Sayfa Yükleniyor...
null
CİHAT DÜNDAR-RÖPORTAJ
Cihat DÜNDAR, sevilen yazar Talat Yalçın ile sizin için konuştu. Sürgün ve İstilaisimli kitapları üzerine değerlendirmelerde bulunan Yalçın, salgının kendisini nasıl etkilediği sorusuna şöyle cevap verdi : Binlerce vatandaşımızın hayatına mal olan bu sürecin bir an evvel bitmesi için Rabbime duacıyım. Öte yandan kitabı İstila ile okurunu duygudan duyguya taşıyan yazar kitabı için şöyle dedi : Çarpıcı, okuyucuyu içine çeken ve sade anlatımıyla akıcı bir eser. Soluksuz okunabilecek yüksek aksiyonu, yüksek duygusallığı olan bir eser.
Öncelikle sizi tanımak isteriz. Talat YALÇIN kimdir?
Ülkemin güzide şehirlerinden biri olan Erzurum’da doğdum ve bu güzel ülkede yaşayan milyonlarca insandan birisiyim. Diğerlerinden pek farkım olmadığı gibi muhtemelen üstün biryanımda yoktur. Rabbimin bana bahşettiği; düşündüklerimi kelimelere, kelimeleri cümlelere, cümleleri ise kitaplara dönüştürme yeteneğinin bana verilmiş en büyük lütuf olduğunu düşünüyorum. 15 yıldır kamu görevlisiyim. Sorumluluğu ağır, oldukça hareketli buna karşın kutsal bir meslek olan “Makinistlik” mesleğini icra etmekteyim.Beş yıldır evli ve bir kız babasıyım. Eğitimimi; Erzurum, Erzincan, İzmir, Eskişehir gibi doğu ve batı kültürlerinin yoğun olduğu şehirlerde tamamladım. İtiraf etmem gerekirse yaşadığım her şehrin bana büyük katkısı oldu. Ankara’ya 2007 yılında KPSS yoluyla atandım ve halen burada yaşıyorum.
2014 yılından beri yazmaktayım. Bana öyle geliyor ki artık tutkum olan yazmak, kitaplarla hemhâl olmak bundan böyle hayatımın gerçeği oldu. Evvelinden beridir okumayı sever, ilmi siyaseti, ülke ve dünya gelişmelerini takip ederim. En sevdiğim kitaplar tarihi araştırma ve tarihi kurgu romanlardır. Ancak fantastik kurgu türüne karşı özel bir ilgim olmakla birlikte bu dalda yazmakta olduğum eserim kısmet olur ve ömrüm vefa ederse gelecek yıllarda okuyucuyla buluşacaktır. Sözsüz müziklerle birlikte Orta Asya Türk müziklerini severek dinlerim.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden isim var mı?
İçimde var olan ama başlamak için bir kıvılcım bekleyen yazma isteği basit bir soru ile başladı. Kısaca hikâyesinden bahsetmem gerekirse şöyle. 2014 yılının ilkbaharıydı. Severek takip ettiğim değerli bir yazarın tarihi kurgu romanını okuyordum. Eserin harika bir konusu, güzel bir akışı vardı. Lakin bazı yerlerde ve sıklıkla gereksiz olduğunu düşündüğüm tekrar cümleleri nedense beni rahatsız etti. Ve hayatımda mihenk taşı olan o soruyu kendime sordum; “Yazmak bu kadar zor mu?” Bu soruya cevap verebilmek için en azından bu değerli yazarın eserine denk bir eser yazmadıkça eleştirme hakkım olamayacağına kanaat getirdim ve yazmaya karar verdim.
Bana öncülük eden isimler elbette mevcut lakin birden fazladır. Yerli ve yabancı bazı yazarlar beni diğerlerinden daha çok etkilemiş olabilir fakat ben kitapları okurken yazarlarına genellikle hiç dikkat etmem. Okuduğum çoğu kitabın yazarını hatırlamakta güçlük çekerim ve kütüphaneme dönüp bakma ihtiyacı duyarım. Konu ve tür odaklı okumayı sevdiğimden yazar ayrımını pek yapmam. Buna karşın M. Necati Sepetçioğlu, Selman Kayabaşı, Robert Jordan, J.R.R. Tolkien, H. De Balzac, Soner yalçın ve Yavuz Bahadıroğlu (Mekânı Cennet olsun) beni etkileyen yazarlardan bazılarıdır.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Yazarken odaklanmam gerektiğinden dış etkenlerden kendimi olabildiğince soyutlarım. Sözsüz müzikler, Orta Asya Türk müziklerinin yanında sıcak çayım bana eşlik eden yegâne şeylerdir. Mesleğim gereği yollarda geçen yıllarım oldu. Günün her saatinde yolda olmuşluğum ve günün her dakikasını yolda karşılamışlığım olmuştur. Özellikle fantastik kurgu roman serisinin yazımında tan yeri ile başlayıp güneşin doğuşuna kadar olan süre beni etkileyen, aklımda yazmak ile ilgili meseleleri çözüme kavuşturup planlarımı yapabildiğim zaman dilimidir. Yazmadan evvel yazmam gerekenleri not edebildiğim bu zaman dilimi benim için günün en güzel saatidir.
Sürgün isimli eserinizden bahseder misiniz?
Kaleme aldığım üçüncü, yayınlanmasını istediğim ilk eserim olan Sürgün romanı; ülkemdeki herkesin kendinden bir kesit bulabileceği çok yönlü bir eserdir. Tarihi kurgu romanım, hem Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerini hem de İstiklâl Harbi’ne hazırlanan Anadolu’yu çok özel bir istihbaratçının gözünden anlatıyor. İmparatorluğun çöküşüne giden yolda yaşananları, kaçınılmaz sonu görüp önlem almak isteyen derin yapıyı, işgal altındaki yurdu yeniden vatan yapmak için yola çıkanları anlatır. Kahramanımız; hem Sultan II. Abdülhamit Han ile mesai harcamıştır hem de kader onun yolunu büyük maceralardan sonra G. Mustafa Kemal ATATÜRK ile kesiştirmiştir. Görünenler ile perde ardında yaşananları bir nebze olsun okuyucuya düşündürmek bunu yaparken Anadolu’nun unutulan güzelliklerini yeniden dimağlarda canlandırmak amacımız oldu. Okuyucularımızdan gelen güzel mesajlar bu amaca ulaşabildiğimizi gösteriyor. Bu eserim; “Tarihte Uzun Bir Gün Serisi” isimli kitap dizisinin üçüncüsüdür.
İstila isimli eserinizin adı nereden geliyor?
Sürgün romanım ile birlikte temelini attığım İstila eserimin yazımına 2016 yılında başladım. Uzunca bir süre sırasını bekledi. Coronavirüs felâketine benzer bir kurguydu lakin Covid-19 sonrası, eserimde güncelleme yapmak zorunluluğuyla birlikte daha etkili bir kurgu ihtiyacı hissettim. Bu ihtiyaç beni tek kitapta anlatmama imkân olmayan büyük planlara götürdü. “Kaçış Yok Serisi” ismini verdiğim bu serinin ilk romanı İstila aslında dünyamızda egemenlik kurmak isteyen güçler ile insanlığın mücadelesini konu edinir ve ismi de buradan gelir. Eserimde; insanoğlunun bu gidişatının ve günümüzde yaşanan sorunların dünyayı nereye götürebileceği, buna karşın neler yapılması gerektiği gibi temel soruları en çarpıcı hâliyle anlatmaya gayret gösterdim.
İstila isimli eserinizi okur gözüyle yorumlar mısınız?
Çarpıcı, okuyucuyu içine çeken ve sade anlatımıyla akıcı bir eser. Soluksuz okunabilecek yüksek aksiyonu, yüksek duygusallığı olan fakat yaşanmakta olan kıyamet yüzünden duygulara mı hayatta kalmaya mı enerji harcanması gerektiği sorusuna cevap aranan bir eser. Okuyucuların kitabı bitirdiklerinde soracakları ilk soru; serinin ikinci kitabının ne zaman çıkacağı, olacak.
Aden Lina’ya Mektuplar isimli kolektif eserinizin vermek istediği mesaj nedir?
Çalışmakta olduğum yayınevi grubu, (Mustafa Tenker Yayın Grubu) yazarlarına değer veren güzel bir ortam oluşturmuş. Yazarların, yazmasını teşvik eden bir yaklaşım ile kolektif ve antoloji eserleri vücuda getirmek için yoğun bir çaba sarf etmekteler. Bunun için şahsım adına kendilerine teşekkür ediyorum. Aden Lina’ya Mektuplar isimli eserimiz her şeyden evvel kişilerin içinde biriktirdiklerini, unutulmaya yüz tutmuş bir geleneği hatırlamak için yazmasıdır. Unutulmaya yüz tutmuş şeyler beni hüzünlendirir. Bir daha olmayacak oluşu, yalnızca hatıralarda, film, şarkı ve şiirlerde yaşayacak olması ne acıdır. Mektup geleneği malumunuz yok olmakta. Bugünlerde kapımızı postacılar çalmaz, dağıtımcılar çalar ve onlar genellikle resmi evrak içeren zarfları getirirler. Oysa mektuplar duygudur, hasrettir, özlem ve hatırlanmaktır. Bu vesile ile onlarca kalemden dökülen satırlar mektuplaştırıldı. Hem duygularımızı anlatmak hem unutulmaya yüz tutan bu güzel hasleti hatırlamak için büyük bir gayret gösterildi. Satışa çıkan eserimizi herkesin okumasını tavsiye ederim.
Gökyüzü Edebiyatı isimli kolektif eserinizden bahseder misiniz?
Gökyüzü Edebiyatı; yayınevi grubumuzun kurduğu “Derdimiz Edebiyat” isimli güzel oluşumun yeni ürünüdür. Yakında satışa çıkacak olan eser, ulaşılmaz ama hep özlenen; her duyguya yer veren ancak kimseye ait olmayan ve hemen herkes için özgürlüğün simgesi olan gökyüzü teması ile kelimelerimizi ya satırlara, ya mısralara çevirdik. Çok özel bir öyküyle yer aldığım kolektif eser duyguların yoğun olduğu, her biri birbirinden değerli yazarların yüreğinden kopup gelen metinlerle doludur.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Yazmış olduğum ilk eserim; (Tarihte Uzun Bir Gün Serisi-1) “Kuşatma Ve Fırtına” isimli eserimdir. Aynı zamanda “Yüreğimin Eseri” diye nitelendirdiğim fantastik kurgu dalında; “Işık Ve Gölge Serisi” isimli romanımın ilki yazıldı. Her ikisi de demlerini beklemekteler. Bu günlerde, İstila’nın devamı ve büyük ihtimalle ismi “Kıyamete Karşı,” olacak olan Kaçış Yok Serisinin ikinci kitabını yazmaktayım. Büyük bir dikkat ve itina gerektiren eserim inşallah çok zaman almadan yayına hazır olacaktır. Derdimiz Edebiyat grubumuz ile devam eden antoloji ve kolektif çalışmalarımıza ek olarak öykü çalışmalarım artmakta. Kim bilir belki çok sürmeden öykülerimi de ayrı bir eser olarak okuyucuyla buluşturabiliriz.
Covid-19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Tüm dünyayı sarsan salgın süreci elbette benim ve ailemin de hayatını birçok noktada olumsuz etkiledi. Buna karşın herkesin kısıtlamada evde kaldığı zamanlarda bizler kamu görevimizi aksatmadan yerine getirmeye devam ettik. Bana göre topyekûn insanlığın verdiği bir savaşa benzeyen Covid-19 pandemisi tam olarak kazanılmış bir savaş değildir. Alınması icap eden dersleri alabildiğimize emin olamıyorum. Lakin bu savaşın başkahramanları sağlık personelimize tüm kalbimle şükranlarımı sunuyorum. Sırtlandıkları ülkemizi hiç yere bırakmadan, her şart ve durumda savaşa devam eden nefer oldular. Minnettarım.
Salgın dönemi, yazarlık hususunda değilse de kitaplara daha çok zaman ayırabilme noktasında bana katkı sağladı. Okumak bana daha fazla yazabilme yolunu açtı. Her ne kadar kendi açımdan olumlu bir durum gibi gözükse de keşke bu salgını hiç yaşamasaydık. Binlerce vatandaşımızın hayatına mal olan bu sürecin bir an evvel bitmesi için Rabbime duacıyım. Çünkü yazılabilecek hiçbir eser, bir candan asla değerli olamaz.
Son olarak; Kıymetli vaktinizi değersiz şahsıma ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Hem bu röportajı hem de eserlerimi okuyan, okuyacak olan tüm kitap dostlarına sevgi ve hürmetlerimi sunuyor sağlıklı günler diliyorum.
Talat YALÇIN
Haber Merkezi