İzmarit ezen kadınlar

Yazar Ceyda Sevgi Ünal Edebiyat Dünyasına çarpıcı bir kitap olan “İzmarit” ile merhaba dedi. Kapağı ve adıyla okuyucunun ilgisini çekmeyi başaran kitap, 30 adet birbirinden etkileyici öyküyü içerisinde barındırıyor

  • Oluşturulma Tarihi : 20.01.2020 07:08
  • Güncelleme Tarihi : 20.01.2020 07:08
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
İzmarit ezen kadınlar haberinin görseli

ONURHAN ALPAGUT- RÖPORTAJ
Yazar Ceyda Sevgi Ünal ilk kitabı “İzmarit”i yakın bir zamanda okurlarla buluşturdu. Adında da anlayabileceğiniz gibi “İzmarit” bir sembol. Kitabın kapağı ise bir hayli çarpıcı. Yazarın bir kırmızı topuklu ayakkabı ile Odessa’nın kaldırımında çekildiği resim bulunuyor. Bu bile kitabı merak edip alıp, okumanız için bir sebep aslında. Ceyda Sevgi Ünal bu kitabında ‘farkındalık’ yaratmayı amaçlıyor. Ülkemizde her geçen gün artan kadına yönelik şiddet ve kadının Türk toplumundaki Y-yerine dair bir kadın yazarın kaleminden damlayan mürekkeplerle yazılmış bu kitapta 30 çarpıcı öykü bulunuyor.
Yazmaya olan ilginiz ne zaman başladı?
Okumayı çok isteyen bir çocuktum. Gazeteleri, bulabildiğim kitapları okur gibi yapardım. Okula başlayınca okuma benim için vazgeçilmez oldu. Ortaokul birinci sınıfta not açısından tutumlu Türkçe öğretmenimizin “Atatürk’ü neden seviyorsunuz?” konulu kompozisyon ödevinde sınıfta hiç alınmayan yüksek notu almam, daha sonra lise mezuniyetimde o zamanlar mezun olsak bile ikinci kez girmek zorunda olduğumuz kompozisyon sınavında “Basın milletin müşterek sesidir” özdeyişini içeren kompozisyonumun yine en yüksek tek puanı almasıyla yazabildiğimin farkına vardım. Yine o zamanlar üniversite için verilen iki şanstan, okulu evimin çok yakınında olan İngilizce öğretmenliği bölümünü öteleyip gazeteciliği seçmemin en büyük nedeni belki de buydu ama on yıl öncesine dek yazdıklarımın çoğunu yaktım veya yırttım. Bu yakmalar, yırtmalar yazdıklarımı beğenmediğim için değil, görülmemesi, okunmaması sadece benim sağaltımımı sağlayıp görevlerini bitirdikleri içindi. Pişmanım tabii bu yaptığıma.


Çok okumak ile çok yazmanın ne kadar ilgisi var? Sizin içinde durum böyle mi?
Çok okumakla çok yazmanın ilgisi tabii ki var ama ne okuduğunuz önemli. Yani seçici davranmak gerekiyor. Yaşam sınırlı, kitaplar çok. Mecburen seçim yapmak zorundayız. Bir yandan da iyi ile kötünün kıyaslamasını da yapma fırsatı bulabiliriz diye düşünüyorum. Bazı kitaplar yerlerde bir liraya bile satılıyor. Bu, onların okunmayacak seviyede olduğunu göstermez. Bir arkadaşımın kitabını böyle gördüğümde çok üzülmüştüm örneğin. Ben, küçükken eve gelen kese kağıtlarına dek okuyan, her salı çıkan çocuk dergisi için oldukça uzağa giden bir kızdım. Sonraki yıllarım ders kitapları dışında sadece çok miktarda gazete okumakla geçti desem yalan olmaz. Tabii arada okuduğum bazı romanları saymazsam. Okuma yoğunluğumu, okuma gruplarına ve yazarlık atölyelerine giderek arttırmanın, yazmamı etkileyeceğini düşünerek o yola yöneldim ama kitaplara yetişmek ne mümkün. İşte atölyelerin seçici davranmamız üzerindeki etkisi bu yüzden yadsınamaz. Yani sonuç olarak bana göre son on yılımda yaşamımda okumadığım kadar kitap okumamın, daha ortaokulda farkına vardığım yazma yeteneğimi hayli desteklediğini söyleyebilirim. Çünkü seçici yazarlar ve kitapları rehberiniz olunca sonuç da olumlu oluyor. Öyle ki atölyedeki çoğu alıştırmalarımız, öykülerimiz, bir yazarın özgeçmişi, dönemi, dönem yazarlarıyla kıyaslanması, eserleri, eserlerinin incelenmesi gibi detaylı iz sürerek, ondan ilham alıp kendimizi geliştirirken ortaya çıkıyor. Özellikle hassas olduğum dil konusunda gelişmek için okumanın faydasının büyük olduğunu ayrıca vurgulamak istiyorum.
“İzmarit” ne zaman basıldı? Adı nereden gelmekte ve yazım süreci ne kadar sürdü, kaç yılda kitap haline geldi?
İzmarit’in çıkış haberini 10 Kasım 2019 günü aldım. Atatürkçü yüreğim biraz buruldu açıkçası. Onun için hep 9 Kasım diyorum. Adına gelince, kitabın içindeki öykülerden birinin başlığı olsun diye düşündüm. İki öykü başlığı arasında kaldım. İzmarit ağır bastı. Zaten öykünün konusu da ağır. İzmarit’in içindeki öykülerimin yazın başlangıcı on yılı geçkin. Yazmaya Jale Sancak ile başladım diyebilirim. Daha önce gittiğim atölyelerde kalemimi özgür hissetmediğim için huzursuz olmuştum. Kitabıma seçtiğim öykülerin dışında birçok öyküm var tabii ki. Kitap aslında hazırdı ama birkaç yıl basım talihsizliği yaşadı ne yazık ki…


Kitabın kapağı bir hayli çarpıcı. Buradan yola çıkarak kitapta daha çok “Kadına yönelik şiddet” ve “Kadının Türk Toplumundaki” algısına yönelik öyküler olduğunu görüyoruz. Bu öyküler bize ne anlatıyor?
Kitap kapağının fikri bana ait. Kapaktaki fotoğraf da benim ayağım. Sağ olsunlar arkadaşlarım özenle çektiler. İzmarit bir sembol aslında. Erkek egemen bir toplumda ezilmişliğin sembolü. Kadını sadece bir zevk ve her yönden tatmin aracı olarak görüp işi bitince bir kenarda bırakan erkeklere inat ben de isyan renkli ayakkabımın topuğuyla izmariti ezerek tepki gösterdim. Ülkemizde 2019 yılında 474 kadın öldürüldü. Bu son on yıldaki en yüksek sayı. Ekonomik nedenler, boşanma istemleri, barışmayı reddetmesi, arkadaşlık teklifini geri çevirme, bakımsızlık ve neredeyse gözünün üstünde kaşı olması bile ülkemizde kadının şiddet görmesine neden oluyor. Küçük gelinleri, tecavüze uğramış kadınları, onların çocuklarını, kuma kavramının iki hatta üç yönünü, ensest ilişkiyi, toplumda ötekileştirilme çerçevesinde engellilerinin, hayat kadınlarının, dul diye damgalanan kadınların, göçmenlerin, sokak çocuklarının sorunlarını, sevgisizlikleri, yaşanamamışlıkları, keşkeleri, fizikselin yanı sıra psikolojik şiddeti İzmarit’teki otuz öyküme paylaştırdım. Bazen de iç içe girdiler. Az da olsa ezilen erkekler var. Kadın kadının kurdudur konusu da önemsenmeyecek gibi değil. Onlara değinmeden geçemedim. Yani artık ayyuka çıksa da toplumun göz ve kulak ardı etmekte usta olduğu bu konulara ayna tutmam gerektiği hissiyle öncelikle karakterler üzerinden yol alıp kurgulayarak derdimi haykırdım öykülerimde. Sus pus gördüklerimizin bile “Yeter artık!” diye mırıldandıkları bu ortamda nasıl sessiz kalabilirdim? Yine de bu can yakan ağır konuların arasında nefes aldıran, sosyal medyada ikili ilişkiliyi işleyen fantastik bir öykünün yanı sıra objeleri karaktere dönüştürerek konuyu biraz olsun yumuşattığım, okura daha cazip hale getirdiğim başka bir öyküm olsa da dert edindiğim “düşündürmekten” geri kalmadım.

Yazdığınız öykülerin gerçeklik yaşanmışlığı ya da gerçeklik payı var mı? Kendi hayatınızdan örnekler görüyor muyuz?
Yaşamda insanların karşılaştıkları olaylar bellidir. Bunların başlıcası örneğin ölüm ve ayrılıktır. Kimin başına gelmemiştir ki bunlar gibi birçoğu? Onun için öykülerin yaşanmışlığı genelde vardır. Hiçbir karakter için, “Böyle biri olabilir mi?” diyemeyiz. Zaten insanların hepsi göründükleri gibi değildir. Kendimizi dinleyip içimize dönersek bu derinliği görebiliriz. Böyle olunca da hani o insanın başına gelen belli olaylar var ya onlar karakterlere göre evirilip durur yaşamda ve tabii öykülerde. Benim öykülerimde de. Kitabımda kendi yaşamımdan örnekler olmaz mı? Klavye başına geçince anılarla göz göze geliyor insan ister istemez. Her yazar için de öyledir sanırım. Çünkü önce kendimizden yazarak başlarız. Benim yaptığım, yaşadıklarımı öykülerime yedirmek oldu sadece. Tabii ki yaşamadıklarımı da bir kadın, bir anne olarak hissederek yazdım. Yazar bir yere gitmeden o yeri yazabilir. Yoksa her yere gitme olanağı mı var? Aynı şekilde kendi yaşamasa da başkalarının yaşamlarındaki duygularına ortak olup onları empati yaparak yazıya dökebilir. Zaten bu bir yazarın görevidir. Ben suya sabuna dokunmadan yazamam. Yoksa bu kirlilik nasıl temizlenebilir? Sadece yazarak mı temizlenir derseniz; ben işin bu ucundan tutabildim sadece. Hiç olmazsa bunu yapabildim. Mutluyum bu yüzden.
“İzmarit” in ilk başlarda okurlardan tepki aldığını söylediniz. Sonra da geri dönüşlerin olumlu bir hal aldığını. Bu süreç nasıl gelişti?
Evet, on kişiden dokuzunun suratı düştü İzmarit adını duyunca. Çünkü adının geçmesini bile istemediğimiz bir maddenin artığı ama o maddenin tutkunları öyle çok ki. Zararını bildikleri halde vazgeçmiyorlar. Hatta bir süre içmeseler de dönüveriyorlar. Böyle bir ismin kitaba başlık olmasının riskini tahmin ediyordum o yüzden nasıl çekici hale getirebilirim diye düşündüm. Kırmızı ayakkabı ve Odessa’nın ıslak kaldırımları bana yardımcı oldu sanırım. Kırmızının cazibesi midir yoksa fotoğrafla yarattığımız ortam mı bilemiyorum. Kesin benim altmış iki yaşındaki damarlı ayağım değildir. Kapak fotoğrafını görüp de beğenmeyen, övmeyen olmadı şimdiye dek. Kitabımın adı da kapakla özdeşleşti bir anda. Böyle olunca da İzmarit’in öyküleri okundukça o kapağın altında, o isimle niye yer aldıklarının bir tesadüf olmadığını anlayan okurların geri dönüşleri de çok olumlu yönde.
Bir sonraki çalışmanız ne olacak?
Bir sonraki çalışmam tamamlanma aşamasında olan mizah dosyamın kitaplaşmış hali olacak. Aslında elimde kitaba dönüşecek başka öykülerim olsa da önceliğin mizah ağırlıklı olmasını istiyorum. Çünkü mizahın içindeki gizli düşündürme gücüne dayanarak topluma ulaşmakta daha başarılı olunacağına inananlardanım. Bir de yıllardır düşündüğüm bir roman var. Adı, kurgusu her şeyi tamam ama roman vakit isteyen bir uğraş. Şu sıralar öyle bir vakit yaratamıyorum ne yazık ki.


“YAZMAYA DEVAM EDECEĞİM”
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Edebiyat bir deniz. Dün altmış beş yaşından sonra yüzmeye başlayan şimdi doksan sekiz yaşında bir kadının haberini okudum. Madalyalara doyamıyor. Dünya rekoru kırmış. Ben köpekleme yüzerek de olsa bu edebiyat denizinde olmak istiyorum, istiyorum ki hiç olmazsa yazarak kadına ve çocuğa dair olacakların bir nebze önüne geçeyim. Bir kişiyi olsun yazdığımla yaşananların farkına vardırayım, düşündüreyim. Bunu yaparken de yol göstermenin mutluluğunu yaşayayım. Belki akıntıya kürek çekmek bu. Çünkü, yazarın bile yazarı okumaya üşendiği bir devirdeyiz. Yine de yazmaya devam edeceğim. Öykülerimin okunduğunda bana ait olduğunun hemen anlaşıldığını hep duymamın sevinciyle hem kendim, hem de toplum için “varım” diyorum. Hissediyorum; kutumun içindeki büyük.
CEYDA SEVGİ ÜNAL KİMDİR?
Ceyda Sevgi Ünal… Ceyda ön ismimi ben seçtim ve yazı dünyasına girdikten sonra kullanmaya başladım. 19 Temmuz 1957 İstanbul doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik mezunuyum. Çalışma hayatım, koşullar nedeniyle bir bankada sadece altı yılla sınırlı kaldı. Yine de emekli olmayı başardım. Üç oğlum var. Efece Haber İnternet Gazetesi’nde ve Engelolma.net sitesinde köşe yazarlığı yapıyorum. Öykülerim, Galapera Fanzin, Yaşam Sanat, Ekin Sanat, Hurufat, Tay, Berfin Bahar, Patika, Güncel Sanat, Kurşun kalem, Melüşa, İzafi, Papirüs, Rıhtım, Son Gemi, Pazartesi14 dergilerinde yayımlandı. Ağaçlar da Giderse, Okyanusta Mürekkep, Ümit Kaftancıoğlu Öykü Ödülleri 2017, Sadık Dostlara, 2017 Cumba Şiir ve Öykü Yarışması, Ölüm Vardiyası II ve Gemi Öyküleri kitaplarında öykülerim, Efece Haber Hayata Bakış kitabında ise köşe yazılarım seçki olarak yer aldı. Üç yıldır Nükhet Eren yönetimindeki Neyya Yaratıcı Yazarlık Atölyesine devam ediyor, ağırlıklı olarak atölyemizin internet sayfası Pazartesi14 için öykü yazıyorum. Ümit Kaftancıoğlu 2017 yılı öykü yarışmasında ikincilik ve Cumba Sanat Kültür Platformu 2017 öykü yarışmasında ilk on arasında yer alma ödüllerimin yanı sıra 4. Nihat Akkaraca yarışmasında övgüye değer bulunan öykü ödülü aldım. Karikatür ve gravür sanatlarıyla uğraşıyorum. Karikatür dalında Umut Vakfı tarafından iki kez sergilenmeye layık görülen ve basılan, Antalya OSB karikatür yarışmasında 2019 yıl seçkilerine giren çalışmalarım bulunuyor.

Elektronik Gazete

Resim Galerisi

Kahramanmaraş'taki büyük yıkım havadan görüntülendi galerisinin önkapak görseli

Kahramanmaraş'taki büyük yıkım havadan görüntülendi

Video Haber

İzmir otogarındaki yangın korkuttu başlıklı video haberin görseli

İzmir otogarındaki yangın korkuttu