Murat Uyurkulak: Erkeklikle ilgili hiçbir şeyin sağlıklı gelişebileceğini sanmıyorum!

“Erkek egemenliği üzerine bina edilmiş bir dünyada, erkeklikle ilgili hiçbir şeyin sağlıklı gelişebileceğini sanmıyorum. Buna baba-oğul ilişkisi de dahil, hatta en çok o dahil” diyen Murat Uyurkulak, yeni romanı Delibo’yu anlattı


  • Oluşturulma Tarihi : 13.07.2020 04:34
  • Güncelleme Tarihi : 13.07.2020 04:34
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Murat Uyurkulak: Erkeklikle ilgili hiçbir şeyin sağlıklı gelişebileceğini sanmıyorum!

ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL RÖPORTAJ

Tol, Har, Merhume gibi sevilen romanların yazarı Murat Uyurkulak, nisan ayında okurla buluşan yeni kitabı ‘Delibo’ ile İzmir sokaklarında bir arayışa çıkıyor. Delibo, ‘aşk romanı’ diye tarif edilse de daha çok baba-oğul ilişkisi üzerinden hayal kırıklıkları ve hesaplaşma olarak da okunuyor. Sayfalar ilerledikçeyse yanı başımızdakilerin kahramanlığına kör oluşumuzu anlatıyor, dostluğun iç sızısını bize de hissettiriyor. “İstisnaları vardır elbet ama erkek egemenliği üzerine bina edilmiş bir dünyada, erkeklikle ilgili hiçbir şeyin sağlıklı gelişebileceğini sanmıyorum. Buna baba-oğul ilişkisi de dahil, hatta en çok o dahil. Sürekli ‘iktidarlı’ olma telkinine maruz kalan insanlar ferah ömürler süremezler. Rahatlamaları için ‘erkeklikten’ istifaları icap eder” diyen Uyurkulak, kitabı ile ilgili sorularımızı yanıtladı. Yine uzatmadan ve lafını esirgemeden…



Kendinizi birkaç kişilik özelliğinizle tanımlamanızı istesem ne söylersiniz? Sizin bir şekilde ifade edemediğiniz ve keşke çevrem tarafından da bilinseydi dediğiniz yanlarınız var mı?
Hiç düşünmedim... Yok sanırım. En azından ‘keşke bilinmeseydi’ dediklerim daha fazladır kesin.

Düşünsel süreçlerinizin evrimini merak ediyorum. Bu sorum yaşama yüklediğiniz anlamın şekillenmesiyle alakalı. Çocukluğunuzda yaşamla ilgili ilk tespitinizi hatırlıyor musunuz?
Hatırlamıyorum. Çocuklukla ilgili hafızam zaten çok kötüdür. Ben üç-dört yaşlarındayken annem ve babam Aydın’ın Gölcük Köyü’nde öğretmendi... İlk hatıralarım oradan. Evin bahçesindeki tulumbanın nasıl çalıştığını merak ettiğimi ve çekerken çıkardığı sesten pek hoşlandığımı hatırlarım. Bir de evin önünde, ağaçların dibinde gördüğüm küçük yılanı...  Bunların tespit kıymeti var mı bilmem.

Delibo’yu yazarken nasıl bir ruh haline büründünüz? Neydi size bu hikayeyi yazdıran?
Karışık ruh halleriyle yazıyor insan. Bazen kederinden yazıyor, bazen acısından, kimi zaman da sevincinden, neşesinden. O günün menüsünde ne varsa... Üzerinde uzun uzun düşünmedim ama yazma sebeplerim de galiba karışık. Biraz nerden gelip nereye gittiğime dair bir kazı yapmak arzusu, biraz da ruhumu hafifletme, yazmanın keyfini, hazzını geri kazanma isteği. Zira kendimi fazla sıktığımı, çok gergin olduğumu, kararıp acılaştığımı hissediyordum son dönemlerde.

Yusuf, geçmişe saplantılı bir şekilde kalmış ve kırık bir aşk hikayesi de peşini bırakmıyor. Geçmişin yükünden bir şekilde kurtulsak bile yarım kalmışlığın üzüntüsü ve pişmanlığı hep arkamızdan geliyor sanki. Siz ne dersiniz?
Geçmişin yükünden de, o üzüntüden ve pişmanlıktan da asla kurtulamayız, derinlere bir yerlere itebilmeyi başarırız olsa olsa. Ve hepsi, ömür boyu, kısa veya uzun aralıklarla, bir nevi spazm gibi yoklar durur.  Bazen bir görüntü, bazen bir ses, kelime veya bir koku dürtüp çıkarıverir kuyusundan hepsini. Mesele her defasında geldiği yere gönderebilecek bir sahtekâr gücüne, bir kalpazan becerisine sahip olabilmekte. 



Kitapta Yusuf’un Yasemin’e olan aşkını okuyoruz sayfalarca. Aşk nedir? Ve Yasemin… O, ne’ce seviyor Yusuf’u?
Aşk nedir sorusuna kelli felli filozoflar, şahane şairler, büyük yazarlar bile doğru düzgün cevap bulamamış, benim hiç haddime değil. Yasemin’in Yusuf’a karşı duygularının ne olduğunu kendisi daha iyi bilir. Ama bence Yasemin, Yusuf’u bir arkadaş olarak bile sevmiyor. Sevmek sevmemek değil aslında mesele. Yusuf, Yasemin’in umurunda değil, hayatında ona açabileceği bir yer yok.     

Kitabın odağında öfke ve bir yandan da hayranlık barındıran bir baba-oğul ilişkisi var. Sizce neden yaş ilerledikçe yaşanıyor o sarılma veya bazen hiç yaşanmıyor bile? Neyi bekliyor Yusuf gibiler ve onların babaları?
İstisnaları vardır elbet ama erkek egemenliği üzerine bina edilmiş bir dünyada, erkeklikle ilgili hiçbir şeyin sağlıklı gelişebileceğini sanmıyorum. Buna baba-oğul ilişkisi de dahil, hatta en çok o dahil. Sürekli “iktidarlı” olma telkinine maruz kalan insanlar ferah ömürler süremezler. Rahatlamaları için “erkeklikten” istifaları icap eder.   



Delibo’da sık sık Basmane sokaklarına girip çıkıyoruz. Bornova’nın sizdeki yerini biliyoruz ama peki ya Basmane?
Garıyla, sokaklarıyla, mimarisiyle, meyhaneleri-birahaneleriyle, İzmir’in en sevdiğim mıntıkalarından biridir Basmane. Sokaklarında dolaşmayı, birahanelerinde içmeyi özlerim. En çok da karmaşasını.    

Kitapta mülteciler ve göçmenler üzerinden Basmane’deki Arapça tabelalara duyulan öfkeyi eleştiriyorsunuz. Bağnazlık yalnızca dine mi özgü? İzmir bu anlamda nasıl bir şehir?
Keşke her meseleyi “dinsel gericiliğe” yükleyip işin içinden sıyrılabilseydik. Konfor düşkünlüğü, imtiyazlarını kaybetme korkusu, rahatının kaçması tedirginliği ve bunlardan kaynaklı bağnazlık hiçbir şeye benzemez. Çünkü ezmeye ve yok etmeye karar verdiğinde, öyle barbarca atılmayan, bilimden, teknolojiden faydalanabilen, akıllı, tedbirli, temkinli bir bağnazlıktır bu. İzmir’in göçmenlere, mültecilere, azınlıklara alışmak, onları kucaklamak dışında çaresi yok. Koca memlekette bunu yapabilirse en başta İzmir yapar zaten.

Delibo’da ince bir mizahla birlikte öğretici ve nokta vuruşlar yapan düşüncelere de yer veriyorsunuz. Sizce insan hayatı trajikomik bir hadise mi?
Elbette, başka türlüsü çekilmezdi.

Peki ‘Delibo’ otobiyografik mi? Yusuf ile aranızdaki benzerliğin mahiyeti, miktarı nedir?
Fifti-fifti diyelim. Kitapta bir yığın kurgulanmış olay ve karakter de var.

“İnsanlar yanı başlarındakinin kahramanlığına kördü...” diyor Yusuf. Sizin bir kahramanınız var mı?
Başkaları için fedakârlık yapabilen herkes benim kahramanımdır.

“Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi!” demiştiniz Tol’da. Tıpkı ‘barış’ gibi. Ama kazanacağız demi Murat Uyurkulak?
“Biz beynelmilelciyiz Çağla Geniş... Elbet kazanacağız!”
 

Haber Merkezi