Sayfa Yükleniyor...
Türk sinemasının efsanevi isimlerinden Tuncay Akçay Hababam Sınıfı ile başlayan serüvenini mucizevi tesadüfler serisi olarak nitelendirerek kaderini bir film setine gitmenin değiştirdiğini söyledi
NİLGÜN TAZE
Kemal Sunal, Münir Özkul, Adile Naşit, Tarık Akan, Ayşen Gruda, Halit Akçatepe gibi birçok sanatçıyla küçük yaşlarda tanışma ve oynama şansı edinebilmenin tıpkı filmlerde olduğu gibi mucizevi tesadüfler sonucu oluştuğunu söyleyen Türk sinemasının ünlü isimlerinden Tuncay Akçay, Ben ilk olarak sinema ile 11 yaşında tanıştım. O zamanlar Koşuyolu semtinde oturuyorduk ve ortaokula da yeni başlamıştım. Kahveciye, berbere, kasaba kısacası mahalle esnaflarına yardım ettiğim için semtin esnafları beni çok severdi. Bir gün el ilanları dağıtırken arkadaşım artistler gelmiş hadi gidip bakalım dedi. Elimde boya sandığım da olmasına rağmen zorla beni o sete götürdü. Ben 1 liraya sokakta ayakkabı boyarken sette bana 2.5 lira gibi bir para veriyorlardı. Ertem Eğilmez abimiz Adile Naşit ablaya belden aşağı bir fıkra anlatıyordu. Ertem abinin öyle bir ifade gücü vardı ki, anlatış üslubu asla insanlara batmaz ve rahatsız etmezdi. Ben de hayatım boyunca küfürlü şeyler duymadığım ve anlatımını çok enteresan bulduğum için o beni meşhur eden kahkahamı bastım. O sırada bir sahne çekiliyordu. Ertem abi öyle bir yönetmendi ki filmlerde bir santimetre fazla film harcamamaya özen gösterirdi. Benim kahkahamı duyunca birden stop dedi ve bende tıpkı bir frene basar gibi gülmemi durdurdum. Azar işitmemek için kaçarak bir kenara saklandım. Aradan bir müddet zaman geçti ayakkabısını boyamam için beni çağırdı. Ben boyamı yaparken ayıp değil mi biz burada iş yaparken sen kahkaha atıyorsun dedi. Bende özür dilerim efendim ben hayatımda böyle enteresan küfürler duymadığım için kendiliğinden güldüm diyerek bir kahkaha daha kopardım. Bana tam o zamanların parasıyla benim için büyük bir para olan 10 lira verdi. Ertesi gün sanırım benim karakterimi kafasında tasarlamış olmalı ki tekrar ayakkabısını boyarken, seni filmde oynatacağım, bir yere kaybolma dedi. Birkaç saat sonra sette şu sanatçıların önüne geç ve gül diyerek bana prova yaptırdı ve ertesi gün okul elbisemi giyip, çantamı alarak sete gelmemi söyledi. Tabi çekilen filmi söylememe gerek yok o zamanların meşhur Hababam Sınıfı çekiliyordu ve başlayış o başlayış oldu dedi.
OYNANMAYACAK ROL YOKTUR
Ağrı-Potnasa çekimlere giden Erol Taşı yuvaları bozan, sevenleri ayıran, yakıp yıkan bir karakterde oynaması nedeniyle taşlayan köylüler olduğunu söyleyen Tuncay Akçay, tıpkı Coşkun Göğene yapıştırılan tecavüzcü lakabı gibi halkın o dönemlerde gerçek ile rolü ayırt edemediklerini belirtti. Türk sineması tarihinde sen kötü adamsın, köyümüze kötülük getireceksin şeklinde taşlanarak köyden kovulmaların bile yaşandığını söyleyen Akçay, Rahmetli Erol Taş kendilerini taşlayan köylülere dönerek, siz beni değil, ekmeğimi taşlıyorsunuz demiş. Tabi köylüler ne demek istediğini yine anlamayarak taşlamaya devam etmişler. Size bu değerli insanların anılarından bahsetmesem sohbetimiz eksik kalırdı. Hababam Sınıfına gelince sette tanıştığım ünlü isimlerle geçen anılarım anlatmakla bitmez. Sevgili Adile Naşit hademe rolündeydi. Kemal Sunal çok popüler değildi o zamanlar. Münir Özkul ise o sıralar başka bir film de daha oynuyordu ve biz ona abi senin gibi bir oyuncu böyle bir rolde oynar mı? diye sorardık. Oda bize her zaman sanatçının oynamayacağı rol yoktur, kendisine verilen her rolü oynar derdi. Oynadığı rol ile bütünleşir ve kendini kaptırarak o rolün hakkını fazlası ile verirdi. Bizlerde oyunculuğun inceliklerini öğrendikçe kendisine hak vererek evet gerçekten bir sanatçı her rolü oynayabilir dedik. Türk sinemasının tüm duayenleriyle bir arada çalıştığım için kendimi her zaman çok şanslı hissettim. Onlarla tanıştığıma, onlarla ettiğim sohbetlere, onlarla aldığım havaya çok minnettarım. Aradan yıllar yıllar geçti ve Adile ablamız ve Kemal abimiz vefat etti. Münir Özkul abimiz yatalak bir halde olduğu için yerinden kalkamıyor. Halit abi felç geçirdi ve yine hastanede. Tüm bu isimleri tanımak ve vakit geçirmek her kula nasip olmayan bir insanın başına gelebilecek büyük ayrıcalıklardır. Onlar benim için her zaman bir tarih olarak kalacak açıklamasını yaptı.
SANATÇILARIN DEĞERİ BİLİNMİYOR
Başta Hababam Sınıfı olmak üzere birçok filmde rol arkadaşlarıyla sahne arkalarında çok eğlendiklerini, nostaljiler yaşadıklarını ve çok duygulu anlar geçirdiklerini ifade eden Akçay, Adile Naşitin rol yapma yeteneğinin ne denli güçlü olduğunu anlatarak, Kahkaha atarak göbeğini hop hop oynatan Adile ablamız anında ağlamaya başlayabilirdi. Bir gün dayanamayarak Abla o şen şakrak kahkahanı atıyorsun arkasından gözünden pıt pıt yaşlar döküyorsun, Allah aşkına bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum. Ben öyle zamanlar oluyor ki sanatıma çocuğumu bile malzeme ediyorum dedi. Sevgili Adile ablamızın 14-15 yaşlarındaki biricik oğlu geçirdiği bir rahatsızlıktan dolayı vefat etmişti. Bu acı kaybından sonra Adile ablamız kendisini çocuklara adadı. Bizim versiyon onun Uykudan Önce programında kuzucuklarım kelimeleri ve masallarıyla büyüdü. Sinemanın vefasızlığını düşününki Adile ablamızı yıllar sonra Hürriyet Gazetesinde simaviler emekli yaptı. Türk sinemasına kolay kolay bir Adile Naşit gelmez. Her kesin yeri ayrıdır ancak şüphe götürmez ki onlar baş tacı olarak en yüksek yerlerde duran insanlardır. Bir Münir Özkul ve Kemal Sunal bir daha gelebilir mi? Bu imkansız. Onlar bu işin duayenleriydi ve hep öylede kalacaklar. Bu iş aileden gelen birşey. Adile Naşitin abisi Naşit Özcan Direklerarasının ustalarından. İsmail Dümbüllülerin, Aziz Basmacıların dönemlerindeki en büyük ustalar. Annesi Amelya Hanım hem tiyatroda kostümleri hazırlayan hem de ara sıra oyunları oynayan bir sanat dünyasının içinden gelen insanlar. Bu insanlar tiyatronun tozunu yutmuş, mutfağında yetişmişler ifadelerini kullandı.
DUAYENLERLE YAŞAMAK AYRICALIKTIR
İsmail Dümbüllünün kavuğum dediği Münir Özkul gibi kıymetli sanatçıların değerini bilmeyen bir ülkede yaşadıklarını belirten Tuncay Akçay, sanatçıların halinden ülke yöneticilerinin sanata verdikleri önemi anlanabileceğini söyleyerek, Münir Özkulu düşünebiliyor musunuz? İsmail Dümbüllü ona kavuğum dedi. Kavuğunu ona verdiğinde o otomatikmen ustalıkta ikinci adam olmuştu. Direklerarasının, kukla tiyatrolarının en can dostu olan ustaların ustası Münir Özkul. Zeki Alasya, Metin Akpınar ve onların içinde yetişen bir Kemal Sunal. Tiyatronun içinde dekor yapmış, malzeme taşımış ama o suratı Ertem Eğilmez keşfetmiş. Türk sinemasında 45 yaşından sonra başrol oynamış bir Şener Şenimiz var. Şener abi eskiden komedinin, güldürünün ustası ve en zor olan çeşitlerinden durum komedisi oynayabilmiş bir insan. Arzu Film bizim okulumuzdu. Ben de Arzu Filmin içinden geldim ama 21. yüzyıldayız ve açık yüreklilikle ifade ediyorum ki ben daha çırağın çırağının çırağıyım. Onlar okyanuslardalar ben hala karadayım. Yerimi de, haddimi de bilirim. Çok güzel anılar ve Ertem Eğilmezin eski ustaları anlatarak çektiği filmler var. Ertem abimizin çektiği bu yüz tane film şimdi çocuklarına bir servet olarak döndü. Ben yüze yakın sinema filminde, 2 bin bölüme yakın dizide, 8 sene Bizimkilerde, Yazlıkçılarda, Oğlum Adam Olmaz gibi birçok filmde rol aldım. 8 sene Bizimkiler dizisinde çok güzel ustalarla oynamakta benim için çok büyük bir şans oldu. Rahmetli olanlar çok oldu ancak Türk sinemasının ustalarından çok güzel miraslar aldım ve yavaş yavaş emekleyerek onlardan bir şeyler öğrendim. İnsanlar Hababam Sınıfında Mahmut Hocanın cezalandırdığı haylazları tek ayaküstünde bekletirken onlarla dalga geçtiğim sahneyi, kahkahalarımı hala dünmüş gibi hatırladıklarını ve defalarca izlediklerini söylüyorlar. İşte tüm bunlar biz sanatçılar için her türlü servete değişmeyecek deneyimler açıklamasını yaptı.
KADERİM DEĞİŞTİ
Arkadaşının zorlamasıyla Hababam Sınıfı setine gitmemiş olsaydı mermerci bir babanın çocuğu olarak çok daha farklı bir kaderi olacağını söyleyen Akçay, kaderinin film setine giderek baştan sona değiştiğini belirterek, Ben her zaman topluma faydalı bir birey olmak istedim. Küçükken hep emniyet müdürü olmayı hayal ederdim ancak beni bu boyla elbette emniyet müdürü yapmazlardı. Her zaman toplum için adalet ve hukuktan yana bir tavır sergiledim. Şuan da İstanbulda amatör bir spor kulübünün kulüp başkanlığını yapıyorum. Kulüp başkanı vasfı hiç önemli değil önemli olan bir çocuğu tinerden, uyuşturucudan, bir insanı hayattan koparan zararlı alışkanlıklardan kurtarmak ya da uzak tutabilmek. Ulaşabildiğimiz bu çocuklara spor gibi faydalı bir alışkanlık sunarak, sağlıklı ortamlar ve alışkanlıklar edindirebilirsek ben eminim ki bir yaşamın kaderini değiştirmiş olabileceğim. Eğer bugün çocuklara faydalı olabiliyorsam hayatım boyunca bunun şerefini yaşarım. Yıllarca onlara zaman ayırmaktan kendimi unuttum. O denli kendimi unuttum ki 43 yaşında evlenebildim. 5 yaşında oğlum, 7.5 yaşında da kızım var. Kızım üçüncü sınıfta, oğlumda bu sene ana sınıfına başladı. Sinemanın o güzel perdesinden esinlenerek çocuklarımı iyi bireyler olarak yetiştirmek istiyorum. Eğer ömrüm yeterse ya da yetmese de olur bir Tuncay Akçayın oğlu, kızı bu dünyada çok yararlı işler yapıyor deseler bu benim için yeterli olur. Tüm insanlar gibi hatalarımız ve eksiklerimiz var her zamanda olacak. Hiç kimse dört dörtlük değil. Önemli olan niyetleri temiz tutarak önce kendine sonrada etrafına faydalı olabilmek. Malumdur ki kendisine iyiliği düşünemeyen başkalarına da düşünemez dedi.
Haber Merkezi