Hayalperest, Oyunbaz Bir Murad”

Cihat Dündar, Murad Ertaylan ile yazarlık kariyeri ve günümüz konusu olan salgın üzerine konuştu


  • Oluşturulma Tarihi : 01.07.2020 12:55
  • Güncelleme Tarihi : 01.07.2020 12:55
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Hayalperest, Oyunbaz Bir Murad” haberinin görseli

CİHAT DÜNDAR
Murad Ertaylan kitabı ve yeni projeleri hakkında mutlaka okumanız gereken açıklamalarda bulundu. Murad Ertaylan ile Gökten Sarkan Öyküler ve yeni projeleri üzerine konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle.
Öncelikle sizi tanımak isteriz. Murad Ertaylan kimdir?
1973 yılında İstanbul’da doğdum. Kadıköy Anadolu Lisesi’ni takiben Marmara Üniversitesini bitirdim. Askere gidene kadar tabiri caizse çocukça yaşadım; sorumlulukların altında ezilmekten kaçtım, mümkün olduğunca keyfime baktım. Askerlik sonrası girdiğim ilk iş yerimde eşimle tanıştım; sorumluluklara ve ciddiyete bulaştım. 2005 yılında baba oldum. 2009 yılında Avustralya’ya göç ettik. Bunca tecrübe içimdeki çocuğu biraz büyüttü tabii. Yine de yüzeyin hemen altında, heyecanlı, umutlu, hayalperest, oyunbaz bir Murad yaşıyor.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı, size öncülük eden oldu mu?
Yazmaya ciddi anlamda 2004 yılında başladım. Farklı türleri denedikten sonra öyküde karar kıldım. Eserlerim, çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlandı. Bugüne kadar 9 kitap çıkarttım, son 6 tanesi halen satışta. Babamın dedesi edebiyatçıydı; eski ders kitaplarının son sayfasında yer alan Öğretmen Marşı’nın şairdir aynı zamanda. Ben doğmadan öldüğü için tanımadık birbirimizi. Babam gazeteciydi, kalemi kuvvetlidir ama hiç edebiyatla uğraşmadı. Yani bizzat elimden tutan olmadı ama genlerimde varmış demek ki.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Başıma gelen her olaydan, gördüğüm rüyalardan hatırımda kalanlardan, başkalarından duyduklarımdan, okuduklarımdan, kısacası her şeyden etkileniyorum. İlhamım kaçmasın diye mutlaka not alıyorum. Sevdiğim yerli öykücüler arasında Murat Gülsoy ve Mehmet Zaman Saçlıoğlu başı çekiyor. Yabancı yazarla da belirgin bir favorim yok ama bu aralar elimin altında Anthony Doerr ve Cecelia Ahern var.
Gökten Sarkan Öyküler neden bahsediyor?
Şöyle düşünün lütfen, Gökten Sarkan Öyküler bir sokak çarşısı; sağlı sollu rengarenk tezgahlar var yol boyunca. Herkesi cezbedecek, merak uyandıracak 24 ayrı öykü var kitabin iki kapağının arasında. Her biri, okurun özgün birikimine göre biçimleniyor ve yeni anlamlar kazanıyor. En yakınlarım bile yüzde yüz yakalayamaz satırlara yüklediğim anlamları. Öyle olur ki bazen, eşimin ve kızımın yorumları benim niyetlendiğimden güzel gelir kulağıma. Dolayısıyla son söz okurun.
Kitabın ismi nereden geliyor?
 Avustralya’da elektrik telleri hala havadan geçiyor. Ayakkabı bağcıklarını birbirine düğümleyip havaya atıyor, buranın gençleri kendilerince önemli bir günü ölümsüzleştirmek için. Tellere takılan ayakkabılar yıllarca orada asılı kalıyor. Gökten sarkan bu ayakkabılar dikkatimi çekmiş ve fotoğraflamıştım bizim mahalledekileri. Bazılarının hikayesini çok merak ettim ve hatta kendimce kurguladım birkaçını. Yeni kitabıma isim ararken aklıma düştü bu fotoğrafım ve yayınevim de onaylayınca hayata geçiverdi.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Sırasını bekleyen bir kitabım var, novella türünde. Daha önce de bu kategoride iki ürün vermiştim; ilki Kedileri Daha Çok Seven Adam ve sonraki Durduk Yere isimli eserlerim de en az öykülerim kadar, belki daha de fazla ilgi gördü okurlardan. Türkiye’de roman epeyce baskın öyküye göre. Novella dediğimiz de öyküden uzun, romandan kısa anlatıların ortak adı zaten. Dolayısıyla 2020 sonu veya 2021 başında piyasaya çıkacak olan Otistik Mühendis’ ten de beklentilerimiz aynı şekilde yüksek.
Covid-19 bir yazar olarak sizi nasıl etkiledi?
Eve kapalı olduğumuz bu aylar, aslında kafasını toplayıp yazmak isteyenler için elverişli bir dönemdi. Ancak benim yaratıcılık damarlarımın beslenebilmesi için sokağa çıkmam, insanlarla zaman geçirmem, dışarıdaki hayatı gözlemlemem lazım. Maalesef arzu ettiğim kadar öncelik veremedim yeni kurgulara. Neyse ki hazırda bekleyen bir Otistik Mühendis dosyam var. Yani, yeni proje için yeterli zaman var.
Son olarak gazetemizin okurlarına neler söylemek istersiniz?
Edebiyat bir sanat, ama sanatçı, illa ki üstün yeteneklerle donanmış çok özel bir kişilik olmak zorunda değil. Hepimizin içinde bir sanatçı var. İster resim ister müzik, ama mutlaka bir tarafa yatkınlığımız var. Benimki de yazıymış. Gençken bu yönümüzü keşfetmek nispeten kolay. Marifet o filizi beslemek, büyütmek. Yetenek mucizevi bir dokunuş olabilir, ama sebat ederek çalışmak kişinin kendi iradesi. Bolca okuyup, enerji biriktirsinler. Bir noktada çıkmak isteyecektir içinizdeki. O kanalı açık tutun; hem kendiniz hem etrafınızdakiler hem de sizden sonrakiler için.
* Cihad Dündar konuk olarak röportajını sitemizde yayınlamaktadır.