Sayfa Yükleniyor...
Göç isimli kitabından sonra Cebimdeki Taşlar isimli kitabını kaleme alan Yazar Sofya Kurban, sadece kadınların kitabını yayımlayan Ayizi Yayınevi ile çalıştığını açıklayarak, kadınların kitabında kendilerinden çok şey bulacağını açıkladı
NİLGÜN TAZE / ÖZEL HABER
Sanatın, medyanın, yayın dünyasının merkezi İstanbul kabul edilirken, bu merkezlerin başında da genellikle erkekler oturur. Günün birinde üç kafadar kadın el ele verip çıkmışlar yola, uçarak değil ayakları gayet yere basarak. Yıl 2010. Yer, bozkırın ortası gri Ankara. Kadınlar, İlknur Üstün, Aksu Bora ve Selma Acuner. İdealleri ise feminist bir yayınevi olmak. Sırtlarına yükledikleri kadın hikayeleri ile evvelden ezele kadınların yoldaki kimi gür kimi bastırılmış seslerini duyurmaya çalıştıklarını açıklayan Yazar Sofya Kurban, Kadını aya benzetiyorum. Ay nasıl da çağrıştırır her haliyle kadını. Bir kadının yol boyunca kaptan kaba, şekilden şekile girmesi gibidir ay. İlk dördün, hilal, dolunay ve son dördün. Yayınevinin adı bu nedenle yazarlarını kadınlardan seçen bir yayınevi olduğu için Ayizi. Yayınevi bugüne kadar öyküden romana, söyleşiden anlatıya, çeviriden yerliye elli kitap yayımladı. Üstelik sessiz sedasız, bağırmadan ve gürültüsüz. Ellinci kitap ise benim yazdığım Cebimdeki Taşlar isimli öykü kitabı.
BİR VEFA KİTABI
Tarihin büyük olayları not düşerken edebiyatın tarihin yüz vermediği küçük kırılmaların, anların peşinden gittiğini açıklayan Kurban, Bazen değil bence her zaman bir öykü bizim başlangıcı dediğimiz anın çok öncesindedir. Çinin İli bölgesinde, Gulca şehrinde ailesinin hikayesine eklenmiş olan öyküde ondan öncekiler Çine, Sovyetlerden yola çıkarak gelmişler. Ne yazık ki yüz yıl boyunca bu ailede gözünü açan hiç kimse doğdukları topraklarda gömülmemiş. Sovyetlerde doğanlar Çinde, Çinde doğanlar Türkiyede son nefeslerini vermiş. Ben 80lerde geldim Türkiyeye. Sırtında, cebinde, yüreğinde bunca sesi, duayı, anıyı, masalı, yolu taşıyan biri olarak yazarsam ne yazardım? Yazdıklarım özellikle ilk kitabım olan Göçte ki hikayeler de biraz sorumluluk ve yolda kalanlara vefa açıklamasını yaptı.
CEBİMDEKİ TAŞLAR
Kurban, yeni hikalerin izini sürebilmek için öncekileri sonlandırmak gerektiğini ifade ederek şunları söyledi: Sesim Cebimdeki Taşlarda başka bir tınıyla başka bir solukla geliyor artık kulağa. Cebimdeki taşlardan tam on beş öykü çıkardım ortaya. Kadınların kapısına varıp kendi kelimeleriyle bizleri de o kapılara davet ettim. Bu kadınların arasında iki kadının adını zikrettim. Annem Gülbostan ve Teyzem Zülfiyeye. Hadi girelim içeriye. İlk öykü Kanedyenim birçoğumuzun adını koltuk değneği olarak bildiğimiz engellilerin yol arkadaşı. Arabada giderken radyodaki yarışmanın peşine takılarak öğreniyoruz kanedyenin engelli bir kadının elinde neler neler yaptığını. Sonra kendimizi İlhan Hanımın yıllanmış salonunda buluyoruz, öykümüzün ismi Eşyanın İsyanı.
SESSİZLİĞİN DERİNLİĞİ
Kadınların gerçek seslerini bulabilmeleri için sezilerini takip etmeyi öğrenmesi gerektiğini açıklayan Kurban, Kadın sesini bulduğunda hem yolu hem cebindeki taşlar hafifleyecek. Gece de başka bir ev içindeyiz. Kendi yatağından sürgün edilmiş kahramanımız sessizce kaderine razı mı gelecekti? Yoksa o sesi dinleyecek miydi? Bazı durumlarda sessizlik öyle derindir ki mekana sığmaz. Tilkiler adlı öyküdeki suskunluklar onca tilkiye rağmen mekana sığmayacak derinliklerde. Kitaba adını veren öykü Cebimdeki Taşlar da ise genç bir kadının ince ince her şeyi arkasında bırakıp boşluğu seçmesi. Kitaptaki kadınların sık sık duyduğu başka sesler de var. Kimi konuşan bir gölge, kimi kafanın içindeki renk renk tilkiler, kimi tıslayan bir yılan. Kadın bir silkinse, sezilerini takip edip gerçek sesi bulacak. Sesi bulduğunda hem yolu hem cebindeki taşlar hafifleyecek. Kapaktaki kadının umutla bakışı ondan. Her kapıda sizi bir kadın karşılayacak. Kulağınıza küpe takmayacak ama sizi soru işaretleriyle uğurlayacak ifadelerini kullandı.
Haber Merkezi