- Kültür-Sanat
- 09.05.2025 15:21
Tümü hayır amaçlı, 4ü yurt dışında, 13 kişisel fotoğraf sergisine imza atan gazeteci-yazar Uğur Oralın 23-25 Kasımda EBSO Sanat Galerisinde açık kalacak Tefekkür isimli 14. sergisinin tüm geliri, öğrenci bursu olarak kullanılacak
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ
Gazeteci yazar Uğur Oral 14. kişisel fotoğraf sergisi Tefekkür ile sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Şimdiye kadar 4 tanesi Yunanistanda olmak üzere 13 kişisel fotoğraf sergisine imza atan Uğur Oral tüm sergilerini yardım amaçlı açmasıyla tanınıyor. Atinada, Selanikte ve İzmirde açtığı sergilerin tüm gelirini hayır kurumlarına bağışlayan Oral 23 Kasımda EBSO Sanat Galerisinde başlayacak olan yeni sergisi Tefekkürde yer alacak eserlerin satışından toplanacak parayı da öğrenci bursu olarak değerlendirecek. Fotoğraf tutkusunu Bu benim insanlığa hizmet yolum olarak nitelendiren Uğur Oral, fotoğraf serüveninin başlangıcından sergilerine, insanların sanata bakış açılarından hedeflerine kadar her şeyi gazetemize anlattı.
Kamuoyu sizi gazeteci-yazar kimliğinizle tanıyor. Peki, fotoğraf tutkunuz nasıl oluştu? Bize nasıl fotoğraf çekmeye başladığınızı anlatabilir misiniz?
Size ilginç gelebilir, fotoğraf çekmeye beş yaşında başladım. Ben daha küçük bir çocukken babamın Lubitel marka bir fotoğraf makinesi vardı ve sürekli aile fotoğraflarımızı çekerdi. Ben de her çocuk gibi elinden makineyi almak, oynamak isterdim. Genellikle anne babalar izin vermezler, bozarsın, kırarsın, oyuncak değil o diye karşı çıkarlar çocuklarının bu taleplerine. Rahmetli babam çok açık görüşlü, hoşgörülü biriydi; asla benim bu çocukça hevesimi söndürmedi. Hatta bilakis, Madem bu kadar meraklısın, gel öğreteyim sana nasıl fotoğraf çekeceğini dedi. Şuradan bakacaksın, şuraya basacaksın şeklinde ilk fotoğrafçılık derslerini daha beş yaşındayken babamdan aldım. Hatta aile albümümüzde benim daha o yaşlarda çektiğim bazı fotoğraflar mevcuttur. Bu şekilde başlayan fotoğraf aşkım yıllar içinde daha da arttı. Nitekim 30 yıl önce, gazeteciliğe başladığımda fotoğraf makinem artık her şeyimdi. Tabii, o yıllarda basın sektöründe bir yere gelmek bugünkü gibi kolay değildi; örneğin fotoğraf çekmesini bilmeyen gazeteci olamazdı. Altında imzam bulunan ilk fotoğrafım 1987 yılında yayınlandı. Muhabirlik yıllarımda 24 saatim fotoğrafla iç içe geçti adeta. Basın sektöründe yöneticilik kariyerim başladığında da büyük keyif aldığım fotoğraftan kopmadım. Arabamın bagajında ayrı, torpido gözünde ayrı, el çantamda ise ayrı bir fotoğraf makinem vardı. Tanık olduğum hiçbir güzelliği kaçırmadan, fotoğraflayıp, ölümsüzleştirmeye devam ettim.
İNSANLIĞA HİZMET YOLU
Şimdiye kadar tüm sergilerinizi hayır amaçlı açtınız. Bu kararı almanızda en önemli etken ne oldu?
İnsan, bence bahşedilen değil, hak edilmesi gereken bir sıfat. Hepimiz canlı olarak doğarız ama yaşantımız boyunca gerçekleştirdiğimiz eylemlerimizle insan olabiliriz ya da olamayız. Ki, bu bağlamda ben kriterin, kişinin diğerleri için, insanlık için ne yaptığı olması gerektiğini düşünüyorum. Albert Pike bu bağlamda şöyle der: Kendiniz için yaptıklarınız sizinle birlikte ölür, yok olur; ama başkaları için yaptıklarınız sürekli yaşar ve sizi ölümsüzleştirir. Fotoğraf, benim için bu bağlamda insanlığa hizmet etme yolu. Bu yüzden şimdiye kadar açtığım 13 kişisel fotoğraf sergimi de yardım amaçlı organize ettim ve bundan sonra açacağım tüm sergileri de hep hayır amaçlı açacağım. Nitekim yeni başlayacak olan Tefekkür isimli sergimin de tüm gelirini öğrenci bursu olarak vereceğim. Fotoğraflarım aracılığıyla ihtiyaç sahibi insanların yanında olabilmek, onlara destek verebilmek benim için en büyük mutluluk ve gurur kaynağı.
YUNANLILARIN GÖNLÜNÜ FETHETTİ
Yunanistandaki yardım amaçlı fotoğraf sergileriniz çok ses getirdi bildiğimiz kadarıyla.
Yunanistanda dört tane kişisel fotoğraf sergisi açtım. Bunların üç tanesi Atinadaydı. Zihinsel engeli çocuklar için çalışan AMİMONİ isimli bir vakıf için açtım üç sergimi de. Satılan tüm fotoğrafların gelirini bu vakfa bıraktım. Bir Türkün Yunanistanda böyle bir hayır işine imza atması Yunanlıları hem çok şaşırttı hem de çok etkiledi. Sergilerim Yunan Basınında çok geniş yer buldu. Son olarak Selanikte meme kanseriyle savaşan AELİA isimli bir vakıf benimle temasa geçti. Bir sergi de onlar için düzenledim. Hatta dönerken sergilerimde yer alan fotoğraflarımı geri istemedim, söz konusu vakıflar kermeslerinde veya diğer organizasyonlarında satmaya devam ettiler fotoğraflarımı. Türkiyede de gelirini zihinsel engelli öğrencilere, burs arayışındaki gençlere bıraktığım birçok sergim oldu.
Düzenlenen sergilerden bildiğimiz kadarıyla fotoğraf kolay alıcı bulmuyor, zor satılıyor. Siz de aynı görüşte misiniz?
Bu genellemeyi belki Türkiyede yapabilirsiniz ama ben örneğin Yunanistandaki sergilerimde bunun tam tersini gördüm. Yunanistandaki en düşük satışlı sergimde 25 tane fotoğrafım satıldı. Hele hele Selanikteki sergim bu bağlamda benim için bir rekordur. 73 fotoğraflık bir koleksiyon götürdüm Selanike ve 60 tanesi satıldı, neredeyse tamamı. Dikkatinizi çekerim, büyük bir ekonomik kriz yaşayan, maaşların düşürüldüğü, bir ülkeden bahsediyorum. Buna rağmen sanata olan ilgilerinde hiçbir azalma yok, hayır işlerine duyarlılıkları ve katılımları son derece yüksek. Dolayısıyla bu gözleminiz sadece bizim ülkemiz için geçerli bence. Hatta son sergimin ardından bu duyarsızlığa tepki olarak yılda sadece bir tane, o da yurtdışında sergi açma kararı almıştım. İki yıl boyunca tüm gelen sergi tekliflerini de geri çevirdim. Tefekkür bu bağlamda benim için bir geri dönüş sergisi olacak. Söz konusu olan eğitim olunca, insanlığa bir yardım ve katkı olunca hayır diyemedim ve iki yıl aradan sonra yeni bir sergi için kollarımı sıvadım
REKORUMU KIRMAK İSTİYORUM
Neydi o sergide sizi bu kararı almaya iten sebepler?
İki yıl önce, yine yardım amaçlı bir sergi açmıştım İzmirde. Serginin açılış kokteyline sadece 30 kişi geldi ve tek bir fotoğraf alıcı buldu. Çok şaşırdım, büyük hayal kırıklığı oldu benim için. Ama yine de önce kendimi sorgulamayı tercih ettim, Belki seçtiğim koleksiyon ilgisini çekmedi sanatseverlerin dedim. Tesadüf bu ya, 15 gün sonra Atinada zihinsel engelli çocuklar yararına bir başka sergim başlayacaktı. Aynı sergiyi, aynı fotoğraflarla Atinada açtım. Serginin açılış kokteylinde 270 kişi vardı sadece açılış kokteylinde tam 27 fotoğraf alıcı buldu. Ki, Atinadaki sergide her fotoğraf Türkiyedeki satış fiyatının neredeyse üç misli bir bedelle alıcı buldu. O zaman çok net gördüm ki sorun fotoğraflarda değil bizim insanımızın sanata ve hayır işlerine yönelik olan ilgisindeydi. O anki ruh halimle böyle bir karar almıştım. Ama Tefekkürle birlikte o kırgınlığı geride bırakıp inandığım bu uğurda mücadeleye devam etme kararı aldım. Selanikteki koleksiyonun aynısına yer vereceğim Tefekkürde. O koleksiyondan 60 fotoğraf satılmıştı Selanikte Bakalım Türkiyede, İzmirde ne olacak? Hep birlikte göreceğiz. Ben toplumsal örfümüzdeki imece kültürünün hala yaşadığına inanıyorum, inanmak istiyorum. Tefekkür bana bunu bir kez daha test etme olanağı verecek.
PRAGMATİST BİR FOTOĞRAFÇIYIM
Yunan Basınında yayınlanan bir röportajınızda Ben pragmatist bir fotoğrafçıyım demişsiniz. Bunu biraz açar mısınız?
Evet, ben kendimi böyle adlandırıyorum; ben pragmatist, yani faydacı bir fotoğrafçıyım. Çektiğim fotoğrafların satış geliriyle insanlığa bir fayda sağlamaya çabalıyorum. Yolun başındayken açtığım sergilerde yer verdiğim fotoğraflar daha farklıydı. Örneğin nesli tükenmekte olan sanatını icra ettiği dükkânının önünde çalışan, yüzü kırış kırış olmuş yaşlı bir esnaf. Ya da gece uzun pozlama ile çektiğim; ışıkların birbirine geçtiği fotoğraflar Sergiyi gezen ziyaretçilerden övgü dolu sözler işitiyordum: İşte sanat budur Muhteşem yakalamışsınız Uğur Bey Vs. vs. vs Ama gelin görün kimse almıyordu bu fotoğrafları. Herkes çok beğeniyordu, güzel; ama satamadıktan sonra bu övgüler benim için bir yerden sonra anlamını yitiriyordu. İnsan beğendiğini alır değil mi; paradoksal bir biçimde insanlar beğeniyordu ama almıyordu. Bu deneyimlerim ışığında tarzımı tamamen değiştirdim. Yüklendikleri ulvi amaçlar doğrultusunda, övgüler almaktansa fotoğraflarımın satıldığını görmek benim için daha önemli. Artık bir fotoğraf çekerken, gözümü vizöre yerleştirdiğimde şunu soruyorum kendime Avukat arkadaşın bunu alıp bürosunun duvarına asar mı? Doktor arkadaşın muayenehanesinin bekleme salonuna bu fotoğrafı koyar mı? Eğer kendi kendime evet yanıtını veriyorsam çekiyorum o kareyi. Ki bu yüzden sergilerimde doğa fotoğrafları, huzur veren fotoğraflar ağırlıklı bir yer tutuyor artık. Çünkü bu fotoğrafların satış şansı daha yüksek.
FOTOĞRAFI RUHUNUZ ÇEKER
Açtığınız sergilerden hiç unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Fotoğrafçılığın bence sadece Türkiyede değil, dünya çapındaki duayen isimlerinden Ara Gülerin çok sevdiğim bir sözü var. Büyük usta Eğer en iyi fotoğraf makinesi en iyi fotoğrafı çekseydi, en iyi daktilo da en güzel romanı yazardı. der. Bu benim hep feyz aldığım bir söz ve öğreti oldu. Ben de fotoğrafı ruhun, gözün ve duyguların çektiğine, makinenin sadece bir vasıta olduğuna inanıyorum. Elbette fotoğraf makinesinin özellikleri çekeceğiniz karede etkilidir ama öncelik ruhunuzdadır. Eğer içinizde yetenek yoksa dünyanın en değerli piyanosuna bile sahip olsanız hakkını veremezsiniz, beste yapamazsınız. Bunu ispatlamak için yıllar önce DEÜ Sabancı Kültür Merkezinde bir sergi açtım. Sergideki tüm fotoğrafları, ki sekiz tanesi satıldı, bugün bir öğrencinin bile cep harçlığıyla alabileceği çok basit bir compact kamerayla çekmiştim ve fotoğraf makinemi de sergiledim. Serginin anı defterine bir kadın ziyaretçinin yazdığı notu hiç unutmam. Eşini kaybettiğinde yaşadığı psikolojik travmayı atlatmak için fotoğrafçılığa başlamış. Ekonomik durumu iyi olmadığından, çok basit bir fotoğraf makinesi alabilmiş. Arkadaşları bu oyuncak gibi kamerayla fotoğraf mı çekilir? demişler, demoralize olmuş ve vazgeçmiş. Serginizi gezdim. O makineyle çektiğiniz fotoğrafları gördüm. Ben yeniden fotoğrafçılığa dönüyorum Uğur Bey, serginiz beni yüreklendirdi. diye yazmış Anı defterindeki bu not benim aldığım en büyük ödüldü ve daha da ötesi iddiamı ispatlamıştım
KÜLTÜR BALIĞI, DENİZ BALIĞI
Artık fotoğraf çekmek çok kolaylaştı. Hep cep telefonunun bir kamerası var. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Şöyle bir örnekle yanıtlandırayım sorunuzu. Malum, bir kültür balığı vardır bir de deniz balığı. Birbirlerine çok benzer gibi görünseler de işi bilen, tatlarını ayırmasını da bilir. Bugün cep telefonu ile fotoğraf çekmenin ve gerçek bir kamerayla fotoğraf çekmenin arasındaki farkı böyle açıklamak mümkün. Cep telefonunun kamerası ne kadar üstün olursa olsun, diyaframına, enstantane değerlerine, netliğine vs. hükmedebildiğiniz bir makinenin çektiği fotoğrafların kalitesinde bir sonuç alamazsınız. Fotoğraf çekmek, evet, cep telefonlarıyla artık çok daha pratik bir hale gelmiş olabilir ancak gerçek bir fotoğrafı ortaya çıkarmak emek ister. Cep telefonuyla oturduğunuz yerden bir çekim yapabilirsiniz ama gerçekten fotoğraf çekmek isteyen gider tripot kurar, makinesine üzerine yerleştirir, sabırla en doğru anı bekler. Emek vardır, zahmet vardır gerçek fotoğrafta. Bazen bir kareyi yakalamak için saatlerce beklersiniz. Şu durumda iki fotoğrafın da aynı değere sahip olduğunu söyleyemeyiz. Mesela uzun pozlama tekniğini, ki mükemmel görüntüler ortaya çıkmasını sağlar, cep telefonuyla yapamazsınız.
Photoshop gibi programlar aracılığıyla fotoğrafa yapılan müdahaleleri nasıl buluyorsunuz?
Photoshopun hangi amaçla ve ne oranda kullanıldığına bakmak lazım. Gölgelerle, ışıkla biraz oynanmasında ben açıkçası çok büyük bir sakınca görmüyorum, ki zaman zaman ben de Photomatix isimli bir programla beğendiğim fotoğraflarıma minik rötuşlar yapıyorum. Ama fotoğrafın özüne ve mantığına sadık kalmak lazım. Örneğin bir bahçe fotoğrafı var, bütün laleler kırmızı bir tek lale siyah. Ya da bir dolunay çekilmiş üzerine bir salıncak monte edilmiş. Bunlar fotoğraf olmaktan çıkar prodüksiyona girer bence, ki artık konumuz fotoğraf olmaz, grafik tasarım olur.
YURT DIŞINDAN TEKLİFLER ALIYOR
Fotoğraf alanında bundan sonraki projeleriniz neler?
Selanikte destek olmak için sergi açtığım AELİA Vakfı bir fotoğraf yarışması tertip etti. Beni de jüri üyesi olarak davet ettiler. Bir başka ülkede bir yarışmada jüri üyeliği yapmış olmanın mutluluğunu ve onuru yaşadım. Yunanistandan başka sergi davetleri de var. Türkiyede de bazı sivil toplum örgütüyle bu bağlamda ortak çalışmalarımız gündemde. Gelecek yıl belki birkaç Yunanlı sanatçıyla ortak bir sergimiz olacak. Zamanımın ve olanaklarımın elvermesi durumunda her türlü davete, tabii hayır amaçlı olması koşuluyla varım. Bana bir sergi açar mısınız? dediklerinde ilk sorduğum soru Gelirini hangi hayır etkinliğinde kullanacağız? olur.
Son olarak Tefekküre dair neler söylemek istersiniz?
Belirttiğim gibi öncelikli hedefim insanlara gezerken mutlu olacakları bir sergi sunmak. Ve elbette çok sayıda fotoğrafımın alıcı bulması 23-25 Kasım tarihleri arasında EBSO Sanat Galerisinde sanatseverlerle buluşacak olan Tefekkürün tüm gelirini bir sivil toplum kuruluşunun öğrenci bursu fonuna bırakacağım. Umarım beklentilerimizin de üzerinde bir satış oranını yakalarız. Bu bağlamda tüm İzmirli sanatseverleri sergimi gezmeye ve bu amaca katkıda bulunmaya davet ediyorum. Sergime ev sahipliği yapacak olan Ege Bölgesi Sanayi Odasına da (EBSO) verdiği destekten ötürü gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Keza bu söyleşi aracılığıyla yeni sergimi kamuoyuna duyurmamı sağlayan gazetenize de çok teşekkür ederim. Ailesinin ekonomik zorluklarından ötürü eğitimine devam etmekte zorlanan birkaç öğrenciye destek verebilirsek ve sergim buna vesile olursa, ne mutlu bana, ne mutlu bize