- Kültür-Sanat
- 20.04.2025 11:02
Çağdaş edebiyatımızın öykü anlatıcısı Ahmet Büke, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünden mezun olmuş olsa da, ancak yazdığı zaman, Bir işe yaradım sonunda diyebilenlerden
E. ÇAĞLA GENİŞ
Kendine has bir dili, dünyası olan bir yazar Ahmet Büke. Bize yaşamın acı, tatlı, bazen tuhaf, bazen de acayip öykülerle akıp gittiğini hatırlatıyor. Taşrada doğup büyümüş. Sıra dışı bir tarafı olmadığının ısrarla üstüne basıyor; normal yoğun çalışan birisiyim diyor.
Öykü yazmaya, 2002 yılında internet üzerinden bir polisiye öyküler yarışmasına katılarak başlamış. Orada birincilik aldıktan sonra da devam ettirmiş. Öyküyü tercih etme sebebini ise yazmak daha kolay geliyor diye yanıtlıyor.
GENLERİM BU TOPRAKLARDA
Öykülerinde çoğu zaman anlatılmaya değer olunmadığı düşünülen sıradan insanları konu ediniyor Büke. Bu bir tercih mi diye sorduğumuzda şunları söylüyor: Tercihten ziyade ben kendi yaşadığım, kendi ait olduğum dünyayı yazıyorum. O insanların içinde yaşadığım için biraz sınıfım da oraya ait benim. Çalışarak yaşamak zorunda olan insan grubuna dahilim. Dolayısıyla yaşadığım şeyleri ve kendi etrafımı yazıyorum. Özel bir tercihim değil. Sohbetimiz esnasında İzmirin yaşanması güzel bir şehir olduğuna fakat kıt imkanlarına vurgu yapıyor: Özellikle iş bulmak ve çalışmak kolay değil. Ama ben zaten Egeliyim dolayısıyla genlerimde bu topraklar var. Hem memleketim hem baba ocağı hem de güzel bir şehir.
İYİ KALEMLER VAR AMA OKURU YOK
Bükenin hayatında Gabriel García Márquezin kitapları ve onu keşfetmek önemli eşiklerden biri. Diğer Latin Amerikalı yazarları da ondan sonra okumaya başlamış. Bu yazarların yazış biçimlerinden de oldukça etkilenmiş. Türkiyede öykünün dününü ve bugününü ise şu sözlerle değerlendiriyor: Çok iyi öykücüler, gençler ve iyi kalemler var ama okuru yok. Neredeyse sadece yazanlar öyküyü okuyor. Giderek ona dönmeye başladı. Öyle bir talihsizliği var. Okuru yok. Ama çok iyi yazarlar var. Genç yazarlara da yazdıklarını yayınlatma konusunda tavsiyeler veriyor: Artık hem kolaylıkları hem zorlukları var. Çok fazla yayınevi var ama çok daha fazla da yazan var. O bekleme süreleri uzuyor biraz galiba. Bol bol internet üzerinden yazdıklarını bir şekilde blog ve dergilerde yayınlamaları iyi olur.
ARTIK TOKİLİ HAYATLAR VAR
Eski mahalle kültürüyle bugünkü site hayatlarını karşılaştırdığımızda söyleyecek çok şey var. Büke, öykülerinde mahalle hayatından insanları sıklıkla işliyor. Büke, öykülerinde yazdığı mahallelerden artık hiç kalmadığına dikkat çekerek, Şimdi artık TOKİ evleri TOKİli hayatlar var. O mahalleler giderek tavsiye oluyor, kentsel dönüşüm hikayeleriyle özellikle. O mahallelerde bambaşka hayatlar kuruluyor. Çünkü mekan insanı ve ilişkileri belirler. Artık yan komşunuzu veya üst komşunuzu tanımadığınız bir hayat var. Bundan sonra başka bir şey olacak. Başka türden bir yabancılaşma, onun getirdiği başka hayatlar ortaya çıkacak. Eskisi gibi değil diyor.
NEDEN OKUMALI BİR İNSAN?
Toplumumuz genelde okumayı hep gereksiz bir eylem olarak görüyor. Ne gerek var okumaya diyor Neden okumalı bir insan? diye sorduk Bükeye: Binlerce şey söylenebilir ama şimdiki beklentiyi de karşılayacak bir şey söylemek istersek şunu ifade edebiliriz; okuyan, edebiyatla ilgili gençler, çocuklar, okumayı seven, okuma alışkanlığını kazanan insanlar kendilerini daha iyi ifade edebilirler ve okuduğunu iyi anlarlar. Dolayısıyla bu ikisi hem okuduğunu iyi anlamak hem de kendini iyi ifade edebilmek hayattaki tüm işlerinde başarılı olmalarının anahtarı. Özgüvenleri yüksek olur sınavlarda da daha başarılı olabilirler mesleki hayatlarında da Çünkü kendinizi iyi ifade edebiliyorsanız önünüzdeki metinleri okuyup kavrayabiliyorsanız başarılı olursunuz. Aslında bu dönem bile okumanın ne kadar kıymetli olduğunu gösteren bir şey bu. Okuyarak edebiyatı severek daha başarılı olabilirsiniz. Hani çok başarı odaklı bir toplumuz ya; bu taraftan bile bunu anlatabiliriz çocuklara.