Kadınlara örnek oldu 4 yılda 8 kitap yazdı

İzmir’de yaşamını sürdüren, yaşadığı onca olumsuzluğa rağmen 4 yılda 5 şiir, 3 roman yazan Şair-Yazar Neval Savak ile yaşama dair söyleşi gerçekleştirdik


  • Oluşturulma Tarihi : 22.12.2020 07:11
  • Güncelleme Tarihi : 22.12.2020 07:11
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Kadınlara örnek oldu 4 yılda 8 kitap yazdı

Sorduğum bir soruya “her başlangıç bir sonraki adımı getirecektir size. Ben, bu direncimle birçok kadına örnek olduğumu ve cesaret verdiğimi biliyorum” diye bir yanıt verdi Şair-Yazar Neval Savak. Tam da dediği gibi bir insan Savak. Çünkü yılmayan, hayatın en olumsuz aşamasında dahi şiire, yazıya tutunmayı bilen bir kadın. Öyle ki kendisi gibi şair olan kızıyla birlikte bütün zorluklara göğüs germeyi biliyor. Kimin ne söylediğinin aksine, kendi iç sesini dinleyerek, mücadele ederek emin adımlarla ilerliyor. Omuzlarında hayatın ağır yükü olsa da, yazdıklarıyla, çizdikleriyle ve güzeli düşlemesiyle adeta ben buradayım diyor. Yaşadıklarından yola çıkarak, ne olursa olsun pes etmemek gerektiğini gösteren şair Neval Savak, 4 yılda (2016-2020 arası) 5 şiir, 3 roman çıkarmayı başardı. İşte yaptığımız o söyleşinin detayları...

KADINLAR KENDİLERİNE İNANSINLAR

Edebiyat serüveniniz nasıl başladı?

Edebiyata ilgim ilkokulda başladı aslında. Uzun yıllar bilinçsiz bir şekilde kendi kendime yazmıştım. Yazarlara bakılan göz ve yazma eylemi için yaşadığım çevrenin olumsuz bakış açısı yüzünden edebiyat serüvenim yarım kalmıştı. Bir gün liseden arkadaşım İlknur, nette fotoğrafımı görünce beni tanıyıp görüşmek istedi. Beni, Karşıyaka’da bir şiir atölyesine davet etti. Oraya gittikten sonra kırk iki yaşında tekrar kendimi edebiyatın içinde buldum. Orası dönüm noktam olmuştu aslında. Kızımın yazdıklarını keşfetmeme sebep olmuştu. Benim için her şeyin geçtiğini ama kızım için bir şeyler yapabileceğimi düşünmüştüm. Kızımın ilk kitabını 2015 yılında çıkarttık. Ardından bir yıl sonra 2016 yılında bana inanıp, destekleyen Vahdettin abim sayesinde ilk kitabım “Siyah Avuntu” çıktı. Bana bir şey söylemişti hiç unutmuyorum: “Kitabını çıkar. Yoksa kurtulamayacaksın tekrardan.” Gerçekten ilerlemek isteniyorsa herhangi bir konuda, mutlaka iyi ya da kötü bir başlangıç yapılmalı. Mutlaka bir adım atılmalı. Özellikle itilen, ikinci sınıf vatandaş görülen kadınlar, ilk önce kendilerine inansınlar. Hiç kimsenin onları demoralize etmesine izin vermesinler.

Bildiğim kadarıyla zor bir yaşamınız var, bu zorluğun üstesinden nasıl geliyorsunuz?

Eşimden boşandıktan sonra kızımı yanıma alıp babamın yanına taşınarak bir süre babamla yaşamıştık. Her ne kadar doğup büyüdüğünüz yer olsa da orası bir defa çıkmışsınızdır o evden. Sonrasında dul ve bir de kız çocuğuyla döndüyseniz hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını anlıyorsunuz. Bir süre sonra babamın yanından taşınarak kendimize yeni bir hayat kurarak yolumuza devam etmeye çalıştık. Bu süreç, maddi ve manevi oldukça zordu. Yalnızdım ve nafaka almıyordum. Babamın biraz desteği, biraz da günlük işler yaparak hem kızımı okutup hem yaşamda kalmaya çalıp hem de yazma işine devam ettim. İnançla... Ne istediğimi çok iyi bildim. Benim genel yapımda da var biraz. Bir işi yapmak istiyorsam sonuna kadar mücadele ediyorum. Pes etmeme ramak kalsa da tamamlamadan bırakmıyorum hiçbir şeyi. Cinsiyet ayrımı yapmadan insanlara şunu söylemek istiyorum; eğer hedefiniz var ise hiç durmayın bir adım atın! Her başlangıç bir sonraki adımı getirecektir size. Ben, bu direncimle birçok kadına örnek olduğumu ve cesaret verdiğimi biliyorum. Yeter ki isteyin, diyorum hepsine.

Onca yokluktan bir şair mi doğdu, başka bir deyişle sizi buraya taşıyan acılarınız mı?

Bu söyleyeceğim, her dönemde tartışma konusu olmuş ikiye bölünmüş olan bir kesimin görüşüdür aslında. Bana göre sanatçı doğulur. Şairlik bir insanın hamurunda vardır. Bu benim kanımda vardı. Çıkmaz sokakta fakir bir ailenin neredeyse kitap görmeyen çocuğu kendi kendine yazıyordu. Neyden besleniyordu, hangi edebiyatın eğitimini alıyordu sizce? Elbette içgüdüsellik, yokluk! Yaşamım boyunca kısıtlı şartlarda hep maddi ve manevi zorluk çekerek yaşadım. Acı ve güzel insani değerler benim çoban yıldızım oldu hep. Bunu geç fark ettim. Okuyuculardan geri dönüş aldığımda onlara yazılanları aynı zamanda yaşattığım tespiti ile bunun daha da bilincine vardım.

PES ETMEDİM, PES ETMEYİN

4 yılda; 5 şiir, 3 roman kitabı yazdınız. Yazmak bu kadar kolay mı?

Biraz önce verdiğim cevapta dediğim gibi yaşamdan besleniyorsanız, yazarlık hamurunuzda varsa işte bu kadar kolay yazmak. Bu işin eğitiminin olduğunu düşünmüyorum tabi işin teknik meselesi hariç. Romanlarımın editörlüğünü kendim yapıyorum bu arara. Doğal yetenek başkadır. Dostoyevski’yi severim. Kumarbaz kitabının hikâyesini bilenler ne demek istediğimi daha iyi anlarlar. Yaşamın içinden alıp çıkarmıştır yazdıklarını. Çok iyi gözlemleme gücü vardır etrafındaki insanları, çevresinde neler olup bittiğini, alıp dönüştürmeyi bilen gücü... O yüzden onun eserlerini okurken oradan oraya savrulursunuz. Yaşatır çünkü size yazdıklarını. Bunun gücü, yazılanların asıl kaynağının yaşamdan alınmasından dolayı olduğunu düşünüyorum. Bana göre değerli ve gerçek sanat eserleri yaşamın içinden çıkanlardır. Hem evlat, hem kardeş, hem anne, hem temizlikçi, hem ev geçindiren, hem baba hem insan olmanın sorumluluğunu taşıyarak yaşadım ben. Bu kaosun içinde yönüm hep insan ve yaşam oldu. Yazdıklarımın hepsi yaşanmış olaylardan çıkmıştır. Tabi biraz kurgu gücüm ile. Pes etmedim. Pes etmeyin!

‘Hayatımı yazsam roman olur’ diyebiliyor musunuz? Ayrıca ‘Anneyle Kızı’ adlı romanınızda kendi yaşamınızdan mı söz ediyorsunuz?

Küçüklüğümden itibaren başlasam kesinlikle roman olur. Çünkü ben sadece kendini hedef alarak yazanlardan değilim. Benimle beraber etrafımda yaşayan herkesin yaşamında gördüklerimi kurgulayıp yazarak “Hayatımı yazsam roman olur” derim. Konuşmaktan çok gözlemlemeyi severim. İnsana, insan hayatına değer veririm. Anneyle Kızı romanımda çıkış noktam aslında tam da buydu, kızım ile birlikte yaşadığımız zorlu hayattı aslında. Çocukluğumdan beri hem okuyup hem çalıştığım için bende yazılacaklar bitmez. Belki her şeyin bir tarifi yapılır şu hayatta. Hem kadın hem de dul bir kadın olarak yaşamanın zorluğu anlatılmaz. Son dönemde kadın-erkek demeden yükselen şiddet, ölümler, tacizler artınca ben de etrafımda hangi hayatlara şahit olduysam bunları kitabın kahramanı kadın yazarın üzerinden kurgulayıp bir hikâye oluşturdum. Birden buna dönüştü yazdıklarım istemeden. Bizden ara ara kesitler var romanda. Aslında ne fark eder ki aynı toplumda yaşayan insanlar farklı şeyler mi yaşıyor sanki. Biraz empati diliyorum herkese. Çünkü bir eserin niteliğinin sadece masa başında kurgulayıp yazmak ile gerçek arasındaki farkın okuyucuya yaşatma, okuyucuya duygu geçişi yönünden önemli olduğunu düşünüyorum.

Şiir yazan biriyken, roman yazmaya başladınız. Sebebi neydi. Hangisinde daha başarılı olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Şiir benim hayatımın aşkıydı. Bana, geceleri rüyamda dizeler okutan, beni, derin uykularımdan uyandıran sihirli bir güçtü. Romanlara geçiş öyküm, bir gün oturuyorduk kızımla. Kızım: “Anne senaryo yarışması varmış. Ben yazmak istiyorum.” dedi. Ben de: “Yaz kızım!” dedim. Sonra öyle mi giriş olur böyle mi yazılır derken kafamda hemen bir giriş sahnesi canlandı. Gecenin bir yarısı oturup yazmaya başladık. Üç günde uzun metraj amatörce bir senaryo yazdık. Bu kanıma karışmıştı. Bir gün haberlerde duyduğum bir sözcük ile bir olay canlandı kafamda. Hemen ikinci senaryoyu yazdım. Sonra bir başkası... Başka bir gün cam silerken aklıma yazdığım senaryonun romanı geldi. Resmen iş yaparken kafamda romanı yazıp bitirmiştim. Eve gidince hemen bilgisayarı açtım gece yarısı dörde kadar romanın yarısını bitirmiştim. Ertesi gün tüm işlerim bitince yine oturup romana devam ettim. Üç günde bitirdim. Daha sonra düzeltmeler derken beş günü buldu. Diğer romanlar da bir hafta ve dokuz gün sürdü. Hepsinin çıkış noktası böyle oldu. 2021’de çıkacak olan “Bir Bozkır Öğleni” adlı aşk romanımı da bir haftada yazdım. Yine yaşadığım bir olay, çıkış noktası oldu. “Yaz! Nasılını sorgulama!” demişti arkadaşım Cem. Onun sayesinde yedi günde yazdım romanı. Onun içeriği de yaşadığım bazı durumlarla, kadınların, kadın yazarlardan bazılarının başlarına gelen olayların kurgulanması ile bitti. Hepsinde iyi olduğumu düşünüyorum. Ve okumanın ve okunmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Bir yazar size kendini anlatamaz. Onu en iyi tanımanın yolu yazdıklarını okumak olacaktır. Onu sadece orada tüm çıplaklığıyla bulursunuz.

DOLU DOLU OKUYORUM, YAZIYORUM

Yaklaşık 10 aydır pandemi sürecini yaşıyoruz. Her şey durdu. Dünya başka bir boyuta geldi. Bir edebiyatçı olarak bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim hayatımda neredeyse hiçbir şey durmadı, desem yeridir. Çünkü ileriye taşımak zorunda olduğum bir hayat, destek olup topluma kazandırmak için emek verdiğim bir kızım, kedim Şeker, yazma serüvenim, gecikmiş, yaşanmamış bir hayatım var. İnsan, yaşla ve yaşadıkları şeylerle geç anlıyormuş yaşamında olup bitenlerin nedenini. Ben de geç anladım. Hayatımda bana kötülük edenleri, bu kötülüklerin sebeplerini çok sonra anladım. İnsan hayatına her giren insan, insanın kendisine bir adım daha yaklaşmasını sağlıyormuş. İnsanı kendine bulduruyormuş, bir başkasının yaptıkları. Bunu keşfetmek o kadar değerli ki geç de olsa. O yüzden varlığınızı tam anlamıyla kavrayıp; “Ben ne istiyorum, beni ne mutlu eder?” sorusunu sorunca, hayatın durgunluğu o noktada yetmez oluyor size. Dolu dolu okuyor, yazıyor, yaşıyor bir de bu sene başladığım üniversite birinci sınıfın sınavlarına hazırlanıyorum. Kendinizi tanıyor, kulak veriyorsanız yaşam durmaz ve yetmez emin olun.

Son olarak İzmir sizin için ne ifade ediyor?

Ben kova burcuyum. Bu burcun en önemli özelliği özgürlüktür. İzmir deyince içimde taşıdığım özgürlük geliyor. Bu şehir size buram buram bunu hissettiriyor. Çok yer gezdim, gördüm fakat bana; “Cennet neresi?” deseler, kesinlikle İzmir derim. Burada kolay kolay kaybolmazsınız, kolay kolay başınıza bir şey gelmez. Herkes tüm sıcaklığıyla size yardımcı olur. O yüzden seviyorum doğduğum yeri.

“Edebiyat karın doyurmuyor ama biz de mideden ibaret değiliz!”

Edebiyat karın doyuruyor mu?

Bu soru beni hemen bir yaşanmışlığa götürdü. İlk gittiğimiz o atölyede, atölyeyi yöneten bir şair, kızım Neda’ya: “Edebiyatta para yok. Edebiyat karın doyurmaz!” deyince kızım da: “Edebiyat karın doyurmuyor ama biz de mideden ibaret değiliz!” demişti. Orada anladım ki kızım iyi bir şair olacak. Bu verilen cevap umarım sadece işi ticarete döndürmüş, son dönemde edebiyat ortamda taciz olaylarından dolayı ağına kadın düşürmek olan bazı yazar, şairlere bir ders olur. Benim düşünceme göre edebiyat karın doyurmuyor, üstüne cebinizde ne var ne yoksa alıp götürüyor. Yaşamınızdan, boğazınızdan, üstünüzden başınızdan kısarak yeri gelip pazara gitmeyerek biriken paralarla çıkarıyoruz çünkü kitapları. Bir de hayatı yaşamanız gereken zamanı yazmaya adıyorsunuz. Yazar olmak biraz da fedakarlık işte. Kendi paranızla kitap çıkarıyorsunuz, sizden rica ederek kitabınızı isteyen okuyucunuza, kargo parasını da ödeyerek kitabınızı gönderiyorsunuz. Çünkü ekonomik şartları da gözetmeniz gerekiyor, okuyucuyla empati kurmanız gerekiyor. Okutmak için, birinin hayatına dokunur da birini yeniden yaşama kazandırırım duygusuyla yazıp, isteyen okuyucuya ulaştırıyorum sorun değil, mutluyum. Çünkü bilmediğim o kadar çok insanın hayatını değiştirdim ki gerisinin önemi kalmıyor bu durumun yanında.

NEVAL SAVAK KİMDİR?

1973 İzmir doğumlu, bir kız çocuğu olan bir anne. Açıköğretim Medya ve İletişim birinci sınıf öğrencisi. “siyah avuntu”, “saklıçöl”, “tenuçumu”, “denize doğru gül”, “bir bıçak reveransı” adlı şiir kitapları, “Anneyle Kızı”, “Işığın Peşinde” ve “Gecenin İçinde Koşanlar” adlı romanları var. Çeşitli dergilerde ve gazetelerde şiir, öykü ve söyleşileri

yayımlandı.

Haber Merkezi