezbetti. Camilerin giriş yazıları içlerindeki yazılar, çeşmelerin sebil yazıları, kitabeler üzerindeki yazılar beni alır götürür saatlerce onlara bakar, fotoğraflarını çekerdim. Tabi Üniversite hocam Mehmet Zeki Kuşoğlunun bu geleneksel sanatlarımız ile ciddi eserler üretmesi onun sergilerinde gördüklerim benim başlamama en büyük vesiledir.
-Hat sanatında ne gibi malzemeler kullanıyorsunuz?
Aslında Hz. Ali (R.A.) efendimiz ile kendine bir yol bulan bu sanat o günden bu güne pek fazla malzeme değişikliğine gitmedi. Kağıt, Kalem ve Mürekkep. Hepsi de doğadan bize bir lütuf. Gerçi günümüzde daha kaliteli kağıtlar bulabiliyoruz düne nazaran. Ama kalem kamış kalem aynı, mürekkep klasik usül el yapımı is mürekkebi, kağıt aheri aynı. Değişen bir şey yok kısaca.
-Bu sanatın incelikleri nerede yatıyor?
Çok çalışmak, çok yazı yazıp meşk etmek, sabır ile birlikte sebat göstermek, çok etüt edip çok yazı incelemek ve muhakkak ki hoca eli, hoca yazışını görmek, hoca izahına mazhar olmak lazım. Kendi başına öğrenmek ve bu sanatı keşfetmek neredeyse imkansız.
-Hat sanatını öğrenmek isteyenlere ne gibi tavsiyeleriniz var?
Son yıllarda kitle iletişim araçlarının yaygınlığı bilhassa sanatlarımızın da öğrenilmesine ciddi vesile oldu ve çok yoğun bir istek ile karşı karşıyayız. Bu isteklilerin birçoğu hobi olarak algılıyor geleneksel sanatlarımızı. Öncelikle çok ciddi araştırmaları gerekir, sonra bu alanda yetkin bir üstada, ustaya, hocaya müracaatları ve sabırla talebelik yapmaları gerekir.
-Geleneksel sanatların Türkiye'deki konumunu nedir?
Geleneksel sanatlarımızın son yıllardaki durumu aslında bir manada sevindirici. Yaygın olması memnuniyet vericidir. Lakin yaygınlaşmasının yanında bir takım ciddi problemleri de getirmekte ve bu ilerisi için sorun teşkil etmektedir. Kitle iletişimin güçlenmesi ile ilgilenen herkes bu sanatı araştırıyor hatta sanal ortam da bile derslerini takip edebiliyor, kütüphanelere gitmeden örneklere ulaşabiliyor bu durum bir bakıma sevindirici. Ama klasik hoca eğitimi ve icazet almamış, belli bir meşk eğitiminden geçmemiş kişiler de kendilerince bu sanatı icra konumuna gelmiş hatta öğreticilik, hocalık üslenmişlerdir. Bilmediklerini, tam manası ile o sanatı yapamadıklarını bile bile yarım ilimlerini aktarmaya çalışmaktadırlar. Ticari amaçla yaygınlaşan kurslar ve niteliksiz, sanat ile alakası olmayan kopyala yapıştır ben yaptım oldu mantığı ile yapılan alelade basit işler. Oradan buradan izinsiz alınıp çizilen yazılar, desenler ve onu eserim diye sahiplenmeler. Burada şu durum ciddi olarak gün yüzüne çıkıyor. Gelenekli sanatlarımızı öğrenirken önce o sanatın ahlakını öğrenmemiz gerektiğidir. Nitelikli, özgün, orijinal çalışma nedir? Kaliteli iş nedir? En önemlisi eser nedir? Sorusunun cevabını bilmemiz lazım. Kişinin elinden çıkan her karalama, çiziktirme eser değildir. Ve bunları yapan kişiler de sanatçı değildir. Güzel gelişmelerin yanında bu durumları düşündüğümüz zaman istemeden kaygılanıyoruz.
-Sizce geleneksel sanatlarımızın yaygınlaştırılması için neler yapılabilir?
Yaygınlaşmasından ziyade doğru öğrenilmesi, öğretilmesi ve doğru aktarılması gerekir ikinci planda yaygınlaşması bir şekilde halledilir. Doğru ve nitelikli açılan sergilerin kalitesi ve onları gören kitlenin sanatsal niteliği ve kaliteyi bir şekilde anlaması lazım. Bununda yolu daha ilkokul sıralarında gelenekli sanatlarımızı öğrencilere doğru olarak anlatmak, doğru örnekler göstermek ve bilinçlendirmek gerekir. Eğitim kültür atölyelerinde ve merkezlerinde bu alanda seminerler vermek ve üstad hocalarımızı getirterek onların eserlerini izlemek ve sözleşileni dinlemek mümkünse kısacık zaman dilimi dahi olsa uygulamalarına şahit olmak gerekir.
-Siz aynı zamanda hüsn-i hat sanatını metal, sedef ve ağaç üzerinde uygulayan naht ve oyma ustası bir sanatçısınız? İlk olarak nasıl başladınız?
Lise yıllarımda ağaç, kontraplak gibi malzemelerin üzerine çeşitli resim ve yazıları elde kıl testere ile kesiyordum. Ama bilinçli olmadan tamamen gençlik hevesi ve isteği ile. Ne zaman üniversiteye başladım daha ilk aylarında Prof. Dr. Mehmet Zeki Kuşoğlu hocamın sergisine tablo asmaya yardıma gittim benim için her şey orada başladı. Kendime dedim ben bunlardan yapacağım. Hocama şöyle dediğim hatırlıyorum. Hocam ben bunlardan yapabilir miyim? Hocamın cevabı: Evlat! Daha gençsin disiplinli ve doğru çalışırsan sen daha da güzelini yaparsın. O sergi de gördüğüm tüm eserler günlerce aylarca kafamın bir yerlerini hep meşgul etti. İlk aldığım kıl testere ve ilk kesimlerim hocama gösterişim, mutluluğum heyecanım. O günden bu yana 30 küsur yıl geçti hala bitmedi. Hala dinmedi ve zaman zaman yaptığım çalışmalarımı yine hocama gösterir fikrini ve yorumlarını alırım.
-Naht sanatı nedir, nasıldır biraz izah eder misiniz?
Tamamen kıl testere ile elde yapılan bir oyma-kesme sanatıdır. Günümüzde makina ile kesenlerde bulunmaktadır ama bunların kestiklerinin sanatsal yönü kesinlikle yoktur. Kesilecek malzemeler genelde çeşitli ahşaplar, kayın, ceviz, maun, abanoz kiraz vb. Bunun yanında, boynuz, kemik, altın, gümüş, sarı pirinç ve çeşitli metaller. Bir de zahmeti çok olan sedef vardır. Kesilecek şekil, desen yahut yazı yüzeye yapıştırılır belli bir mantık ile oyularak testere ile kesilir çıkartılır. Bu kesim çalışmanın güçlük derecesine göre bazen günler hatta aylarca sürebilir. Naht kesimde tarihte teknik olarak ve tarz olarak ilk kez desen çizimi, Hüsn-i Hat yazımı ve sedef işçiliği dahil kesimi gerçekleştirilen sedef Hilye-i Şerifeyi bitirmek nasip oldu. Tek tek elde temizlenen minik minik perçe sedefler yan yana birleştirilerek binlerce parçadan meydana getirilen ve sonra 1 yıldan fazla bir zaman sürecinin aldığı, yaklaşık 2 bin saati geçen sedef eseri sonuçlandırmak kısmet oldu. Ve o güzellik bugün İzmirde yaşayan, sanatsever Şengül ailesinin koleksiyonundadır. Bir daha da aynısını yapmak kısmet olmayacak bunu biliyorum. Şu an için hattat olarak bu sanatı icra eden ne yazık ki dünya da bir kaç kişiyiz diyebilirim. Bir anlamda bu sanatı icra eden çok gibi görünmekle birlikte ne yazık ki bilinçli kesen neredeyse yok. Hat sanatına, geleneksel motif ve desenlere vakıf olmadan yapılan alelacele işler çalışmadan öte gidememekte eser niteliğini almamaktadır.
-Son olarak söylemek istedikleriniz?
Geleneksel sanatlarımız ile uğraşmak isteyen, öğrenmek isteyen dostlarımız, kardeşlerimiz öncelikle bu sanatları doğru olarak icra eden hoca bulması, o sanatın ilmi ile birlikte edebine, ahlakına da vakıf olmaları gerekir. Akabinde çok ciddi ve disiplinli bir çalışma ve sabırla zamana yayarak doğru olarak sürdürmek lazım.
Haber Merkezi